1967... Elazığ
SELAM OLSUN
Selam olsun benden asil dostlara
Gönül bağbanından güllere selam.
Ana,baba,bacı, kırgın küslere,
Lokmanca yetişen ellere selam
Tatlı söyler şair, bazan dert söyler.
Hepsi pırıl pırıl, hanımlar beyler.
Bakış Yunuscaysa, daha ne eyler,
Bülbülle ötüşen dillere selam.
Dostlarım riyadır, dostlar pazarı.
Yiğidi öldüren haset nazarı.
Şairden şiire yorum yazarı,
Hak için köz olan kullara selam.
Duysun da dostlarım,duysun sevinsin
Tüllensin bakışlar, me ...
sedir kokulu
kırbaçlar şaklardı uykularında
şahlanırdı atlar
geçerlerdi şeytan çarkından
kara kaftan al kumaş
yaşamaktan korkmayacaksın derdi babam
sessiz sessiz yudumlayacaksın acıyı
yaşlı anaları kadar Anadolu’nun çilekeş olacaksın
katlayıp koyacaksın gözyaşını mendiline
sızlanmayacaksın
bir yaz sıcağının tenime dokunuşu
yaralı yüreğim kadar yakar mı
bulutun yağmura kara sevdası
gözlerimdeki sevda kadar akar mı
her dem hasretindeyim
bu yürek, candan gitmek üzere
Büyük ölülere yas gerekmez,
fikirlerine bağlılık gerekir.
M.K.Atatürk
Siren sesleri kesişirken kulaklarının dibinde; tüylerin diken diken olur, dizlerinin dermanı kesilir.
O anlamsız- melodisiz titreşimin rezonansıyla ruh ve beden; yaşanmamış yılların olmazını olur yapan,
onlar
aşktan
ve dostluktan vazgeçmeyen
lehçesi meneviş kokulu akçakavaklardı
nasırlaşmış ellerinde hayatın
kırılmış dal uçlarını emzirmeye çalışıyorlardı
pusulayı şaşırmış
dümensiz-yelkensiz çırpınmaktan
pervanen misali dönüp durmaktan yoruldum
yorgunum sevdiceğim
bir adım daha gidemeyecek
akar zerdali yaprağında sonbahar
dalgalar döver kumsalı
bir gemi yara alır
gelir akrabalar, dostlar gelir
odalar bir dolar bir boşalır
zehirli bir ırmağın günden güne besleyip doyurduğu bir karanlık
bu karanlıktan çıkıp
güneşin öpücüğüyle çiçeklenip yemişe duracak gücü kendinde bulamayan
karanlığın derinliklerinde sonu gelmez bir kuluçkaya yatmaya yazgılı
ürpertilerle kaynaşan
içlerindeki yaşam içgüdüsünü uyandırmayan
bir sonbahar çiçeği kadar bitkin
ayrılık türküsü kadar yalnız
imkansız aşklar kadar acılı
öyle sancılı bir hayat
dokuz ay, dokuz saat, dokuz dakikanın
Yaptıklarımız ve yapacaklarımız belliydi:
Aynı şarkıyı söylemek, aynı bakkaldan ekmek almak, aynı topun peşinden koşturmak ve okul zamanı aynı sıralarda yan yana oturmak.
Ha bir de; yüzü asık, göbeği sarkık, eli sopalı Mehmet amcanın bahçesinden pembe güller çalmak.
Kin, nefret, korku nedir bilmezdik. Gök gürültüsünden ve karanlıktan korkmaktan başka derdimiz yoktu.
Sabahın ilk ışıklarıyla her sokaktan sesleri birbirine benzer ıslıklarıyla, yüzleri birbirine benzer çocuklardık. Biz sadece isimlerimizi bilirdik, cisimlerimizden habersiz.
Müsade hanım
forum sayfanızı okudum,övgüleri gördüm ama..
Siz kendinizce bu övgülerin yeterli olduğunu,ben iyiyim diyebiliyormusunuz yoksa kendinize bende hala bir şeyler eksik diyormusunuz?
Bence öyle.Evet bir şeyler yapmak üzerine çabanız var ama şiir sanatı sizin yazdıklarınız m ...
mükemmel mısralar okudum. beni götürdüğünüz yerler için size teşekkür ederim.
Yine can alıcı bir konuda can alıcı divelerle döktürmüşsün
Üstadım.