Bir ilkbahar sabahı…
Günlerden Cumartesi…
Günlük güneşlik, pırıl pırıl bir hava…
Ağaçlar gelinliklerini giymeye hazırlanıyor,
Yeşil,ipekten gelinliklerini…
Sarı,beyaz papatyalar;gelincikler
Ve daha türlü kır çiçekleri rengarenk…
İçimde bir coşku,bir coşku…
Yüreğim pır pır ediyor.
Güzellikler sanki cennete denk!
Bir otobüse biniyorum,
Muratpaşa’ya doğru yola çıkıyorum.
Sokaklar,caddeler oldukça kalabalık.
Kuş cıvıltıları işitiyorum,coşkum artıyor.
Kapalı yolda yürüyorum etrafa bakarak.
Tombul bilekli bir kadın bir kız çoğunu sürüklüyor.
Çocuk yerlere yatıyor oyuncak dükkanın önünde.
Belli ki oyuncak istiyor;fakat kadın almıyor.
Yüreğim parçalanıyor.
Bir coşkunun ardından bir üzüntü…
Derken kalabalıklar arasından güçlükle sıyrılıyor,
Kalekapısı’na iniyorum.
Bergama kralı II. Attalos’un heykeline bakıyorum
-Attalos Antalya’nın kurucusu… -
Önünde bir kitabe:Mö 159/158.
Antalya’nın kuruluş tarihi…
Antalya adını bu kralın adından alıyor:
Attaleia- Adalia-Antalia-Antalya…
Ve Yivli Minare’nin önündeyim.
Yivli minare Antalya’nı simgesi…
Tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmış,
Mavi mavi antalya’ya bakıyor.
Bir zarafet abidesi…
Yivli Minare Camii altı kubbesiyle
Çok kubbeli caminin Anadolu’daki en eski örneği…
Yat Limanı irili ufaklı yatlarla dolu.
Ve Hıdırlık Kulesi…
Denize falezlerden bakıyor.
Antalya’da tarih ve tabiat iç içe…
Buram buram tarih kokuyor.
Toprağın altında da üstünde de tarih yatıyor.
Muhteşem bir günün ardından mutlu oluyorum.
Yine bir otobüse biniyor ve eve dönüyorum.
Kayıt Tarihi : 20.3.2017 18:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!