Muhammet Hüseyin Mert Şiirleri - Şair Mu ...

0

TAKİPÇİ

Muhammet Hüseyin Mert

solar gün ışıldarken nefreti içinde
bedenim kayboluyor ruhum içinde
içerken şarabı mihrabın içinde
bakıyorum yokluğa alem içinde

sensizlik seninle senden de içerde

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

Karanlık sulara yalnız düşen yıldızlar gibi dağılmış
Paramparça yakamozların gölgesinde
Ay ışığı kırıntıları
Martıların yanan kanatları ardında
Güneşi beklemek
Ve

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

düş..düşüş...üşüyüş sarılıp sevginin kanatlarına yükseliş yanar dağın dibinden yıldız çöllerine unuttum mu sandın belki daha sonra unutabilirim şimdi yanımda kal anlamsız bir kaç çümle kur ben bir anlam uydururum ikimizin yerine gözlerimin içine bak severken seni artık kendini bile ısıtamayan bir soba gibisin napayım ki seni çilemi çektin ben yalnız martıların uçuşunu değil gökyüzünde süzülüşünü sevdim zamanın zincir burgulu kapılarına dayanıp ağlayışını değil belki son defa gidişini sevdim düşünmeni değil düşünürken üşüyüşünü sevdim karanlık zindaların kan pıhtısı oluklarından akışını sevdim denizlere dalga dalga titreten damarlarını dünyanın yırtışını sevdim bakarken bir çocuğun hıçkırıklarında gülmeyi sevdim kaybolan zaman içinde düşler berraklığını yitiriyor donup kalan aşklar ve sürüklenen anlamsızlıklar bitmiyor belki kaos kalp atmaya devam ettikçe seviniyor mahşerin kuklaları bakakalıyor çocuk koşuşturuyor melekler arkadan binlerce gelicekler sen yeter ki sevmeye devam et onlar engelleyecekler kayboluş belkide bizim için bir doğuş yitik aşkımızın son iç çekişinde küllerinden yeniden doğması yıldızlı bir gecede oturup ağlaması biterken öfke okyanusun ortasına çekilmesi ve yağmurlar altında inlemesi kalan tek şey sevgimizin bir ağaç gibi parçalanırken söylediği çığlıkların işkencesi zaman tüketiyor beni ama hissediyorum metalden bir kalp sever seni tek dostun müzik bekler seni sabaha karşı gelir kulağıma yavaş başlayan bir yağmurun kendini kaybedişi gibi metalden bir kalp severse seni unutmaz kopan her kasırgada sıçak çelik akar gözlerinden yeniden doğar aşkı bir bıçak ikiye ayırır kalbini söker atar duran zamanı unutur boşlukları yankılanırken çığlığı kavrulur dünyanın karanlığın gölgesi benim bitmek bilmeyen bir nefret bir aşk bu boğulan doruklarında kainatın silen tüm zamanları tüm zamansızlığında atılan soloları sana emanet ediyorum boşluk evrenin kapılarına dayanmamıza az kaldı gidiyorum zaman bekleyen sevgilinin kollarında hayal mahsulu bir yaşam terket beni yaman çelişkilerinle düşler boyutunda geçen tüm ömürler adına..bir baktım dönüp ardıma onca asır geçmiş küflenmiş damarlarım dünyanın sonu gelmiş her yer toz duman olmuş alevler kor olmuş dağlar yok olmuş son bir savaşçı daha hepsi birden toprak olmuş kan olmuş bu içi boş dünya ben giderken yoluma benim olmuş benle beraber yok olmuş zaman akmıyor sanki durmuş dünya bitmiş tükenmiş yokolmuş o anda bir ses yükseliyor toprağın altından bir gitar sesi bir strat ağaçlar kuşlar böcekler hepsi yükseliyor bir bas sesi iniyor karanlık sonsuz gökyüzünden aşağıya güneş doğuyor ışıldıyor nehirler denizler ve bir davul atağıyla dağlar selamlıyor dünyayı tekrar başlıyor yaşam bakarken kaybolur donarken yanar içi sarılır karanlığa düşer umudun peşine kaybolur hiçliklerde bir pencere açılır göklere bir yıldız parçası dökülürken avuçlarından sürer saçlarına savrulur bulutlar başımda yıldırımlar bakmıyor artık yüzümüze korkma o bizimle biz istediğimiz sürece sen sadece sevmeyi dene her gidişte yaklaşıyorum uzayın ardından tutmak istiyorum elini verirken sonnefesimibebeyimbuakşamseviyorum seni nerde şimdi mi söyle hangisi kim kaybolmuş hadi ya boşver duman aslında bir karabasan içindesindir ama dışında o içindeyken sen dışarda olduğunu düşünürsün aptallar hep mutludur sende mutlumusun hissetmemek için gerçek huzuru omuzlarından bedenine inen saflığın asaletini serin bir duşla temizlenmiş gibi neden bırakıp gittin şimdi kendini farkına bile varamamak için mi ödediğin bedelin esareti sevgisizliğin mi düşüm düşünüyor benim matrix'im beni seviyor bende onu dondurucu bir kış gecesinde yorgana sarılır gibi sarıyor beni gerçeklik yapışmış tüm vücuduma yapış yapış kan ter içinde uyuyorum huzur içinde yanıyor aslında ciğerlerim her nefes alış verişte acılar içinde kavruluyorum yok yok hayır aslında seninle sevişiyorum ılık bir yaz sabahı denize giriyorum ama hiç hissetmiyorum doğan güneşe uzandım bu sabah ellerim yandı parçalandı sevgi tomurcukları gibi çiçekler açtı tellerle çevrelenmiş kanayan kalbimiz hala umudumuz var geçebilmek için gri duman içinden ve ardında saklı bir kent var yıldızların olduğu son nefesinde ejderhası rıhtımın çalar savaş borusunu isyanın aramaksa ışığın sonundaki gerçek aydınlığı bulmak mı yoksa kendini kaybetme uğruna nasıl bir gerçek ki bu merkezinde olmadığı bir benliğin kahretmek mi kaybetmek mi aslında beklediğin şafağı kaynıyor kan portakalı dağılıyor nar taneleri dağın eteğinde yılanlar böcekler altında cesetler bir milyon yıllık ağacın dalları sarıyor kristal bardaktaki dudak izlerini asi atların izlerini takip et bana gelmek için tepenin arkasındaki şatomda gitar çalıyorum ama birazdan şehre inicem galaksinin başkenti saldırıya uğramış yaratıklar tarafından daha fazla silah yapmalıyız kanımız çekiliyor doğumunaazkaldıgerçekliğin kanat çırpıyor köpek balığı gökyüzünde yüzüyor tasmalı adam denizde gezdiriyor maymun çocuklarını ormanda bir çay partisine davetliler dev siu ağacının altında insan hakkında konuşmak için bu yeni çıkan türün ne ayak olduğunu herkez anlamak istiyor huzurları kaçmış belli haberci kaplan daha gelmedi patronun karısı yüzünden olabilir bitkileri temsil etmesi için onu seçtiler artık gelmicek yıllar içinde ilk insanlar anksiyeteye kapıldılar ve bu bulantılı nefret hissi bilinç altlarına yok etme arzusu olarak işledi böylece anksiyete ataklarını durdurabildiler ve git gide daha fazlasını yaptılar kendi varlıklarına daha fazla güce ihtiyaç duydular bunun için yine yok etmeleri gerekliydi kendilerini bile bunu da sorgulamadan yaptılar böylece acıları dinmiş oldu bir rüya gördüm dün akşam kaynağı delilik olan bir müzik çalıyordu nehrin kıyısında kutsal bir müzik gökyüzünde kızıl güneş ardında izleniyorduk sen va ben sarı saçların sarılmış saçlarıma sevişiyorduk kayalıklar ardında bakınıyor yüzümüzü görmeye çalışıyorduk berrak ama dalgalı su da bebeğim öylece bakıyordum sana sen saçlarını tararken bende kılıcımı biliyordum giderken gördüm seni 4400 yıl önce beni köpeklere bırakıp yerin yedi kat altında duydum seni sarılırken tertemiz çarşaflara uyutulurken köpükler saçarak bağlıydı ellerin kor aleve zincirlenmiş ağlıyordum ben ise üzülmüyordum hissetmiyordum sadece yaş geliyordu gözlerimden sızlıyordu dişlerim dökülüyordu avcuma her gittiğim yerde bırakıyordum yolumu kaybetmiyeyim diye düşlerin rengi siyah olur düşünürsen eğer siyah beyaz nefesi
düğümlenmiş boğazına nefes borusu yanıyordu aşağı çekiliyordu giderek
gözlerinde korku olmasını istemiyordu vücudu ağırlaşmış kalbi taş
kesmişti bir yudum su herşeye çare olabilirdi ama yutamıyordu göz
kapakları titredi yavaş yavaş kapandı çekildi kan damarlarından
ayaklarından yukarı doğru soğudu dondu oyun başlamak

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

arka bahçesinde dağıldığımız geceler hatırına şehrimizin
çürüyen kanatlarımızda kaybolmuş zamanların yükü
ölümümüzü bekleyen faili mechul dumanların altında
görmeye çalıştığımız yüzlerimizden dökülen kanlar hatırına
sevgili dostlarım
içelim son bir kez bu akşam

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

bu bir şiir birşey anlatıyor
salakça birşey
salaklığı anlatmak zaten yeterince salakca
o zaman birde bu şiire ne gerek var diceksin
ama olsun ben yine anlatıcam dinle
bu bir salağın hikayesi

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

Yıldızlar dökülür mü dersin
Gökyüzünden ayaklarımızın altına
Ben seni öptüğümde
Dağlar kızar mı dersin
Ellerim değince ufak ellerine
Sarılır mı dersin Ay Güneş'e

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

içimde hiçlik dışımda hiçlik arasında ben bakıyorum boş boş bilmem ne desem

donuyor buz dağı zirvesinde yumurta pişiren yaşlı adam biri söylesin bir yumurta daha atsın

onunla beraber gelicem önce gezdirmem gereken bir köpek var

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

Lanetli Şehir
Birbirini seven insanların olduğu
Birbirlerinin etleri ile beslenen
Güzel insanların olduğu
Her gün şişe şişe üstüne
Kendi kendilerini sevindiren

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

bir hikaye anlat bana bebeğim
uyut beni kollarında
saçlarımı okşa bebeğim
geçir tırnaklarını kafatasıma
özle ölümümü ay ışığında
uyurken ben rüzgarda

Devamını Oku
Muhammet Hüseyin Mert

bomboş sokaklarda yürümek tek başına
bir şehir düşün herşey var arabalar yollar
mağazalar parklar ama yalnızsın kimse yok
dükkanlara girdiğini düşün evlere
çatılarına çıktığını dolaştığını
silah satan mağazadan tüfek aldığını

Devamını Oku