E anne! E be anne… “Hasan abin ölmüş” demek ne de kolay geldi sana. Hançeri gecenin 1’inde sineme saplamak nede kolay geldi… Bilmez misin ürkütür beni gece çalan telefonlar? İnler her melodi gecelerde anne! Telefonu ilk çalmaya kaldırmamak aklına mı gelmedi anne?
Kara haber tez duyulur derler ya; “Oğlunuz öldü” diye nede çabuk haber verdiler öyle! Rüyalarımın en güzel abisinin nefesi nede çabuk kesildi böyle. Erkekler de ağlar, artık bende ağlıyorum anne.
Biliyor musun anne, artık güneş bile yitirdi ışığını, yıldızlar görünmez oldu gecelerde. Anne, gözlerim güneşi görmez oldu anne! Hasan abim de bir gece batmadı mı zaten? Sevgililer sevgilisine bizden önce kavuşmayı tercih etmedi mi?
Seni hatırlamak için ansızın,
Kalbimin kapısını çalıyorum.
Unutmadığım aklıma geliyor,
Gönlüne dokunuyorum.
İsmine ne desem diye düşünürken,
Adını “dünüm” koyuyorum.
Eğer ruhun sancılanıyorsa acımasızca, gözlerin buğulanıyorsa sorgusuz sualsiz, kalbin ağrıyorsa derinden ve sinsice, yangın yerine dönmüşse fikirlerin, kaçmak istiyorsa bedenin, iyi dinle şimdi beni!
Atan her kalp umuttur bizim için. Sabah akşam için, akşam da gece için umuttur. Nefes almayı başarmak, nefes vermek için bir umuttur. Ağlamaksa gülmeye... Yürümek koşmaya, koşmak yetişmeye, yetişmek yetmeye umuttur. Yetmek kurtulmaya, kurtulmak da cennete kabul edilmeye umuttur.
Hiçbir rüzgâr; fırtına bile olsa, yüzümüze kasırga gibi de vursa yıkmaz, yıkamaz bizi. Mangal gibi bir yürek, çelik gibi bir itikat, samimi bir tevekkül kapatır tüm boşlukları!
Siz 2012ye hoş geldin diyebilirsiniz. Ama ben, gelenden çok gidene meylediyorum bu sefer. Güle güle 2011 diyorum, tabi gülebilirse eğer…
Yara yara üstüne, acı acı üstüne bir 2011i uğurluyorum tarihin hicranlı sayfalarına. Vahşetin, yarım kalmışlıkların, acıların 2011ini, yüreklere bıraktığı tarifi imkânsız acı dolu mirasıyla gönderiyorum.
Hain ellerin kirli emellerle şehit ettiği kınalı kuzulara bırakıyorum bir yanımı. Bir yanımı, Vana gönderiyorum; üşüyen ellerin soğuk tenine sıcak bir huzur üfürsün diye. Bir yanımı; yetimlere, bir yanımı öksüzlere veriyorum. Ben aslında kalbimi, ruhumu ve benliğimi, 2011in ve ondan öncesinin bize bıraktığı masum ve bir o kadar da bahtsız insanlarına uzatıyorum; beni ve benle birlikte her şeyi yaratan Allaha dönebilelim yine yönümüzü diye…
İçki masalarında unutulan çaresizlikleri görmezden geliyorum yine. Gönül gözü ile bakmak için dünyaya, sinemi açabildiğim kadar açıyorum hayata. Temiz ve bir o kadar da cesur bir yürek arıyorum kıymeti kıymetsizleştirenlerin karşısında dimdik duracak. Belki çoğu zaman ağlayacak ama gözlerinden dökülen damlalar çare bekleyenlerin yüreklerindeki yaralara merhem olacak…
Susmak istiyorum bu gece. Susmak ve Yusufun kokusuna hasret Yakupun gözleri gibi gönlümün gözlerini açmak… Hiçbir zaman olmayan ve aslında hiç olmayacak bir babadan gerçekleştirmesini beklemeyeceğim hayallerimi. Ben, Ramazana, Kurbana saklayacağım ümitlerimi. Geri çevrilmeyen dualar söyleyeceğim secdelerimde. Olmayan bir babadan değil, ezeli ve ebedi yaratan Bir Gerçekten isteyeceğim isteyebileceğim ne varsa… Ve ne verirse ve neyi de vermezse şükredeceğim şükretmeyenlere inat.
Yiyerek, içerek ve eğlenerek karşılamayacağım yeni bir seneyi bu gece. Gülmeyi unutan, mutluluğa hasret kalplere dokunacağım var gücümle. Ölüme gülümseyen bir ruha edilen duaya âmin diyeceğim. Kabuk bağlamayan yaralara merhem olmak için ümitler besleyeceğim kalbimin kuytu köşelerinde…
Yeni yıla çevirmeyeceğim bu kez yüzümü eski yıllarda kalan acılar hürmetine. Ama sıkı sıkı da sarılacağım ümitlerime! Yılbaşı masasında sefa sürmeyeceğim bu gece! Kalbim, kalbimin beni götürdüğü yerlerde benimle birlikte iz sürenlerle… Kalbim, bu gece önceyi unutanlarla değil, eski senelerde bizim için Hakka yürüyenlerle…
Amber kokulu kızılçamların ruhumda bıraktığı tesiri tahayyül ediyor ve parmaklarıma hayat veriyorum. Gönlüm bir tazı gibi o yandan bu yana koşuyor ve ben içime dolan sesi dışıma vuruyorum. Çehreleri dırahşan çocukların yüzlerine bakıyor, huzurla doluyorum.
Gözüm, güzün demine hasret. Bir başlangıca usul usul yürüyor, hiç bitmek istemiyorum. Yüreğimin kapısını ardına kadar açıyor, gönül misafirlerime hoş geldin diyorum. Yalnız kalma korkusu bedenimin hayat gücünü yoruyor ve afakanlarla güreşiyorum.
İçim nârıbeyza olmuş alev alev yanıyor. Durdurmayın beni ki geçen her an nârımı söndürüyor! Ne kadar kötülük varsa içimde eriyor ve müreffehlik kıyısına nihayet bir gemi daha sürükleniyor. İçimi kemiren müfteri duygu sığınacak bir liman arıyor. Koşuyor, yürüyor ama bileği gibi yüreği de büküldüğü için artık hükmünü sürebileceği bir yurt kalmadığını o da anlıyor.
Bir adam geldi,
Siyah gözlerinin ardında beliren renk de,
Hüznün rengiydi;
…griydi.
Konuşmak istemedi.
Belli ki dertliydi.
Ve İstanbul
…diye devam eder çoğu hikâyenin satırları.
Ve İstanbul diye konar son nokta.
İstanbul, İstanbul olalı görmez böyle aşk, böyle keder!
Ve insanlar
…diye akar sağanak sağanak yağan yağmurlar!
Gittin…
Gözlerimi yeşile çalan gözlerine hapsettin
…ve gittin.
Ben karanlıkta kalmaya razıyken,
Sen kalbimin üzerine kapıları kilitledin.
Her taşın altında bir dram,
Adına deprem koydular,
…yüreklere gam!
Daha 15. gününde Helin Bebek,
Gözlerinde bir ışık;
...hikâyesinde gam!
Evet;
Sessiz kaldık dünyanın sesinde değil mi? Doğum gününü bile zehir ettik, hapsettik içi boş cümlelere.
Kaldırılabilir yükler altında ezildiğimi fark ettikçe biraz daha kayboluyorum batmaya yeltenen güneşin bağrında.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!