Susuyorum... Susuyorum; Sana!
§
Sen, susuyorum sanıyorsun...
Bense susuyorum;
Çöl gibi! ..
§
Ne yüksek bulut! ..
Bir varmııış, bir yokmuş boyutundan: Ben zaman zaman, zemine kadar yaklaşabilip, kökü toprağa bağlı olanların kulağına;
“Göreceksin, diyorum.
Güneş doğacak ve pırıl pırıl yükselecek...
Bugün, kâinatın gördüğü en güzel günün yıldönümü! ..
§
Bugün, gülümsemelerin bir mânâ kazanmasının yıldönümü...
Bugün bütün güllerin, niye açtıklarını...
Ve niçin böyle güzel koktuklarını anlamalarının yıldönümü.
.....
Kızkulesi, bir hançerin kabzasıdır aslında; İstanbul'un eteğine saplanmış! ..
§
Sanırım ki, ilk rüzgârda savrulurdu İstanbul;
Eteğinde olmasaydı bu kule...
Bu kule;
Bir hançerin kabzasıdır aslında! ..
Hani kucağın? ..
Bir gün...
Annelerimizi kaybettik...
Ve, uzaklaşan son yağmur bulutunu seyreder gibi, bakakaldık arkalarından...
§
Ağlayışlarımızı hatırladık sonra; nazlanışlarımızı, mızmızlanışlarımızı, ve onlara kızışlarımızı... Hatırladık, 'bizi ağlattıklarını' sanışlarımızı! ..
(Ben, saymayı Arnavut kaldırımlarında öğrendim)
Siniyordu şehir ve sis gibi yumuşacık ama kararlı bir şekilde iniyordu akşam... Akşam iniyor, şehir siniyor ve herşey siliniyordu sanki! ..
.....
Sayısız evler vardı rengarenk, güneş altında parlayıp duran... Peki, soğuyan bir ölü gibi matlaşıyorken şehrin yüzü, renkler nereye gidiyordu? ..
§
Ben, şimdi derin sokakların içine, çamur rengi havayı soluyarak; sanki kaybolmak için, ve sanki boğulmak için giriyordum! ..
Veya; Zehirli Su... Yahut; Senli Ben... Ya da; Benli Sen...
Her ne ise, ismi önemli değil zaten!
(BİR KÂSE SUYA DÜŞEN BİR DAMLA ZEHİR GİBİ; GAYRI SENİ İÇİMDEN SÖKÜP ATMAK NE MÜMKÜN? ..)
§
Nasıl damlarsa zehir bir kâse suya; İçime, öyle damladın...
.....
(Yani, anla ki; sen beni sevmiyordun! ..)
.......
Sen, kendin için, hoşuna giden bir oyuncağı seviyordun ve onu ele geçirmeye çalışıyordun, başkalarından evvel...
Sen, kendini seviyordun, beni değil! ..
§
Şimdi, başka birine daha “onu sevdiğini” zannettirmeye çalışıyorsun, değil mi;
Sözün kısası(!)
(Her zaman “edebiyat” yapmak gerekmez, değil mi? ..
Bazen, eve yeni gelmiş de anlatıyor gibi, veya tanıdık bir dükkana girmiş de ısmarlanan çayı yudumlarken laflıyor gibi konuşabiliriz sizlerle. Şunun şurasında “dün” değil ya tanışmamız! ..)
.........
Sarmaşık güller dolanmıştır başına hani... İncecik dikenleri vardır, çizer ya ellerini cam kırıkları gibi; canın kırılır! ..
§
Canın kırılır;
Senle ben arasındaki camın kırıldığı gibi!
§
Can ve cân arasındaki cam çekildiğinde aradan, kan sızar yaradan...
bir vesileyle tanıdığım ve hemen hayran olduğum bu şairin uslûbu beni gerçekten çok etkiledi..
hakkında daha fazla bilgi edinemedim yardımcı olmak isteyen olursa sevinirim aslında.