sevda ırmağında bade içtim
yüce dağlarda mor menekşe mor sümbül açtım
kınalı ellerde bebeleri sevdim
nasırlı ellerde kazma oldum
sevda ektim sevda saçtım
sevda bulutlarında yağmur oldum
susuz topraklarda yeşeren
..
Mor gülüm can gülüm
Yok edemez bu bedende
Ne ayrılığın
Nede ölüm
Sensiz kalmak, bana zulüm.
Yokluğun yakıyor, buna dayanmazki !
..
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severim. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı..
Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..gölgeyi sever menekşeler derdi.. Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara.Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.
Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi,her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi.
Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.
Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer'in yanına oturmak istiyorum.Ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu:
* Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?
..
Çiçek göndersem sana ak mı ak, bir beyaz zambak,
Görür de solar ölür seni... olmaz ki hiç bu hak.
Çiçek göndersem sana sarı bir gül, sarı – sarı,
Olmaz ki o da solar gider, ömrü de kalır yarı.
Çiçek göndersem sana kırmızı mı kırmızı, al,
..
Aman Fatma'm neler olacak
Mahkemeler talik olacak
Yine sözler benim olacak
Gül memeler bana kalacak
Aman Fatma'm hopla da gel
Mor fistanı topla da gel
..
Aşabilsem yüce dağlar ardına
Varabilsem o güzelin yurduna
Derman olsam yavru ceylan derdine
Siyah zülfe mor sünbülü takmazmı?
Çıkıp Çıkıp yollarıma bakmazmı?
Ela gözlüm şu dağların ordamı
..
Şiirleri severim. Her birinin ayrı bir şekli, ayrı bir güzelliği, ayrı bir musikisi var.Desen, desen, renk,renk, nakış, nakış; süsüdür edebiyatın şiirler.
Küçücük bir dize takılsa gözüme; Bozkırda tek başına açmış bir çiğdemi seyredercesine mutlu olur, incinmesinden korkarım.
Bir aşk veya sevda şiiri okusam, Çiçekler geçer gözümün önünden dize, dize, renk, renk. Kokusunu duyarım,güllerin,lelelerin,mor menekşenin.
Sevgidir şiir. Hasrettir, Ayrılık ve hüzündür, saftır. Renkli karanfiller gibi.
Aşktır şiir, dikenli güller gibi. Hem koklarız, hem kanatır içimizi.
Bülbül gül'e aşık olmasaydı, Kuzular, mor menekşelerle birlikte büyümeseydi,Bembeyaz kardelenler baharı müjdelemeseydi, Bir devre adını veren lale bahçeleri
kurulmasaydı, papatyalar,kırları süslemeseydi, bu kadar çok şiire,türküye ve şarkıya sahip olabilirmiydik.
..
Gelir de bahar vakti
Koşardı çocuklar heyecanla
Menekşeler açmış mı aramaya,
Beklenirdi hep kara kış geçsin
Gelsin menekşe zamanı diye,
Yasaklı bahçelerin nemli çimenleri
Çocuklar buldular mor menekşeleri;
..
Fırçasından dökülüyor büyüsü
Şimdi renk cümbüşü olur mor dağlar
Serilir yerlere çiçekten buket
Kara kışa direniyor mor dağlar
Çamların beline sarılır yosun
Dereler karışır biribirine
..
Sen hiç mor yağmurlar altında ıslandınmı sırılsıklam?
Sen hiç olmayan özlem duydunmu şuursuz?
Sen hiç kimsenin olmadığı gibi benim oldunmu amaçsız?
Ve sen beni hiç sevdinmi çıkarsız?
Ben mor yağmurlar altında ıslandım sırılsıklam
..
Dilinde bitince o tatlı şarkı
Söylendi yeniden geç hatıramda
O konuşan çiçek gönlümde saklı
Esince bahçeden içimde seda
Çardağa tırmanmış mor mor dalları
Yaprağı dökülmüş kuru yatağı
Gelgitten aklıma o yâr düşünce
..
Bacasından
Mor dumanlar yükselir
Düşümdeki evimin
Yaşama
Yalın ve kalın çizilip
Örülmüş yasaklı duvarlar
Çizginin ötesinde
..
Mor gülüşler yollama bana balım
İhanet kokarken geceler
Ve yalana kıvrılıyken dudakların
Ben sallanırken gel yalan-git yalan
Kırık beşiğinde anıların
Mor güller yollama
Pahalıya satarım
..
İpsala sınır kapısına geldiğimizde saat 24.00 sıralarıydı. İlk defa gümrük kapısından geçeceğiz ve heyecanlıyız. Türk sınırında fazla oyalanmadık. Çıkış kolaydı. Yeni bir ülkeye girme heyecanı bizleri sarmıştı. Nasıl aranacağız, nasıl taranacağız? Otobüsümüz durdu. Bizim önümüzde bir otobüs var. 15-20 dakika sonra tur sorumlusu arkadaşlar geldi, ‘’Herkes pasaportlarını eline alsın resimli sayfayı açsın ve sıraya girsin’’ dedi. Denileni yaptık. Sıramız geldiğinde gişenin önünde pasaportumuzu uzatıp bekledik. İçerdeki görevli bir şeyler yaptı, pasaportu bir ışıklı ekrana bastırıp, önümüzde duran ekrana sağ işaret ve orta parmağımızın uzatmamızı söyledi. Yani yeniden parmak izlerimiz alındı (mı) yoksa pasaporttaki parmak izleri ile çakışıp çakışmadığına mı baktı bilemiyoruz. Bu arada yeşil ve mor pasaportlar arasında bir de siyah kaplı bir pasoport vardı. İlk defa gördük. Hiç siyah kaplı pasaport da olduğunu duymamıştık. Bir saatlik bir işlemden sonra otobüsümüze bindik. Yola devam…
Sabah saat 8.00’de kahvaltı ve ondan sonra rehberimiz bizi Kavalada gezdirecek oradan da Selaniğe geçeceğiz.
Bu arada bizde yedi saatlik yol yorgunluğu, yarı uykulu yarı uyanık yola devam ederken biraz pasaportlar üzerine konuşalım. Yeşil pasaport ve kahverengi veya mor pasapor arasındaki ayrımı yaşayarak öğreniyoruz. Hayatımızda renklerin önemi büyük. Renkler arasında ne fark var demeyin…
Yeşil pasaporlarda vize yok. Vize masrafı, mor pasaportlarda kişi başı 200TL civarında. Bu kadar da değil, hesapta asgari altı bin liran olacak. O da yetmedi, tapu isteniyor. Nelerine lazımmış diye düşündük. Meğer insanları ülkelerine bağlayan zincirlermiş onlar. Yani kürkçü dükkanı. Dönüp dolaşıp geleceğimiz yer olmazsa onların başına dert olacakmışız… Dünyanın bir parçasını işgal edenler başka insanlara yaşam hakkı tanımıyor orada. Yeşil pasaportlar kalamaz mı? Neden onlara sorulmuyor bunlar? Doğal olarak akla gelen sorular? Memurlar doğal olarak devletin bir parçası gibi görülüyor anlaşılan… Devlet memurları gittikleri yerlerde kalırsa devleti ele geçirmiş olacaklar sanki, hiç değilse bir parçasını, onun için töleranslı davranıyorlar… Tabi burası şaka, anlam veremediğimiz için kişisel yorumlarda şaka hakkımızı kullanıyoruz.
Otobüsümüz yola devam ediyor, güneş ufuktan yükseliyor, yeşil topraklar üzerinden sis tabakası yavaş yavaş dağılıyor. Yeşillikler arasında siyah lekeler var, yaklaştıkça görüyoruz ki, güneş enerjisi elde edilen petekler. Düzlükte, yani tarım alanlarında yerleşim yeri yok. Yerleşim yerleri dağ eteklerinde… Dağlarda kayalık diye bir şeye raslamadık. Yemyeşil ağaçlarla kaplı her taraf… ‘Karadeniz Bölgesi’ni andırıyor. Üç katın üstünde bina yok. Ekili alanlar fıskıye ile sulanıyor… Ekili alan dışında bir bölgese davar sürüsü… Yani tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir bölgeden geçiyoruz. Biraz sonra bize katılacak olan rehberimizden öğreneceğiz daha fazlasını…
Video 25 eklenecek. 26 rehberin mazereti anlatması ve bizi karşılaması
İlk durağımız Kavala programa göre… Ancak rehberimiz anlatımına göre arabasında çıkan bir sorun nedeniyle gecikiyor ve biz onu beklemek üzere, rehberimizin memleketi olan İskece'ye uğradık. Kahvaltımızı orada yaptık. Hamurlu yiyeceklerin bol olduğu bir yer… Börek çeşitleri ve çay ile kahvaltımızı yaptık. Rehberimizle orada buluşup yola devam ettik. Rehberimizin anlatımına göre (Rehberimiz Türk ve Türkiyeyi gezip tanımış biri) Yunanistan’da deniz kenarlarında şejlonglar için ayrıca para ödenmezmiş, bir çay içip şejlonglardan yararlanılabiliyormuş…
..
Tıpkı o şarkı gibiydi
Mor salkımlı sokak.
Mor bir salkım tanesiydi
O gece Beykoz da gördüğüm.
Gelin belirsizdi.
Kıskandıracak derecede güzeldi.
Morlar içinde bir gece
..
Bacakları da kanar mı insanın deme bana ne olur
Beni senle yıka, beni sesinle yıka
Beni '' mor teninle '' yıka
Tanrının kuluyla yıkadığı gibi bedenini
Günahlarınla yıka beni.
Gözyaşları da yanar mı insanın deme bana ne olur
..
Sana varmadan biterse ömür
Vucudumu dağlasın kızgın bir demir
Ateşe atsınlar olayım kömür
Mor menekşem neredesin gel gayri
Bak sensiz buraları çok ıssız
Yediğim her lokmam tatsız ve tuzsuz
..
Çiçek sularım................... göynü balkonumun ücra köşelerinde................... geceleri sessizce.............................. ağnayamadım gitti hem gül kıskanır........... hem de mor menevşe............................. susadın mı çiçek........................... geldim iş de....................... haydi kok çoş.................. sırnaş biraz.......................... çiçeeek..................... kıvrılıcam mışılına...................................... öte git biraz.....................................
..
Birgün aklına düşerim
Düşünürsün için buruk
Akşam olmak üzeredir
Dışarda mor salkımlar
Uğraşsanda silemezsin
Hayalim güler gözlerine
..
Ey savaş;
Gökyüzünde gözyaşı vardı.
Dökerek bir bir resimler çizerdi.
Bir de çürüyen yapraklardan,
Kıpkızıl kanlar foşurdardı….
Yürekleri parça parça sökülmüş,
..