1.Şiirimiz karadır abiler
Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
2.Şiirimiz her işi yapar abiler
Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiirid
..........
..........
Kayıt Tarihi : 13.7.2002 16:44:00
Şiiri Değerlendir
© Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık
Hadi bana bye....
Lakin şiirden daha çok yorum kısmına nostaji yaptım bugün. Bir zamanlar ne kadar renk varmış.
Atışmalar ,değindirmeler,öfkeler, dokundurmalar..
Sönmüş bir volkana turistik bir kaç seyyah var bugün şiirin saçağında
Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
2.Şiirimiz her işi yapar abiler
Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir
Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler
3.Şiirimiz gül kurutur abiler
Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir
Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler
4.Şiirimiz erkek emzirir abiler
İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir
Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler
5.Şiirimiz mor külhanidir abiler
Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.
Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler
6.Şiirimiz kentten içeridir abiler
Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla
Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?
Ece Ayhan
TERCÜMAN
I
Mor, Ece Ayhan’ın şiirlerine attığı imzadır. Hoş bir paraf, bir desendir. Renkli ve süslü kâğıtlara yazılan şiirler gibidir yazdıkları. Onları çeşitli renklerle süsler. Sözcüklerin bazıları da ya kendi kolaj çalışmasıdır ya da ilk onunla şiire sokulmuştur. Mor, çivit badanalı evler, kara gibi… Cehennet, aparthan, külhani gibi… O, kediyi de mora boyamayı becerebilmiştir. Bunlar onun katkısı ya da eserlerinin çarpıcı özelliklerindendir.
Bu şiirde, konuyu bir öğretmen gibi ele almış, sanki karatahtaya tebeşirle kocaman harflerle birbirine benzeyen, birbirini tamamlayan muhtelif olayları oluş tarihine ya da önemine göre mantıklı bir şekilde sıralayarak işleme usulünü tercih etmiş, iyice anlaşılabilmesi için konu başlıkları ve numaralandırma yoluyla aralarına çizgi çekmiş. Bu olay da ona özgüdür. Görünüşte şiirselliği ve estetiğini yok ettiği zannedilirse de altı çizilerek anlatılması gereken vakaların düz bastı yazılıp geçilemeyeceği de aşikârdır.
Ne zaman kızarır insanın yüzü? Utandığı zaman… Ne zaman morarır? Çok fazla utandığı zaman…
Külhan, hamamlardaki ateş yakılan yerdir. Çok sıcak olup, cehenneme benzer! Hamama ait bir bölümdür. Su, orada ısıtılarak gerekli yerlere gönderilir. Doğal olarak, kazan daireleri gibi yapının altında yer alır.
Nefis de şeytanidir. Çünkü şeytan ateşten yaratılmıştır. O da ateştendir. Radyasyon gibidir. Dumansız ateş… Röntgen ışınları gibi… İnsanın içinden geçer, kemiğine iliğine kadar işler, hissedilmez bile! İşte nefis de öyledir. Yani dünyevi her türlü istek… Yeme içme, gezme tozma, para kazanma, uyuma… Bunların hepsini ister nefs… Bunları da bir şekilde tatmin etmeyi başarır ama bir de cinsellik vardır ki temel içgüdülerin içinde ruhu da bedeni de zora sokar!
Onda insanın arı da vardır, utanmazlığı da… Her insanı az da olsa sapıklaştırmayı başarır. İşte bu şiir, bu konuyu anlatmaktadır.
Ece Ayhan, cinselliğin tabu olmaktan çıkarılması taraftarıdır. Ona göre bunun ayıbı sayıbı yoktur. Herkes tercihine göre dilediği gibi yaşamalı, cinsellik suç sebebi olmamalı, bu dürtü başkalarına zarar vermemeli, toplum bu yedi başlı canavarın şerrinden korunmalıdır. Bunun için şairlere büyük iş düşmektedir. Çekinmeden yazmalı çizmeli, devleti işbaşına getirmelidir.
Görünüşte padişahlar yönetmiş Osmanlı Devletini ama erenler nüktelerle, şairler de şiirlerle onları yönetmiş bir şekilde… Yöneticiler hicvedilmiş, milletin sorunları, sürgün cezasına rağmen, hatta can pahasına dile getirilip saraya iletilmiş.
Ece Ayhan da sürgünün ne olduğunu gayet iyi bilenlerden… Benzer bir olayda galiba iftiraya uğramış ve oradan oraya sürülmüş durmuş! Kaymakam olduğu halde mesleğini dahi yapamaz hale gelmiş, başkalarına muhtaç olmuş, hastalığında tedavi için Ecevit tarafından Avrupa’ya gönderilmiş, içtiği çayın parasını dahi ödeyemeyecek hale gelmiş ve sefalet içinde ölmüş.
Külhan, şeytanın, nefsin, ateşin, cehennemin sembolü… Yer itibariyle de gizli, gözden uzak bir bölümü yapının. İnsanda da konum aynı… Gizli, saklı, mahrem…
Külhani, külhanbeyi demek… Eski İstanbul serserisi… Ayakkabısının üstüne basar, ceketini omzuna atar, elinde tespih, sallaya çevire, çeke çeke, yana kaykıla kaykıla yürür… Eğitim almamışlardır. Mahalle terbiyesi, yakın çevre…
Arada kafayı çeker, geç vakit eve dönerken iki tarafa sallana sallana ilerler, mahalleye girdi mi başlar nara atmaya:
“Heyt!.. Var mı bana yan bakan, ulan!.. Anamı kesen ben, babamı kesen ben! Kızkardeşimin ciğerlerinden meze yapıp içen yine ben!...”
Bu külhanbeylerinin bir mor olanları vardır, de mor olması gerekenleri… Mor olanları, hayatları karartılmış, istikballeri söndürülmüş olanlarıdır. Genelde çocuk yaşta tecavüze uğramışlardır, yüzleri kızarmakta, hatta morarmaktadır. Diğerleriyse, cinsel istismara maruz kalanlar değil, tecavüz edenlerdir. Tecavüz sadece karşı cinse değil… Akla gelebilecek her şeye… Duvardaki resme kadar!..
Şair, bu sapıklığa varan acayip olayları, tezini doğrulamak için örnek olarak birer birer sayıp dökmüş, bu insanları da İstanbul’un dragomanları, yani kentin anlaşılamayan dilinin tercümanları olarak nitelemiştir. Büyük şehrin topluma kapalı sorunlarının tercümanları…
Şair, bu şiiri onların diliyle yazmış. Seslendirilirken de öyle olmalı. Ağız eğilerek, yukarıdan bakılarak, kelimeler sündürülerek… Külhanbeyi ağzıyla…
Bu şiir, eğitimsiz, sahipsiz, acınası hale getirilen gençler içindir. Ki onlar öyle ya da böyle bir şekilde farklılaştırılmışlardır. Aslında ayıplarla, yasaklarla bu hale gelmişlerdir. Toplumun baskısı, erkek kız ayrımı, onları kendi cinsleri içinde değişime uğratmış, acayip bir hal almalarına sebep olmuş. Hemen fark edilirler. Daracık pantolonlarıyla, kırıtarak yürüyüşlerinden kendilerini hemen belli ederler. İki arada kalmışlardır.
Gençlerimizin bu hale gelmemesi için mutlaka örgütlenmek, örgütlendirmek, bunu bir ideal, bir sevda haline getirmek lazımdır. Bu gidişata birilerinin dur demesi gerekir. Bahsettiğim konu hakkında düşünülmeli, yol yakınken bu dejenerasyonun önü alınmaya çalışılmalıdır! Bu konuyu aydınların ele alması, sanatçıların eserleriyle dile getirmesi, devlete duyurması, gerekenlerin yapılmasının sağlanması lazımdır.
Şairler, asırlardır toplumun sorunlarını, devlet yönetiminin aksayan yanlarını yazmış, iyiyi güzeli ve doğruyu göstermiş, özgürlükleri, hatta canları pahasına gerçekleri gözler önüne sermişlerdir, halkın dertlerinin tercümanı olmuşlardır. Şiir, söz büyüsüdür. Çok güçlü bir silahtır! Yapamayacağı iş yoktur! Yeter ki nasıl kullanılacağı iyi bilinsin! Şairlik, bir duruştur! Kişilik ve cesaret ister! O cesaret bende var.
Diyorum ki toplumda cinsellik baskılanmasın! Baskılanmasın da patlayarak fışkırmasın! Aksi halde olaylar çığ gibi büyüyecek ve önüne geçilemez bir hal alacak!
Bunları belirttikten sonra şiire girebiliriz. Bakınız bence ne diyor Ece Ayhan:
TÜM YORUMLAR (79)