Bütün kervanlar göçtü yükleri bendim
Ellerim uykuda kaldı
Sabaha bıraktığın karanfilleri aldım
Bir düşten uyanıp bir düşe uyurken
Ruhumu yumuşatan buğunla bekleyerek
Yani ben ölmeli miyim anne
Şarkılar söylemeden
Yeryüzünü bilmiyorum gökyüzünü bilmiyorum
Uçurtma uçurmadan ve daha yürümeden
Başka kılan bizdik ikimizi
Hani bir akşam durup göğe bakmıştık hayatın ortasında
Ne gördüğümüzü söylememiştik kimseye
Kimse de umurumuzda değildi hayatın o saatinde
Ellerimiz günah içinde kalmıştı
Geçenlerde bir şüphe
Düşüverdi içime
Ya ölürsem bu gece
Bu şüphe kıldan ince
Bir şey koydu içime
Ah her şey burada kalıyor demek
Bu içimizi ısıtan güneş
Özenle kurduğumuz evler
Aşk için büyüdüğümüz günler
Yorgunluklarımız
O aziz acılarımız savaşlar
Ömrümüz kısa biliyor
Aramızdan ne kadar çok menekşe geçerse o kadar iyi
Ellerini çektin ve karanlığımız başladı
Biraz ışık için
Geçmiş yanılgıları ve telefonları yaksam
Bir karınca bir akşama girerken
Elinde kuşlarla gelip ağlayan çocuk
Seni kaybettim
Sen ki bir çizgi kadar inceydin
İşte benim kaderim
Bulur ve kaybederim
Bir ben kalsam yeryüzünde
Yine de
Şarkımı söyleyeceğim
Milyarlarca adam üzerime yürüse
Yine de
Her doğan çocuktan izler taşıyorum
Yorgun, ağlayan, susamış
Tarihin gecikmiş sabahı öncesinde
Başları yastıklarından kaymış
Uyuyan
Çevresinde meleklerin kanat çırpışlarından bir serinlik
Kimsenin olmayan bir yoldan geçerken
Kimsenin olmayan bir resmini gördüm hayatın
Büyük dalgınlar vardı
Cevapsızlar
Hiç deniz görmeyenler
merhaba şiirleriniz çok güzel