Metropol şehrin kıyakları… / Düz yazı

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Metropol şehrin kıyakları… / Düz yazı

Benim ilham kaynağım otobüsler… Ama bana yaratıcı bir ilham gelmez. Yaratılmış hazır benim ilhamlarım. Çeşme başında, kovalarına su dolduran genç kızlar gibi, ben de otobüslerde, defterimi doldururum hazır ilhamlardan… Ruhları çağıracak zaman bulamam, insanlardan, olaylardan…
Onun için katıksız olur yazdıklarım. Yazdıklarımı herkes bilir. Bilinenleri yazdığım için bu güne faydası olmaz… Belki gelecekte okuyanlar, bu günlere dair bilgiler edinmek için faydalanabilirler.

Otobüs durağı kalabalıktı. Kalabalık arttıkça yaşlıların da suratı asılıyordu. Yaşlılardan daha çok da yanındaki oğlu veya kızı daha da fazla üzülüyorlardı. ‘’Baba’’ dedi bir genç kadın, yanındaki yaşlı adama, şöyle öne doğru çıkalım da… derken yaşlı adam yüzüne baktı… ‘’Kalabalığı görmüyor musun’’ der gibi… yeter ki ezilmeyelim kızım… 80’lik adam ayakta kalmaya da razı idi. Yeter ki arada ezilmesin… çaresizlik en acı darbe… Yanında yaşlı ana babasını rahat ettiremeyenler, bunun acısını duyarlar. Bu konuşmaları duyan, elli yaşlarında bir adam, yaşlı adamı önüne aldı, ‘’korkma seni ezdirmeyiz’’ dedi. 514 uzaktan göründü. Kalabalıkta hareketlilik arttı. Trafik sıkıştığı için otobüs tabelanın çok gerisinde kaldı. Kalabalık otobüse doğru akınca, yaşlı adam yine gerilerde kaldı.
Hareket kabiliyeti yüksek olanlar, önden koşup boş koltuklara oturdular.

Yaşlılar ve çocuklular, yetersiz hareket kabiliyetlerinin kurbanı oldular. Ayakta kendilerine en rahat boşluğu bulanlar bile, diğerlerine göre, kendilerini daha şanslı sayıyorlar.

Ben kendimi, iniş kapısı önündeki merdiven boşluğuna yerleştirdim. Orta direğe dayandım.
Sonra arkamdan biri dokunmaya başladı. Dönüp baktım başıma 18 yaşlarında, kucağında 5-6 aylık bir bebek olan kadın dikiliyor. Bebek eli ağzında ayağı ile bana vuruyor. Önce anlamamıştım nedenini. Bebeğin yüzüne baktım benimle oyun oynamak istiyor. Ben bakınca gülmeye başladı. Ben de gülümsedim. Ayakları daha fazla oynamaya başladı, ağzını yaya yaya, daha fazla gülmeye başladı… Bende elini tutup oynamaya başladım. Çocuk elini ağzına götürdükçe, annesi ‘’elini ağzına götürme’’ diye, çocuğun eline vuruyor. Başımı kaldırıp baktım. Çok genç bir anne, tek elle otobüsün borularına tutunuyor, tek elle de çocuğunu tutuyor. Kocası olmalı, kara yağız delikanlı da kadını tutuyor ki düşmesin. Çocuk kadının kucağından aşağıya doğru kayıyor. Kadın sık sık çocuğu tekrar yukarı kaldırıp kolunu tazeliyor. Yorgun olduğu belli… Bu arada da elini ağzına götüren çocuğu sarsalıyor, elini ağzına götürmesin diye… öyle ya çocuğun eğitiminden de anne sorumlu.. Elini ağzına götüren bir çocuğun bu davranışından da ilerde hesap verecek.’’Çocuk diş çıkarıyor sanıyorum, ona evde havuç salatalık gibi şeyler verin, yoksa çocuk böyle alışır gider’’ dedim. Yukardan aşağıya dikine kesilmiş matruşka bebekler gibi.. Kadına kocası sarılmış, çocuğa anası sarılmış, tıngır da mıngır… Herkes için güzel bir yolculuk, yalnızca annenin yüzü soluk. Babası sert sert, ‘’veriyoruz veriyoruz’’ dedi. Otobüs sarsıla sarsıla gittikçe kendisi de çocuk olan anne, çocuğu zor tutuyordu. Babaya bakıp ‘’ şu çocuğu biraz da sen alsana’’ bak düşecek dedim. Suratı kapkaranlık oldu. ‘’Düşmez o’’ dedi azarlar gibi… Bir taraftan çocukla oynayarak epeyce yol aldık. Kadın o kadar halsiz durumdaydı ki… Çocuğu kucağından almayı düşündüm ama, biliyordum ki, çocuğu kucağıma alınca babalık hakkını almış olacaktım… bu babanın yüzünden okunuyordu, olay çıkaracağını tahmin ediyordum. Benden başka tanıdığım arkadaş yok. Yolculardan da yüzlerindeki ifadelerden anladığım kadarıyla, beni destekleyecek biri de çıkmayacak… O cesareti gösteremedim. Bir kere bunun dersini almıştım. ‘’Vay be utanmaz kocasının yanında tazeye sarkıntılık etmiş’’ sesleri kulağımda çınlamaya başladı.
Bu defa çocukla oynarken daha yüksek sesle konuşmaya başladım diğer yolcuların dikkatini çekmek için… amacım çocuğu kucağına almayı öğrensin adam. Çocuğun eline ayağına dokundukça daha bir hızlı çırpınıp daha çok kıkır kıkır gülmeye başladı çocuk. Çırpındıkça aşağıya kayıyor, kaydıkça annesi kolunu yeniden kaldırıp, yeniden sarılıyor çocuğa… Bütün dikkatler çevrilince babaya
bakıp, ‘’ çocuk düşecek, annesi yorulmuş, şu çocuğu biraz da sen al kucağına’’ dedim, daha yüksek bir sesle… Suratı yine kapkaranlık oldu… ama ağzını bile açmadı… Belli ki çocuğu kucağına alsa erkeklik elden gidecek, cinsiyeti değişecekti… biraz daha ileri gitsem erkekliği kurtarmak için,
bütün yeteneklerini kullanabilirdi… Hem kendini frenlemek, hem de çocuğun kaynağını, korumak için, karısına sıkı sıkı sarıldı… Bu kadar yıl yaşamışlığımın tecrübesi bana nerede durmak gerektiğini
hatırlatıyordu. İçinden bana ‘’fabrikayı sağlama aldım, çocuk giderse yenisi gelir, bunu düşünemeyecek kadar salak bu adam’’ dediğinden eminim.

Artık, Şirinyer’e gelmiştik. Otobüsten inenler artı. Boşalan yerlerden birine kadın oturdu. Kucağında çocuk olmasaydı adam oturacaktı. Dinimizin kuralları böyle… Koca ikinci Allah.
Bütün öncelikler onun.
Kadın oturunca, yüzünden mutluluğunu okuyabiliyordum. İlk durakta boş koltuğa oturabilseydi
belki de, bu kadar mutlu olmayacaktı. İşte bu da Allah’ın kullarına bir lütfu...

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 14.7.2006 23:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bugün bostanlı, Buca arasında, aynen yaşanmış bir olay

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil