Bir sağır ziyarete giderken hasta komşusuna,
İyi düşünmeden plan yaptı, kıt aklınca.
“Komşum beni anlamaz, nasılsın derim, o da,
İyiyim der, çok şükür derim ben de ona.
Ne yiyorsun derim, mercimek çorbası der.
Afiyet olsun derim, olur biter.”
İyi düşünmeden, gösteriş için yaptığı planına,
Güvenip de vardı komşusunun kapısına.
Ters cevaplarla, komşusu öfkeden döndü çılgına.
İyi adam desinler diye uğraşırken,
Komşusunun gözünde dönüştü zalime, düşmana.
Mevlana zaten yazmış hikâyeyi uzatmayayım sözü.
Vereyim alınması gerekeni, anafikiri, özü.
Ey sağır! içten olup da şöyle deseydin ya.
“Komşum sağırım, dediğini anlamam ama,
İnşallah çarçabuk kalkarsın ayağa.”
Gerek var mıydı öfkelendirip de,
Komşunu üzmeye, kırmaya.
Dostlar alışverişte görsün diye,
Girişme hiçbir işe.
İçten ol doğal ol.
Mevlana’nın dediği gibi,
“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”
Riyayı* ne Allah sever ne kul,
Doğal, içi dışı temiz ol da kurtul.
Bir başka ders daha var bu hikâyede.
İnsan sahip olmalı öfkesine.*1
Sağır duymaz uydurur.
Sanır ki doğrusu uydurduğudur.
Hakk sözünün sağırı olmayalım.
Hakk sözünü iyi öğrenip uygulayalım.
Takva sahibine öğretirim diyor Hakk.*2
Takva ile ver Hakk’ka kulak.
Hakk sözüne uyarak.
04.03.2015
Saygılar ve Sevgiler.
* RİYA
Sözlükte "göstermek, gösteriş yapmak" anlamlarına gelen riya, dinî bir kavram olarak, sırf Allah rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları kendini beğendirmek ve insanlara göstermek amacıyla yapmak demektir. Riya, yapılan ibadet ve güzel amellerin sevabını ortadan kaldırır (Bakara, 2/264) . Riyanın iki sebebi vardır: İmândaki zayıflık; mal, mülk, makam ve şöhret gibi dünyalık hırsı. Gerçek îmân sahipleri, ibadet, fiil ve davranışlarını Allah rızası için yaparlar, insanların şöyle ya da böyle değerlendirmelerine itibar etmezler (Mâide, 5/54) . Bir hadiste riyanın gizli şirk olduğu belirtilmiştir (Ahmed, V, 428) . Riya daha çok nâfile ibadetlerde olursa da farzlarda olması da mümkündür. Hz. Peygamber, âhirette, kahraman desinler diye savaşanların, cömert desinler diye infak edenlerin, âlim desinler diye ilim öğrenen ve öğretenlerin, güzel okuyor desinler diye Kur'ân okuyanların yüzüstü cehenneme atılacaklarını bildirmiştir (Müslim, İmâre, 152; Nesâî, Cihâd, 22; Müsned, 2/322) . (M.C.)
Alıntı… https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VPdf1HysWos
*1 ÂLİ İMRÂN-134
Yaşar Nuri Öztürk: Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.
ÖFKEYLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI
1. Stresle başa çıkmanın yollarını izleme..
2. Enseye serinlik verme.
3. Bir şey söylemeden önce 10’ a kadar sayma.
4. Pozisyon değiştirme. Oturuluyorsa kalkma, duruluyorsa yürüme.
5. Kişilerin ve kendisinin eşref ve eşek saatlerini dikkate alma (yaralı evcil hayvan bile sahibine saldırgan olabilir.)
6. Kişiye haklı olduğunu düşündürten davranışlardan uzak olma. Bunun için herkese haksızlık etmeden yaklaşma.
STRESLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI.
1. Spor.
2. Hobi
3. Kötü alışkanlıkları terk etme.
4. Ümitvar olma.
5. Sanat.
Alıntı… http://fatihltfaydin.tr.gg/Onemli-Notlar.htm
*2 Neye, Kime İnanacağız (Allah Takva Sahiplerine Öğretmenlik Yapar) .
Not: Neye, kime inanacağız diye soran kişi takvaya sarılırsa, inşallah Hz. Allah ona öğretmenlik yapar.
TAKVA
bk. İttika.
İTTİKÂ
Bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak anlamındaki "vikâye" kökünden gelen ittikâ; sözlükte; kuvvetli bir himayeye girerek korunmak, sakınmak, kendini muhafaza altına almak, bunun gereği olarak korkmak ve çekinmek demektir. İttikânın isim şekline takva denir. Din ıstılahında ittika ve takva; imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya âhirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir. Takva sahibine muttaki denir. (bk. Muttaki) Kur'ân, baştan sona kadar takva-ittikâ kavramı ile örülmüş, çeşitli formlarda 250 defa kullanılmıştır. 54 defa (ittekullah'a) şeklinde Allah'a karşı gelmekten sakınılması emredilmiştir. Peygamberler de ümmetlerine hep takvayı tavsiye etmişlerdir (Âl-i İmrân, 3/138) . Kur'ân'da ittikâ kavramı; îmân (Şu'arâ, 26/11) , tevbe (Mâide, 5/65) , itâat (Nahl, 16/52) , ma'siyetleri terk etmek (Bakara, 2/189) , korkmak (haşyet) (Hac, 22/1) , ibâdet etmek (Nahl, 16/2) ve ihlas (Tevbe, 9/108. Hac, 22/37) anlamlarında kullanılmıştır. Takvanın üç mertebesi vardır; 1- Şirk, küfür ve nifaktan korunarak îmana sarılmak. (Fetih, 48/26) Kelime-i tevhid, (Lâilâhe illallah=Allah'tan başka ilâh yoktur cümlesi) kelime-i takvadır (Tirmizî, Tefsîr, 48) . 2- Büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmek (A'râf, 7/96) . 3- Kalbi, Hak'tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah'a yönelmektir (Âl-i İmrân, 3/102) . İttikâ ve takva kavramının kapsamına îmân, ihsân, ihlas, ibâdet, itâat, sâlih amel, birr ve adalet gibi övme ifade eden bütün kavramlar girmektedir. Yani takva kavramı, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları içermektedir. Takva-ittikâ kavram adalet ve zulmün zıddıdır (Mâide, 5/2, 8; Bakara, 2/189, 237) . "Takva, azıkların en hayırlısıdır." (Bakara, 2/197) . (İ.K.)
Alıntı.. https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VPdlb3ysWos
Bakara Suresi
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
282. Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
Enfal Suresi
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
29.Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.
Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi) .
1. yâ eyyuhâ : ey, onlar ki
2. ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
3. in : eğer
4. tetteku allâhe : Allah'a (karşı) takva sahibi olun
5. yec'al : kılar, yapar
6. lekum : sizin için, sizi, size, siz
7. furkânen : bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği)
8. ve yukeffir : ve örter
9. an-kum : sizden
10. seyyiâti-kum : günahlarınızı
11. ve yagfir-lekum : ve size mağfiret eder
12. ve allâhu : ve Allah
13. zu el fadli el azîmi : büyük fazl sahibidir
Kıyame Suresi
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
18. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.
19. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.
Hikmetler.
• Gördükleriyle iktifa ederek hareket etmek insanı aldatır ve mahcup durumlarda bırakır. Daima düşünmek ve aklını kullanarak hareket etmek, icabında erbabından yardım istemek icap ed er.
• Göz kulak ve akıl* bir arada olur ve işbirliği içerinde hareket ederlerse ancak o zaman doğruya ulaşmak belki mümkün olur.
• Bazı şeyleri önceden tasarlamak ve o kalıpların dışına çıkmamayı katı kaideler haline getirmek insanı çoğu zaman zor durumlarda bırakır. Daima bir “acaba”ya yer bırakarak*1 düşünmenin ve aklı kullanmanın önünü açık tutmak lazımdır.
• Ebucehil’in oğlu iman edip Müslüman oldu, Hz.Nuh’un oğlu yanılıp küfürde kaldı.*2
Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 55 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.
* İSRÂ-36
Yaşar Nuri Öztürk: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
*1 Hikmetleri yazan herhalde A planı işlemezse bir B planı (yedek plan) hazır edilmeli demek istiyor olmalı.
*2 Bel evlatlığı değil yol evlatlığı insanı kurtarır denmek isteniyor.
İktifa ederek: yetinerek.
Mahcup duruma düşmek: utanılacak duruma düşmek.
icabında erbabından yardım istemek icap eder: Gerektiğinde işin ehline, ustasına baş vurmak gerekir.
Sagırın hasta komsusuna hatır sormaya gidisi
3360. Anlayıslı, hal hatır, yol yordam bilen birisi bir sagıra “ komsun hasta” diye haber verdi.
Sagır, kendi kendisine dedi ki: “ Bu sagır kulakla ben onun sözünü nereden anlayacagım.
Hele hasta olur, sesi pek çıkmazsa... Fakat mutlaka da gitmek lâzım.
Dudagını oynar görünce ne dedigini kıyas yoluyla kendiliginden düsünür, bulurum.
Ey benim mihnete düsmüs dostum, nasılsın? Derim. O, elbette iyiyim, yahut hosum, diyecek.
3365. Sükürler olsun diye cevap verir, ne çorbası yedin diye sorarım. O meselâ, mercimek çorbası diye
cevap verir.
Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini hangisine tedavi ettiriyorsun? derim.
O, filan deyince derim ki: ayagı çok kutludur. Geldi mi isin yoluna girdi demektir.
Biz de onun kademini denedik. Nerede vardıysa dilek hâsıl oldu.”
O iyi adam, kıyas yoluyla tasarladıgı bu cevapları düzüp kosarak hastaya hal hatır sormaya gitti.
3370. “Nasılsın “dedi. Hasta “öldüm” deyince dedi ki: “ Çok sükür! ” Hasta, bu sözden hiddetlendi, canı pek
sıkıldı.
“ Bu ne biçim sükür? O bizim kötülügümüzü istiyormus, anlasıldı” diye düsündü. Sagır bir sözdür, tasarladı
ama yanlıs düstü.
Sonra “Ne yedin? diye sorunca hasta “Zehir” dedi. Sagır “ Afiyet olsun” der demez hastanın kahırlanması
fazlalastı.
Sagır, bundan sonra da “ Tedavi için hekimlerden kim geliyor? ” diye sordu.
Hasta “ Hadi be, defol, Azrail geliyor! ” diye cevap verdi. Sagır “ Ayagı pek kutludur, sevin, neselen! ”dedi.
3375. Sagır; sükür, böyle bir zamanda hal hatır sorup komsuluk hakkını gözettim diye sevinerek dısarı çıktı.
*Sagır, esekliginden tamamı ile aksini sandı, ziyanın ta kendisi olan o isi kâr zannetti.
Hasta ise “Bu, bizim canımıza düsmanmıs, onun cefa madeni oldugunu bilmiyormusuz” diyordu.
Hatırına yüz türlü kötü seyler geliyor, ona türlü,türlü haber göndermeyi kuruyordu.
Kötü bir yemek yiyenin o yemegi kusuncaya kadar gönlü bulanır.
_ste hiddeti yenmek budur; onu kusma ki karsılık tatlı sözler duyasın.
3380. Sabrı olmadıgı için hasta kıvranmakta, “ nerede bu kötü sözlü köpek ki.
Söylediklerinin hepsine karsılık vereyim. O zaman tamamı ile hastaydım, aslan gibi olan aklım uyumustu,
hatırıma bir sey gelmedi.
Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır sorma degil, düsmanlık!
Düsmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemis” diyordu.
Nice ibadetten vazgeçmis, kulluktan çıkmıs kisilerin gönüllerinde Allah’nın rızasını almak, sevaba nail olmak
vardır, bunu umarlar.
3385. Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır. Nice bulanık seyler vardır ki sen, onları sâf ve berrak sanırsın.
O sagır gibi...Sagır, iyilik yaptım sanmıstı, halbuki aksi zuhur etti.
O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını ele aldım, komsuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmustu.
Halbuki hastanın gönlünde bir ates alevlenmis, kendisini de yakmıstı.
Yaktıgınız ateslerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çogalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.
3390. Peygamber bir riyakâra namaz kıldıgı halde “ Ey yigit kalk, namaz kıl, çünkü senin kıldıgın namaz
degil” dedi.
Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassırâtal müstakîme- sen bizi dogru yola hidayet et” denir.
Yani “ Ey Allah! Bu namazımı yolunu azıtmısların, riyakârların namazıyla karıstırma.”
O sagır adamın seçtigi kıyas yüzünden on yıllık konusma hiç olup gitti.
Ulu kisi, hele bu kıyas, tavsif edilemeyecek vahiyde asagılık duygusunun kıyası olursa...
3395. Senin duygu kulagın harfleri anlayabilirse de bil ki gaybı duyan kulagın sagırdır.
Nas karsısında ilk olarak kıyası ileri süren _blis’ti
Allah nurlarına karsı bu kıyasçıkları ileri süren ilk kisi, _blisti.
Dedi ki: “ Süphe yok, ates topraktan daha iyidir. Ben atesten yaratıldım Âdem kapkara topraktan.
Su halde fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydın nurdan.”
Allah “ Hayır, soy sop yok. Zâhitlik ve süpheli seylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır.
3400. Bu, fâni dünyanın mirası degildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu can mirasıdır.
Hattâ Peygamberlerin mirası. Bunun vârisi süpheli seylerden sakınan müminlerin canıdır.
O Ebucehl’in oglu, açıkça müslüman oldu; su Nuh Peygamberin oglu yolunu yanılanlardan.
Topraktan yaratılan, ay gibi nurlandı. Atesten yaratılan sen, yüzü kara oldun, defol! ” dedi.
Bu kıyaslar, bu arastırmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kıbleyi bulmak içindir.
3405. Fakat günes dogmus, Kâbe de karsıdayken bu kıyası, bu arastırmayı bırak, arama!
Kıyas yüzünden Kâbe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme. Dogruyu Allah daha iyi bilir.
Allah kusundan bir ötüs duyunca ders beller gibi yalnız zâhirini beller, hatırında tutarsın.
Sonra da kendinden kıyaslar yapar, hayalin ta kendisini hakikat sanırsın.
Abdâllerin ıstılahları vardır ki sözlerin, onlardan haberi yok.
3410. Sen, kus dilini, yalnız ses bakımından ögrendin; yüzlerce kıyas ve hevesler atesledin.
Fakat o hastanın incindigi gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki sagır, kendi zannına kapılıp,
isabet ettigini sanıp sevincinden sarhos oldu.
O Vahiy Kâtibi de kusun sesini duyup kendini de o kusla esit sandı.
Fakat kus, bir kanat vurup onu kör etti iste... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü.
Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarınızdan düsmeyesiniz.
3415. Hârût’la Mârût’sanız da, “ Biz sana saf saf ibadet ediyoruz” damının üstünde herkesten ileriyseniz de.
Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benligin kendini görüp begenmenin etrafında dolasmayın.
Kendinize gelin. Allah gayreti, pusudan çıkmayı görsün; bas asagı yerin dibine gidersiniz.
_kisi de dediler ki: “ Allah, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir
koruyan? ”
Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir
mi? Biz ne güzel kullarız! ” diyorlardı.
3420. Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini begenmis bir
hale soktu.
“Ey topraga, suya, yere, atese mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliginden haberi olmayanlar.
Biz su gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip sadırvanlar kuruyoruz.
Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz.
Bu suretle de su devrin sasılacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarız” diyorlardı.
3425. Gökyüzü ahvalini yeryüzüne kıyas ettiler, fakat bu kıyas, dogru degil... Arada büyük bir fark var!
Halini, nese ve sarhoslugunu cahillerden saklamak lâzımdır
Perde altına girmis olan Hakîmin sözünü dinle: Sarap içtigin yere bas koy, yat.
Meyhaneden çıkıp yol, yanılan sarhos, çocukların maskarası ve oyuncagı olur.
Her tarafa, her yola, çamurların içine düser, her ahmak da ona güler.
O bu haldeyken onun sarhoslugundan, içtigi sarabın nese ve zevkinden haberleri olmayan çocuklar pesine
takılırlar.
3430. Allah sarhosundan baska bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmus kisiden baska balig
yoktur.
Allah “ Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız.” Dedi. Allah dogru
buyurur.
Oyuncagı terk etmedikçe çocuksun. Ruh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsiniz?
Dünyada daima istenen, pesinde kosulan, bir türlü terk edilemeyen bu sehvet; bil ki çocukların cimaı gibidir.
Çocugun cimaı nedir ki? Bir Rüstem’in, bir yigidin cimaına nispetle oyundan ibaret.
3435. Halkın savası da çocukların savası gibidir. Tamamı ile mânasız, esassız ve hor!
Hepsi sopadan kılıçlarla savasırlar. Hepsi faydasız bir seyle ugrasıp dururlar.
Hepsi, bu bizim Burak’ımız Düldül yürüyüslü atımız diye bir sopaya binmistir.
Sırtlarında yük var, fakat bilgisizliklerinden kendilerini yüksek görüp ata binmis, yol gidiyor sanırlar.
Hele dur... halk atlıları, bir gün atlarını sürerek dokuz kat gökten geçsinler de bak!
3440. O gün ruh ve melek Allah’ya yücelir. Ruhun yücelmesinden gök titrer!
Siz ise umumiyetle çocuklar gibi eteginize binmissiniz... Ata binmis gibi eteginizin ucunu tutmussunuz!
Allah’dan “ Süphe yok ki zan fayda vermez” hükmü gelmistir. Zan merkebi nerede gökler kosacak?
_ki türlü zan olursa kuvvet hangisindeyse o tercih edilir. Fakat günes zuhur etti mi... onun varlıgında ve
parlaklıgında inat edilmez.
_ste o zaman bindiginiz seyleri görürsünüz; anlarsınız ki ancak ayaklarınıza binmissiniz...
3445. Vehmi, fikri, duyguyu, anlayısları sopa gibi çocuk atı bil!
Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini tasır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür.
Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim
yükten ibarettir.
Allah “ Yahmilü esfâra-Tevrat’ı bilip onunla amel etmeyen kitap tasıyan esege benzer” dedi. Allah’dan
olmayan bilgi yüktür.
Allah’dan vasıtasız olarak verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdügü renk gibi diri kalmaz, uçup
gider.
3450. Fakat bu yükü iyi çekersen yükünü alırlar, rahat ettirirler.
Heva ve heves ugrunda o bilgi yükünü tasıma ki içindeki ilim ambarını göresin.
_lmin rahvan atına bindikten sonra sırtından yükü alırlar.
Allah kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nereden geçeceksin? Ey Allah’ya ait yalnız “Hu” ismine kani olan!
Sıfattan, addan ne dogar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur.
3455. Medlulü olmayan bir delalet edici hiç gördün mü? Yol olmadıkça katiyen gül de olmaz...
Hakikatı olmayan bir adı hiç gördün mü; yahut Kâf ve Lâm harflerinden gül topladın mı?
Mademki ismi okudun; var, müsemmayı da ara. Ayı gökte bil derede degil!
Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamı ile kendinden arıt (yok ol!)
Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passız bir ayna ol!
3460. Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi sâf, pak zatını göresin.
O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksızın gönlünde peygamberlerin ilimlerini görür bulursun.
Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardır ki onlar, benimle aynı yaratılıstadırlar, benimle aynı himmete
sahiptirler.
Ben onları hangi nurla görüyorsam onların canları da beni mutlaka aynı nurla görür” dedi.
Bunlar Peygamberi, Sahîhayn kitapları, hadîsler, hadîsi rivayet edenler olmaksızın, bunlara hacet kalmaksızın
abıhayat kaynagında (gönüllerinde) görürler.
3465. “Kürt olarak yattık” sırrını bil, “ Arap olarak sabahladık” sırrını oku!
Gizli ilme dair bir misal istersen Rum halkıyla Çinlilere ait hikâyeyi söyle:
Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I
Kayıt Tarihi : 4.3.2015 22:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatih Lütfü Aydın](https://www.antoloji.com/i/siir/2015/03/04/mesnevi-hikayeleri-sagirin-hasta-ziyareti.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!