Ben seni dağ gibi bekledim sevdiğim,
Bir mezar sessizliğinde, taş kadar inatla.
Ne karayel çözdü beni,
Ne de cellât gece.
Toprak gibi yattım özleminin altında.
Ey yâr…
Sen dağların ardındaki yoksul köy gibi,
Hep ulaşılmaz, hep suskun, hep uzakta kaldın.
Ben elimde tütün,
Dilimde ağıtla yaşlandım sana.
Yaralı çocuklar gördüm…
Kuru ekmekle büyüyen.
Ben onları da senin gibi sevdim,
Çünkü her biri memleket kokardı.
Bir sabah yüreğime indin,
Kan gibi sıcak, rüzgâr gibi sert.
İşte o gün öğrendim
Bir sevda bazen vatan kadar kutsaldır.
Karanlık sabahlarda ezanla uyanan analar gibi,
Dua eder oldum adını anmadan.
Sen benim içimde,
Kudüs kadar yaralı,
Hasankeyf kadar kadimdin.
Öyle sustum ki yıllarca,
Her harf bir kurşundu dilimde.
Ne yazabildim seni tam,
Ne silebildim…
Bir kitap gibi ezber ettim acını.
Zindan gördüm,
Kömür kokan duvarlar içinde.
Ama senden vazgeçmek,
İhanetti…
Ve ben cellâdıma bile seni anlatırken sustum.
İstanbul’a düştüm bir gece,
Ayasofya sessizdi,
Galata suskundu.
Kulağımda hâlâ senin sesin,
“Bekle beni” diye yaktığın o yangın.
Sen geldin mi gül açar Urfa’da,
Karadeniz’de taşlar bile şiir söyler.
Ben seni sadece bir kadın diye sevmedim,
Ben seni ekmek gibi,
Su gibi,
Ana gibi bildim.
Bir vuslat düşü gibi taşıdım seni,
Sırtımda Anadolu’nun yüküyle.
Ne türkü unutturdu seni bana,
Ne de sürgün.
Sen toprağın ta kendisisin aslında,
Kurşunla çizilmiş haritalarda bile adın vardı.
Ben seni haritada değil,
Kalbimin sınırlarında sakladım.
Şimdi bir asker mektubu gibisin,
Islak, buruşmuş ama umutla dolu.
Her satırında sen,
Her köşesinde memleket kokuyor.
Sana gelmek,
Kervan olmak bu yorgun yürekte.
Ve ben çölde suya değil,
Sesine hasret bir bedeviyim.
Ey sevda!
Ey Anadolu kadar eski yarım kalan!
Ben seni hiçbir zaman tüketemedim,
Çünkü sen…
Yağmurla beraber düşüyordun şiirime.
Yâr…
Gel artık.
Ne yoksulluk yıldırdı beni,
Ne yollar…
Ben toprağın bile altını bekledim seni,
Yeter ki bir gün “geldim” de.
Çünkü sen sadece sevgili değilsin,
Sen bu halkın sabrısın,
Çileye doğmuş gülüsün.
Ben seni sevmeyi anamdan değil,
Yaslı topraklardan öğrendim.
Yar…
Ben sana koşarken yandım,
Dikenler değil, yokluk kesti ayaklarımı.
Ama durmadım.
Çünkü biliyordum, vuslat bir adım ötede ağlardı.
Kimi zaman bir ağıt oldun dudaklarımda,
Kimi zaman bir direniş türküsü.
Sen sustun…
Ben konuştum;
Ama her kelimem yine sana aktı, gül yüzlü.
Memleket ne zaman sustu,
Ben seninle konuştum içimden.
Senin adını veremedim hiçbir dosta,
Çünkü sen bendeki en mahrem yangındın.
Bir gün…
Bir gün dedim hep kendime.
Bir gün güneş seninle doğacak,
Bir gün ellerin alnımda,
Ve “geldim” diyeceksin o toprak yürekli sesinle.
Kara tren gecikir bazen,
Yollar uzun, istasyon yalnız.
Ama bekleyen bir kalp var hâlâ,
Yorgun ama senden yana sabırlı.
Artık düş değil bu,
Artık sen de biliyorsun.
Ben seni toprak gibi bekledim,
Ve toprak gibi sustum, büyüdüm, çoğaldım.
Şimdi gel.
Gel ki bu yorgun şiir bir nehir bulsun.
Gel ki dilimdeki son mısra da sen ol.
Ve bil ki…
Ben seni bir millete yakışır gibi sevdim.
Poyraz Can
Kayıt Tarihi : 12.6.2025 03:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!