Yine aynı şarkı dilimde ''Güz gülleri gibiyim hiç bahar yaşamadım ya sevmeyi bilmedim ya sevince geç kaldım.''sanki beni anlatıyor bu şarkı benim sana geç kalmamı..ben sana bir kaç gün,ay,yıl değil bir ömür geç kalmışım sevdiğim...
Güçlü göründüğüme bakma..Aslında o kadar ürkek ve de savunmasızım ki,saklamaya çalışıyorum zayıf yanlarımı...Var olan gerçeklerle kördüğüm olan düşlerin sancısı sararken yüreğimi yine mektuplar yazıyorum sana, cevaplamanı istemediğim,beklemediğim sadece okumanı istediğim mektuplar..
Senden önce duru sakin bir hayatım vardı oysa.. Benim olmayan bir hayatım..Yalnızdım uçurumların kıyısında..Hayatın renkleri ise benim için siyah, beyaz ve de griden ibaretti...Başkalarının sevinçleri sevincim,kederleri kederimdi..Çevremdekilerin mutluluğuydu benim mutluluğum..Ben yoktum..Bildiğim ama,uygulayamadığım iki şey vardı..BEN ve HAYIR..bir kaç defa çevremden bu kadar iyi olmak zorunda değilsin. Ben ve hayır diye iki kelime var, öğren artık biraz da kendin için birşeyler yap, kendine yaşa, diye eleştiride almama rağmen kendim için yaşamayı öğrenemedim hala. Ama beni seni sevince öğrendim..Ben varmışım gerçekten..Hayırı ise hala öğrenemedim..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...