adıma mühürlü hüzne kesilen tüm fermanlar
payıma düşen yazgı maviden bir yalnızlık
söyle hangi eşikte hangi hücrede
sorgulanmadı tenimdeki yangın tomarı
zaman ölümün çıplak akrabası seceremde
bizi kim anlar ki kendi yalnızlığımızdan başka
ne ki tırnaklarımızın arasında kandır ölüm
tığla süslenir kefenimiz çan sesli rahminde toprağın
gerçekliğimiz bir düşün suda eriyen yüzüdür
kim anlar ki kerbela çölünde şeytanla seviştiğimizi
ben kendi etinde kanayan bir yalnızlığın
akşamdan kalma ezan sesiyim
hani suya gitsem
buza kesecek yürüdüğüm patikalar
dağa çıksam
kum gibi eriyecek bastığım kayalar
git yüreğim git
sabahına alacasına vur kendini
özlemin ateş olsun tan vakti
gün doğumunda buza kesen çiğ taneleri tutuşsun
tutuşsun yalnızlıkta açan krizantem çiçekleri
ne çok özledim seni bilsen
ne çok arıyorum seni çıplak ağaçların gölgelerinde
ne çok soruyorum seni ifade yoksunu lal sokaklardan
sağır sultanlardan
acıya kefen olmuş sevdaların ayak izlerinden
kaldırım taşlarına sinen dolunay sessizliğnden çiçeklerden
en ucra ülkenin
en ucra bölgesinin
en ucra şehrinin
en ucra mezrasının
en ucra zindanının
en ucra hücresinin
bir ütopyamız vardı gün doğumu kızıllığında
kime rastlasak kimliğmizi yırtardık
bu yüzden adını deniz koymuştuk
ilk yaz akşamlarının
ah! ..içimde kırık mumlar
bir ütopyamız vardı gün doğumu kızıllığında
kime rastlasak kimliğmizi yırtardık
bu yüzden adını diren koymuştuk
tüm köy çocuklarının
ah! ..annemin çeyizlik sandığı
korku,kancalı keskin uçlarıyla, budanmayı
bekleyen ardıç ağı gibi/gittikçe kaplıyor
bedenimi/ içim daralıyor
hangi ıssız dağın laneti bu avcuma çivilenen
sen ey doğum sonrası sancıların sağdıcı
I
suskun bir çocuktum düş kurmayı bilmeyen
(dilim zehir posası dudaklarımın presinde
konuşsam felç olacak sözcükler)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!