Ya latif.,
Hayran hayran bakarım.,
Halk ettiğin yer yüzü şekillerine.,
Mushaf’tan arta kalan zamanlar
Gözlerim ellerimde kalır..,
Der-saadetten selama
Dersin ki, aleyküm selam
Kalbi tevafuklara, herkes kadar iyi
Beytüllahimde fahrim, ya Siz nasılsınız?
Kubbetüssahra da, alın yazınıza bakıyordum
Ezberinizi Hudaya, şemaille göndermişsiniz
İki şık vardı.,
“İstemiyorum! ” denilen türden
Birisi saray yolu, inci mercan döşeli
Diğeri çile, angarya dik açı, kırk köşeli
İkisini birden götürme derdi
Cemre düştü, gözlerinin akına!
Üşüyen yanlarına, mücdeler olsun
Çarkından, ılıman bir iklim soluyorum,
Kan rengine çalıyordu., Karda kına.,
Ben artık: Ne zaman yaz gelecek?
Gayba kafa yormuyorum..,
Yüzyılların ötesi dünya
Yine ben bir cemrenin terkisinde
Erbain düşleri ve hamsin kabusları
Getirdikleri mi, götürdükleri mi?
Bir fezleke çıkarıldıkta firaktan
Seni ben., Seninle beni
Asılı kaldım, kilitli kapı tokmaklarında
Evde yokluğun hicaz meşrep, bende fasılalı hüzün
Tozu kalkmıyor artık gözlerime, izinsiz girdiğim topraklarında
Gecenin en muhkem yerinde, omuzlarımda ağırlığı bir sözün
Sabırsızlığım uslanır, hasretine doldukça göklere bakarımda
Haşır haletinde suskunluğum., Dolunay senin yüzün..,
Şu anda dün olduğu gibi, mahşere yürüyorum. Yolumun kesiştiği marazlıklardan, yediğim sopanın ağırlığınca hakkı izhar ederek. Hemen hangi yola saptıysam nefret kokuları geliyor.
Yukarıdan verilen mesaj aşağılarda başka türlü tasvir edilmiş olacak, anlaşılan. Her ne kadar dokunmadan geçeyim denilse de, illaki dokunuluyor bir yerlerde zülf-i yare ve fıtratın tecellisi husumete tezahür ediyor sonrasında musafahanın. Soru başka cevap başka bu alemin bazı kerelerindeki üslubunda.
Herkes bir çıkış yoluna doğru ilerliyor yada öyle sanıyor ancak tuz taşlarında oturan bezirganlar bile oturdukları yerde yaşlanıyor, zamana yeniliyorlar.
Yedi iklimi bir göz kırpması vakit aralığında yaşadığım anlar olmuştur! Önümde sis bulutları, arkamda ayaklarımı yerden çelecek bir fırtınanın gümbürtüsü, yüreğimde sıcacık bir huzurla sevgiliye koşuyorum yılmadan, dur durak bilmeden.
Kendime soruyorum; Kim ki o sevgili?
Elimde avucumda yoktur..,
Rüzgargülünün gölgesinde divaneyim ben
Bu gün daha durgun, dünde kalan müptezel
Fırsat dediğin nedir ki? !
Bize geldiğinde: Bir âmîn miktarı zaman
Aynı saftayız ama ayrı dünyalarda
Ben afil bir rical iken, ağca boz düşlerimle
Sen efgan eden mülteci, aşırı doz küsmelerinle
Nispet, oran keyfe keder renk alır, müşahhas rüyalarda
Desem ki; Dardayım, yetiş elleri böğründeki safdaşım!
Basıp ta üzerime geçenler mi benim, benimle
Siluetin uşirde, upuzun öylece
Sırrı kadem basıp, firar ettiğin gece
Sıtkı candan sıyrılan muma döndüm
Nefesin nefsime estiğinde
Vebale söndüm!
Mehmet Sani Özel!
Hayatta bir veya iki üç değil karşılaşabileceğiniz bir insandır..!
Kendisini sevgim saygım ve kabul olan dualarımla arşa kadar selamlıyorum..
Sabiha Rana
Doğrusu, şair olmayı hiç arzu etmedim ama bir şair gibi yorum yapmaya çalıştım, belkide..,
Şair olmanın çok külfetli, sorumluluk ve sabır gerektiren vakur bir duruş olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemle birlikte korkularım ve vehimlerimle atbaşı gidiyor sanki.,
Bakıyorumda, İnsanların (ma ...