Orta çağda,
kopardıkları kelleden
Şarap kasesi yapmış cellatlar.
Kelleleri madalya gibi taşımışlar.
Zaman yerinde durmuyor
Anadan doğma asker olan
Ve her yeri kışlaya benzeten
General Nejat Eslen
İlk defa yeryüzüne indi yıldızlardan
‘’Ivır zıvır’ adamları görünce karşısında
Kendi açtı, kendi yedi, kendi hediye paketini
Oturdum bir avuç deliğin üstüne
Rahat rahat sıçayım diye
Saatler geçti aradan
Çıkmadı o nevale…
Düşündüm derin derin
Dişlerini, diş etleri terk etmiş adamlar
Önlerinde et, yaşlı bir hayvandan
‘’Gençlik geleceğimiz,
gençlere güveniyoruz’’ diyorlar.
Diğer taraftan
Birbirine karıştı,
96 ile 69
Misafirimiz oldu her yabancı
Birbirine karıştı
Misafirperverliğimizle, kerizliğimiz
Gaz patlamış bu gün de tuzlada
Gaz doğal olunca ölümler de mi doğal?
İnsan, makine üreten makine sayılırsa
Ölümler bağlanır matematik hesaba
Denilir! ‘’Fire normal sınırlar arsında’’
Bayramın birici günü her yerde kurban kesiliyordu. Kurbanlar beni yazılarımdan tanıdıkları için, kuru sıkı atışıma aldanmışlar, bi şey zannetmişler. Beni görünce cesaretlenip, çığlık attılar, çığlığı duyan cellatlar, kuzuların karın boşluğuna, sivri ayaklarıyla tekmeyi atınca,
bıçağa gerek kalmadı. Cellatla biraz hasbihal edeyim dedim. Elinde koca satır olunca aşağıdan almak zorunda kaldım. Yıllardır pratik deneylerimle öğrendim ki… Başka türlü konuşmak riskli. ‘Hiç için titremiyor mu bu güzelim kuzuları keserken? ’ dedim. Adam nefesini tutup suratıma öyle bir baktı ki? Rengim attı. ‘Sen etek giysen iyi edersin’ dedi. ‘Ne demek içi titremek, bir kuzuyu kesemeyen sınır ötesi harekette insanı nasıl kesecek’ dedi. Aaaaa! Kafamda jeton düştü, doğru ya! ... İnsanın yüreği nasır bağlamadan bu katliamı yapabilir mi? Ayaklar çok yol yürüdükçe, yüreklerde çok adam kestikçe nasır bağlar. Hatta çelikleşen yürekler bile varmış… Hızını alamayıp, kulak, burun, meme kesen, kelleyi kesip, o kelle ile top oynayanlar… Biz değil miyiz ki, adam ettiğimiz adamların etrafında, sonradan pervane dönen… Kendi putlarımızın önünde diz çöken, bu defa da kuzuların yerine gökten yeniden İsmail’i indirip kurban da ederiz.
Henüz yeryüzünde yeteri kadar İsmail olduğu için, şimdilik ona gerek yoktur.
İşte birinci günüm böyle geçti benim. Yeniden doğmuş gibi oldum. Çok şey öğrendim.
İnsanın dönmesi önemli değil, nihayetinde, davadan döndü diye, bir kurşun sıkarsın olur biter. Ama çorap dönmesi öyle mi? Eve misafir gelir, şöyle bir yaslanırsın koltuğa… Misafir gelecek diye, ilk defa yakmışsın klimayı, ev ilk defa ısınmış adam gibi, geriye de yaslanmışım ki… Karımın suratı, yağmur bulutları gibi kapkara. Ne oldu der gibi çaktırmadan bakayım dedim, ayaklarımı gösterdi, baktım çoraplar dönmüş… Çorapları düzelttim ama, ne fayda, karım rezil olmuş gelen komşulara… Beni rezil ettin diye ensemde boza pişirdi.
Benim halkım münevver
Her şeyin, ölçüsünü sever.
Severek evlenir,
Haftada 20 dakika sever,
Ak-şam-dannnn akşama döver.
Şair de kedi gibidir
Köpek gibidir
Tavşan gibidir
Üretmek tek sevincidir
Bir kelimeden
Benim adım da memet
Asker doğmuşum anadan
Bir bunun için arar devlet,
Servet de gelirdi havadan
Doğsaydım zengin anadan
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.