gündüzleri çocuklara gülmeyi öğretip geceleri ağlayan o uzak kadına, Mihriye'ye...
Ergen zamanların gökyüzünde yaşadım her şeyi.
Gerisi cehennem biliyorsunuz.
Siz, yaşarken henüz
Ben, sancılar yüklüyordum
Kızgın metalden göğsünü gördüğüm
Günden beri cehennemin
Aklımı didikleyen ebabil kuşuna döndü zaman
Karanlıkta ıslak ayak sesleri ise duyduğum
Ve hala çürümemişse içimdeki kristal ayna
Anlamını biliyorsam mezar taşlarının
Uçurum vurgunu bir yalnızlık var içimde
Bitmedi üşümesi ellerimin.
Takvimlerden devşirdiğim bu korkunç ağrı
O buruk rüzgâr ve sen.
Kayıp gidersem göklerin en yalnız yıldızı gibi
Beni anlat sokakların en kederli sevişmelerine
Gecenin kıyısında seni yıldızlar ve
Takvimler boyu gezdiriyorum Tamara
Kandili söndür, sussun hele çakallar
Bizim masalımız dokunur çocuklara.
Su ve ateş yan yana
Yana yana çürüyor, kül dağılıyor
I. Nutuk
Ruhum başka bir kavganın
Yükünü kaldıramaz artık
Bunu anladım bir.
Şiddet şık durmuyor
Sen ağlama Leyla
Tanrıyı öldürmedi mecnun uzak çöllerde
Ve sen zehir katmadın yıldızların düşlerine.
Sizi, birbirinize düğümleyecek yollar da var
Denizler de beraber döküleceğiniz.
Senle biz ya biriz ya da hiçiz…
Kavgada arkadaşını kollamak değil bu
Pire için yorganı yakmak gibi bir şey de değil.
Belki bu yüzden perişandır bilginler
Şairler bu nedenle uslanmıyor, yorulmuyorlar hiç
nalları çatlamışken yorgun atların
açlıktan, kılıçlarını kemirirken askerler
yarıda bırakmadım seni kuşatma seferini.
melankolik bir adam nasıl yönetir ki bir ülkeyi
tahtıma adını oklarla kazıdığım için
antik ayaklanmaların fotoğraf sanatçısı
zaman.önlüksüz bedenini bırakınca
ve maskesiz yüzünü anlam atlasının
en mavi burukluğuna, sarımsak harcı
arpacık gözlerine sürülmüş çocukların
bakışlarında birikince kanlı yaş
Bekleme, yağmur yağmayacak, git.
kalmasın ben de ne bir kelimen ne bir eşyan
ne de bir resmin sımsıcak gülen, ağlayan
veda etmeden, tek söz söylemeden git.
sana eşlik etmesin kuşlar, bulutlar ve rüzgar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!