Sebeplerinden muaf olması sonuçlarının,
bir kabuki oyuncusunun bilgeliğini kazandırmaz sana,
en iğreti çıkışınla dahi, vakti ile ruhunda çiçekler açtırmış bu miskini,
bir cafcaflı TRT stüdyosunu basaraktan,
rüküşçe konuşan sunucuyu tartaklamaya kolayca itebilirsin.
Binlerce şairin yazıp çizdiği ve buna devam da ettiği gibi kardeşim,
aşk çokça,
çokçadan da çok kan.
Hani diyakozlarını astıkları o siyahlı beyazlı filmde demişlerdi ya,
“to believe is to suffer “ diye.
Aynen öyle...
Özencin parlamıştı, yeni fırçalanan sedef dişler gibi,
kaltak nitelemesini kullanmıştın belki de ilk kez,
seni yurttan tereddütsüz çıkarıveren müdire için.
Kinlenişin beni bile korkutmuştu be,
öfkeyle burnundan köpekler gibi soluduğunu duydukça.
Gözlerininin kalaylı kan çanaklarına dönmesi,
sevdiğinin, en sevdiğinin, misal taptığının
sana soğuk acımasını, sıcacık şefkatlere kestirmez ki.
Hayat, tam gördüğündür, dolaşan uçarı damarlarında,
kıçına kaçandır, yediğin kazıklar,
attığın gollerdir, adama ciğerlerini tükürten kesif sızıdır,
Böyle yumarak gözlerini, kaçman tabanları yağlayarak,
hayattan soyutlanarak, bir bitki misal yaşattıramaz seni,
kendini tanımayı reddetmenin,
kendini sevmeye yetmeyeceği gibi.
Şimdi üçe kadar say ve faltaşı gibi aç gözlerini,
bakarak göz bebeklerine,
açsınlar fallarını,
“yüreği kabarmış desinler”,
“üç vakte kadar kısmetler sezinlesinler”
ve sen, tüm dikkatinle bak dışarıya,
geleceğinin çatlak aynalarıyla,
hayat bu boktan şeydir, bu muamma dostum,
ne bir eksik, ne bir fazla.
Kayıt Tarihi : 6.8.2004 15:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (3)