şimdi kayboluşların dibindeyim
çıkmak zor bu zifiri karanlıktan
kaç kez toprağa gömüldüm
ama yapamadım, sende kaldı nefesim
biliyorum kızacaksın yazdığım son şiire
kimsesizce kokluyorum soyduğun portakal kabuklarını
saçlarım ağarmış ve yüreğimin meskun yerlerinde segah makamında bir şarkı çalıyor
korkusuzca yıkamaya yelteniyorum kan kokan çıkmaz sokağımızı
kilitli bir kapıdır şimdi bizden artakalan
bu matem dolu şehrin kalbinde
bu gece misafirinim sen kabul etmesen de
yaralarıma bir tutam sevgin yeter artar bile
işte geldim yatacağım mabedinde
bana bahşettiğin cenneti hissetmeye
al içimden savur külleri
telefon zillerimiz sustukça
gölgelerimiz büyüyor
sığmaz oluyoruz yeryüzünün sessiz girdabına
bir yanım sen dolu
bir yanımı korkular sarmış
yeni bir mevsim doğmadan
ve yeni bir hüzün kaplamadan yüreğimi
kapısını aç yüreğinin asma katının
çiçekler açsın heybemde
bu garip bir öykü
ne yana baksak oralı olamıyoruz
hangi şehre gitsek hep kıyılara vuruyoruz
hangi saate baksak geç kalıyoruz
hangi yüreğe başımızı yaslasak
solmaktan beter oluyoruz
bütün duygularımı o uzak köylerde bıraktım
ve beraberinde karanlık yüzlü aşk zabitlerini
ne dağlar ardında
ne deniz kenarında
ve ne de tıka basa dolu şehirlerde
aynı şehrin ayrı gülüşleri gibi
yıldızlarla birleşip ayı izliyoruz
hüzünlerim serinliyor
sen akıp sel oluyor özlemlerim
yıpranmış gecenin sonunu düşünüyorum
asırlar geçse de özleyeceğim seninle özdeşleşen tüm arzularımı
karanlık sokağında kaybolan tüm anılarımı
yıkadığım saçlarını, zamansız öfkelerini
ve bir beşikte sallanan uykularımızı
belki bir udinin senfonisi eşliğinde açacağım gözlerimi
o gün rüzgarın son esişi
kokunu son kez duyuşumdu
kalbimin son çırpınışı
gözlerini son kez görüşümdü
bu şehrin son durağı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!