Ludmilla Şiiri - Deniz Ercivan

Deniz Ercivan
138

ŞİİR


108

TAKİPÇİ

Ludmilla

Erken bir güzden geliyorum...
Omuzum ağır bir yaprak dökümü
Kar yığını sarmışım saçlarıma
Düşümü dedim düşümü gün ve gün
Saç buklelerime ördüğüm
Hiç olmaza tutup yakalaya bilseydim
Ne düşüm dayandı akibetine o deli kasırganın
Ne de ellerim kaldı ben de

Kirpiklerim hazin bir şarkıyla bezendi
Silinmeyi bekleyen gözyaşımla söyledim
Hiç istifini bozmadan öylece duruşundan anladım
Cebime dürdüğüm mendilin
Kesin bol avuntularla yıkanırdı
Ve sabundan ziyade avuçlarımı
Geniş bir şemsiye gibi yayardım düşümün üstüne
Ve aklımın kuyusuna bol yalanlı teneke kovalar
Kanardı sanşosu panzası mantığın

Ellerimi ben yılmayan Don Kişot
Sürerdim kılıç kalkan yel değirmenlerine
Tüm yenilgilere yeni bir şövalye
Aşka hep arkası yarınlı zırhlar baharlı
Ama **çalılıkta karatavukların sesi
Ama gürgen dalında öttü güvercin
İşte öyle uğurlandı ellerim

Bir savaşçı çoktan geçmiş tüm sınırları
Eskiymiş zaten kuşaltılmamız
Fırtınada duydum...
Aldonz Lorence de değilmiş ismim
Asıl adım Ludmilla!
Kendi kitabımdan öyle dinledim...

*Ludmilla
Jerzy Kosinski-Boyalı Kuş kitabından..Kitaba isminin veren hikayenin içinde geçen kadın...
**Don Kişot ölürken ki bölümünde alıntı

Deniz Ercivan
Kayıt Tarihi : 6.7.2014 13:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Farklı olmanın cezası sabittir! Oysa ne güzeldir hayattan bihaber öyle yaşayıp gitmek. Farkında değilsindir hiçbirşeyin... ne güzel! Yatarsın, uyursun hiçbirşey düşünmeden... sananedir senden gerisi? Yapabilseydim gözlerimi kapatmak isterdim gördüklerime, kulaklarımı tıkamak duyduklarıma... öyle yaşayıp giderdim bende duymadan, görmeden, bilmeden! Boyalı Kuş - Jerzy Kosinski Boyalı kuşların hikayesini bilir misiniz?  Aklımda, uzun zamandır anlatacağım araya başka birşeyler giriyor. Anlatacağım, üşeniyorum. Anlatacağım, unutuyorum. Bu sabah hazır yazı konusunda hamaratlığım üstümdeyken yazayım dedim. Yazıda kitaptan, forumlardan, edebiyat sitelerinden alıntılar var. Farklı olmayı anlatmaktadır “Boyalı Kuş” isimli romanında Polonyalı yazar Jerzy Kosinski. Avrupa’nın Katolik ve Ortodoks ortamlarında, ikinci dünya savaşı sırasında ailesi tarafından korunmak amacıyla sokağa salıverilmiş kara kafalı bir Musevi çocuğun Nazi baskısı altındaki sarışın bir Avrupa’da yaşadıklarını. 1939 yılının sonbaharı, İkinci Dünya Savaşı'nın ilk haftaları. Binlerce benzeri gibi altı yaşındaki o küçük çocuk da, Orta Avrupa'nın büyük bir şehrinde yaşayan annesiyle babası tarafından uzak bir köye gönderildi. Bir takım olaylar bütün hesaplarını alt üst etti. Başıboş kalan çocuk bir köyden diğerine geçti durdu. Savaşın dört yılını geçirdiği köyler, belirli bir bölgede toplanmıştı. Köylerinden dışarı çıkmayan, kendi aralarında yaşayan, sarı saçlı, açık tenli mavi gözlüdür oraların köylüleri. Oysa çocuk esmer, kara kaşlı ve kara gözlüydü. Herkes çocuğu Çingene ya da Yahudi sandı. O günlerde Yahudiler, Nazilerin emri ile öldürülüyor. Yanında bir yahudi barındıran da öldürülüyor. Bu nedenle çocuk doğru dürüst ailelerin yanında falan değil ne kadar deli tuhaf insan varsa onların yanında kalmak zorunda kalmıştır. Kitapta anlatılan öyküler insan psikolojisini altüst edecek tarzdan. Alıyorsun başını iki elinin arasına her öyküden sonra uzun uzun düşünüyorsun. En azından ben kendimi hep bu halde buldum. Kitabın adı olan boyalı kuşun öyküsü ise yürek parçalayıcı: Çocuk, kuşçu Lekh'in yanına sığınır. Lekh ormanda en güzel kuşları yakalar, bunları köylülerle takas ederek hayatını kazanır. Ludmilla yöredekiler tarafından dışlanmış bir kadındır ve Lekh'in sevgilisidir. Zaman zaman buluşurlar, ancak hiç kimse kadının yaşadığı yeri bilmez. Ludmilla uzun süre ortadan kaybolduğunda Lekh en güzel kuşlardan birini seçer, onun her yanını rengârenk boyar. Ormanda, çocuğa kuşu ayaklarından tutarak sallatır, tepelerinde onun bağrışına gelen yeteri kadar kuş toplanmasını bekler. Sonra bırakır sürünün içine boyalı kuşu. O özgür olduğuna emin, katılır sürüye. Onlar ise kendilerinden biri olmadığına inandıklarından gagalayıp parçalarlar garip misafiri; zavallı kuş tüysüz, kan içinde düşer yere. Lekh'in sevgilisini görememesi uzadıkça kuşların kurbanlığı da sürer. Farklı olmanın cezası sabittir. Kendinden farklı olanı insanoğlu da aynı şekilde cezalandırır. Yüzyıllar boyunca dil, din, ırk ve kültür ayrımcılığının kanla belirlediği sınırların bugün iyice cılızlaşmış bir hümanizmle ortadan kalkması olsa olsa safdilli hayalimizdir. Cicili bicili medeniyet düzeyimize rağmen bugün halen devam eden savaşlar, kültür çatışmaları ve doğanın bahşettiği kaynakların paylaşımının insanlar arasındaki dil, din, ırk gibi çeşitli farklara göre yapılıyor olması insanı bu kati umutsuzluğa sürüklemektedir. İnsanoğlunun boyalı kuşlara verdiği cezalar çok acımasızdır. Galileo Galilei dünyanın döndüğünü iddia ettiği için 1633 yılında Vatikan tarafından müebbet hapse mahkûm edildi ve başka bilim adamları, filozoflar, sanatçılarla çok kabardı bu liste. İnsanlık değişimden korktuğu içindir ki yüzyıllar boyunca farklı olana saldırdı durdu. Ve memleketimiz de dünyadan hiç geri kalmadı bu dışlama, yabancılama konusunda. Örneklerini gündelik yaşamda izledik durduk. Bir uzun saçlılara saldırıldı, bir top sakallılara, bir küpeli erkeklere… Köylü aşağılandı, rahat giyinen kadın taciz edildi. Farklı renklerde giyinmekten tutun da, eşcinselliğe kadar hemen her derecede farklılığa büyük bir saldırganlıkla cevap vermekte dünya toplumlarından hiç de geri kalmadık.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ferda Kalkan
    Ferda Kalkan

    çok güzeldi...yüreğinize sağlık.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Deniz Ercivan