Likör Fabrikası Durağı Şiiri - Metin Başol

Metin Başol
177

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Likör Fabrikası Durağı

Söylemek istediklerini söylemeyişin
Bilmeyişinden değil.
Biliyorum
Ölüler düşünemez.
Sen de mi öldün?
Öldün mü sen de?

Yaralı mısın sen de benim gibi?
Kanatlarından mı vuruldun bencileyin?
Bahçende yaban otları mı bitti?
Yolunu mu kaybettin düşlerinde?

Solmasın gülün
Solmasın yüzün
Verimli topraklardır senin yerin
Çorak topraklarda solarsın
Suların akmasa da üzülme
Gözyaşlarımla sularsın.

Düşünme geri de kalan yıkıntılarını
Onlar yolundan alıkoyar seni
Yürümelisin sen önündeki yolları koşar adımlarla
Dönme sakın arkana
Dönüp bakma
Dönüp bakma geriye
Koş daima ileriye.

Koca koca ormanlar yanıyor
Yıllanmış ağaçlar devriliyor birer birer
Bir yaşlı çınar daha devrilse ne olur
Olur güzelim olur,
su akar yatağını bulur
böyle şeyler hep olur

Yokluğun da kitaplara sığındım
uzun uzun yürüyorum ıssız yollarda
sana gelmek için kendime gidiyorum.
biliyorum yolumda değilsin artık
biliyorum sana gelişlerimde
bulamam seni
biliyorum yerim yok artık yanında
biliyorum başka bir böcek
çiçeklerine kondu
biliyorum bu benim için
bir sondu.

bir garip kaçış oyunu oynadığım
kendimden kaçamıyorum.
kendimden kaçamadığım için
senden kaçamıyorum...
kendimden kaçışlara sığındıkça
sana gelmelere gidiyorum.
Yolum hep sana çıkıyor
Senin olmadığın sana
Sensiz kalan sana
Bensiz olan sana.

telefona gidiyor elim bilinçsizce
tuşlara dokunmaya gücüm olmuyor
çalan her telefonu senden sanıyorum
seninle hiç ilgisi olmayan zil sesleri
kimseyle konuşmak istemiyorum
kimseyi duymak istemiyorum
sensizliğimin sessizliğini bozan
her şeyden nefret ediyorum büsbütün

çalan telefonlarımın sonunda
“tamam bu değil ama birazdan arar” diye
kendimi kandırıyorum
tekrar çalan bir başka telefon sesinde
“işte bu kez o aradı” diyorum
yine hayal, yine hüsran
yüreğim, beynim, kulaklarım
bir hüznü yaşıyor dolu dolu
yine de zevk alıyorum bu oyundan
İşte böyle deli dolu.

bütün günüm aralıklarla bu oyunu
oynamakla geçiyor.
sahnede bir başıma kalakalıyorum.
kimse sahnemden çalamıyor.
Hiç kimseye rolümü çaldırtmıyorum.
Bir tek kendi repliklerim uçuşuyor
seyircisi olmayan bir oyunun
karanlık sahnelerinde,
ışıklar usulca çekiliyor
Bir tek iç sesim duyuluyor.

kapalı kapıların arkasında
inatçı bekletilmelerimin
kahreden sessizliğinin sesine,
kendi kendime bulduğum
bu faydacı oyun yaklaşımımla
göğüs gererek katlanabiliyor,
ayakta durabiliyorum.
biliyorum gücüm kalmadı
düştüm düşüyorum
tut elimi ne olur
bu Ağustos sıcağında
üşüyorum

Bir de...
Absürt bu biliyorum ama...
arka sokaklarda neler olduğunu
merak ederek geçiyor günlerim.
Galata Kulesini göremesem de,
televizyon ekranlarına yansıyan
Kız kulesi'nin hüznü çörekleniyor içime..
umudu yeşertmek için bile
gücümün kalmadığını hissediyorum...
tükendikçe çoğalıyor
çoğaldıkça bitiyorum

Ama acılarım dayanılmaz değilmiş,
bunu öğrendim..
“gülüşün ve unutuşun öyküsü”nü
yazmaya uzanıyorum...
yüreğimden taşanlar
kağıda dökülemeden buharlaşıveriyor,
katı olan her şey gibi.

yeniden doğmaları için
içimde acıyla besliyorum..
besledikçe büyüyor
karga gibi oyuyor gözlerimi
kimse yanlış anlamasın
sakın ha sözlerimi.

sürekli değişiyor acının rengi,
kimi zaman kül rengi
kimi zaman gül rengi
acılar yaşıyorum
bazen masmavi bir bulut oluyor
bazen kurumuş sarı bir gül gibi soluyor
bazen kan kırmızı akıyor oluk oluk
bazen pembe bir düş oluyor
nefes nefese gördüğüm
uyandığım soluk soluk
iyi ki değişiyor acılarımın rengi
aynı renkte kalsalardı
kimbilir nasıl dayanılmaz olurlardı..
kimbilir yüreğim nasıl ağlardı

ağlamak ne çocukça bir tepki
koca bir adamın sessizce ağlayışı
duyuluyor mu oralarda
yürekleri dağlayışı
izin vermiyorum buna
izin vermek istemiyorum ama
istediğim her şeyi yapacak gücüm
hiç bir zaman olmadı.
gözlerim çok ağladı
yüreğim çok kanadı daha önceleri
ama hiç bu kadar acıyla
kanamadı,
hiç bu kadar yürekten
ağlamadı.

Yine de yaşam bir şekilde devam ediyor..
söylenecek ne çok sözüm var aslında
söyleyemediğim son sözüm oluyorsun,
boğazımın bir yerinde düğümleniyorsun
sana söyleyemesem de son sözümü
bunu bilirsen eğer,
bildiğini bilemesem de,
yüreğim bunu hisseder.
ve kendi yaralarını onaracak gücü bulabilir.
ilacım sen de bilirim bana merhem olamazsın.
merhem olamasan da bana,
hiç olmazsa Doroty’im olarak kalırsan
belki kanayan yaralarım
zamanla kendi kendini sarabilir.

Bu şiir burada asla bitmeyecek.
dilime ne çok sorular geliyor bir bilsen.
ama soramıyorum...
soramadıklarımı,
soramayacaklarımı,
kendiliğinden anlatabilsen
keşke uzun uzun...
ya da “bırak böylece kalsın”...da
diyebilirsin..
sesini öyle özledim ki...
öyle özledim ki sesini duymayı...
bilemezsin.

neyse...
olmayacak dualara
“amin” demelerden
yoruldum artık...
hoşça kal, bişey’im
hoşçakal Likör Fabrikası,
Hoşçakal ilk durağım
hoşçakal Mecidiyeköy’üm
hoşçakal son durağım.
hoşçakal.
hoş- ça- kal...

tarihsiz.. tarih-siz../Ankara

Metin Başol
Kayıt Tarihi : 25.9.2008 01:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İlkyazın ilk çiçeğe durduğu bir vakitti...... sonyazın ilk çiçeğini soldurduğu, ilk yaprağını kopardığı bir zaman şimdi... baharlar yazlara, yazlar güzlere, güzler karakışlara yol alırdı... mevsimler değişse de, yine de mevsimlerin bir tadı kalırdı... ezelden böyle yazılmış aşk oyununun en lirik hikayesi biri alıp başını giderken kendi yoluna, diğeri yalnız kalırdı.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Metin Başol