.Letâfet i Nâmütenahi İstanbul deneme Şi ...

Züleyha Özbay Bilgiç
26

ŞİİR


45

TAKİPÇİ

Nevbaharla birlikte berk-i semenlerle müzehher olmuş reyâhinler, bir hal-i inkisârı ile çağlayan cûybarların bulunduğu letâfeti nâmütenâhi olan İstanbuldayım.

Karşımda râyihâlarıyla hüsn-i bi_bahâ ile hurûşan mâi deniz..bense mâi denizin
O âsude sukûtuna hâmuşane hûruşanına, meftûn olmuş seyretmekteyim nesîm-i seherlerde..Bir neşîde İstanbul.. sonsuz bir neşide mâi deniz..sanki nesrinler misali bir samt-ı ümitle rûy-ı zemine rûşenalar saçıyor..Ufku temâşa ederken,mazi sayfalarında sukûneti ebediyyeye ve emelerin rûhuna peyûmu hasreti fısıldayan, perde –i zulmeti kaldıran, Rabbinden bir parça nusret ve umutla nevvar diliyor mâi deniz..

Rabbinden dilediği arzularına ulaşmış mâi deniz..şimdi muğberler, kebûterler, mai denizin enginliğine bir hasbihal sunuyorlar.. Öyle bir hasbihal ki; lâyetenâhi kedernâk..
Güzîde bir matem haberi veriyorlar mâi denize..bir girye-i husrana büründü şimdi mai deniz.. her katresinde bir lerze gizli,leyl-i ızdıraplarda..mâi denizin enîs-i dilidir fezây-ı ferdâlar..Bu enîs-i dil ile girdaplardan kurtulacak, leyle-İi ızdıraplardan ayrılacaktır..

Tamamını Oku
  • Mehmet Yaşar Genç
    Mehmet Yaşar Genç 24.11.2007 - 13:03

    Sevgili dost İstanbul için çok güzel ifadeler içeren bir deneme. Medeniyetimizin beşiği olan bu esrarengiz kente, diyara selamlar olsun,muhabbetlerimle

    Cevap Yaz
  • Mustafa Kadoğlu
    Mustafa Kadoğlu 24.11.2007 - 12:20

    'der ki istanbul'

    ne o; sinmiş köşeye iç çekip duruyorsun.
    burda boşu boşuna yılları soruyorsun.
    bir haller olmuş sana şişe inmiş dibine.
    kaderine küsmüşsün; girmiş elin cebine.

    olacak şey mi şair gözünde yağmur yağsın.
    sen ki kısa cümlede koskocaman bir dağsın.
    sana yakışmaz öyle ulu orta ağlamak.
    kendine düşen görev süküneti sağlamak.

    hem hele düşünsene ağlasan kim farkeder?
    yokolmak zorundadır sana düşen bu keder.
    biraz zamana salıp ipi koyvermelisin.
    sonra da gülbahçeni elinle dermelisin.

    bırak gülmeyi dostum sana ağlamak haram.
    gözünü mü yaşarttı içtiğim son sigaram?
    voltanı al yavaşca; çek git sokaklarımdan.
    son kırlangıç kanat çırpıp uçtu saçaklarımdan.

    zaman 'gitmek kendin' der ve hala çanlar çalar.
    ilk adıma düşer iş; toplanmıştır bohçalar.
    bekler haydarpaşa'da tren,son yolcu sen olunca.
    hareket edecektir tıka basa dolunca.

    ne el sallayanın var ne ardından su döken.
    bu ne hicrandır dersin parmaktan tırnak söken.
    hıçkırığın karışır o kaba ray sesine.
    bir gölge daha düşer şehrin elbisesine.

    sana 'gitme' derdim de yarın başka yolcum var.
    hani bu ben istanbul; insanı böyle savar.
    hep böyle kalmalıyım,yoksa halimi düşün.
    bir bedeli olmalıydı ev sahibi gülüşün...

    bendeki istanbul da bundan ibaret...

    Cevap Yaz
  • Ramazan Yaşar
    Ramazan Yaşar 24.11.2007 - 12:18

    İstanbul deyince aklıma martı gelir
    Yarısı gümüş, yarısı köpük
    Yarısı balık yarısı kuş
    İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
    Bir varmış, bir yokmuş

    İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
    Anadolu'da toprak damlı bir evde
    Gülcemal üstüne türküler söylenir
    Süt akar cümle musluklarından
    Direklerinde güller tomurcuklanır
    Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
    Gülcemalle gider İstanbul'a
    Gülcemalle gelir

    İstanbul deyince aklıma
    Bir sepet kınalı yapıncak gelir
    Şehzadebaşı'nda akşam üstü
    Sepetin üstünde üç tane mum
    Bir kız yanaşır insafsızca dişi
    Boyuna posuna kurban olduğum
    Kalın dudaklarında yapıncağın balı
    Tepeden tırnağa arzu dolu
    Sam yeli söğüt dalı harmandalı
    Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
    Şehzadebaşı'nda akşam üstü
    Yine zevrak-i derunum
    Kırılıp kenara düştü

    İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
    Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
    Cezayir marşı gelir
    Dört başı mamur bir gelin odası
    Haraç mezat satılmakta
    Bir gelinle güvey eksik yatakta
    Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
    Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
    Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
    Paslı Acem kılıçları
    Amerikan kovboyları
    Eller yukarı

    Ne kadar da beyaz elbiseleri
    Amerikan deniz erleri
    Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
    Sütten duru buluttan beyaz
    Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
    Yakışmaz
    Ama harbederken onlara
    Bambaşka elbiseler giydirirler
    Kan rengi, barut rengi, duman rengi
    Kin tutar kir tutmaz

    İstanbul deyince aklıma
    Kocaman bir dalyan gelir
    Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
    Gerinir Beykoz'da
    Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
    Dalyanda kırk tane Orkinos
    Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir

    Orkinos dediğin balıkların şahı,
    Orkinos mavzerle gözünden vurulur
    Denizin içinde ağaçlar devrilir
    Kan çanağına döner dalyanın yüzü
    Camgöbeği yeşili bulanır
    Bir çırpıda kırk Orkinos
    Reisin sevinçten dili dolanır
    Bir martı gelir konar direğe
    Atılan Kolyosu havada yutar
    Bir başkasını beklemez gider
    Balıkçı gülümser tatlı tatlı
    Adı Marikadır bu martının der
    Her zaman böyle gelir böyle gider

    İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
    Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
    Çalımından geçilmez altmışlık madamların
    Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
    Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların

    İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
    Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
    Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa
    Galata kulesine varır
    Bir sürü çocukları olur

    İstanbul deyince aklıma
    Tophane'de küçücük bir sokak gelir
    Her Allah'ın günü kahvelerine
    Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
    Kimi dilenecek dilenmesine utanır
    Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
    Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm
    Çöpçü olmuştur bugüne bugün

    Kiminin sırtında perişan bir küfe
    Kiminin sırtında nakışlı semer
    Şehrin cümbüşüne katılır gider
    Kalın yağlı bir kolana koşulur
    Piyano taşırlar omuz omuza
    Kendinden ağır yükün altında adamlar
    Balmumu gibi erir dururlar
    Sonra kanter içinde soluk alırlar
    Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
    Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin
    Nazdan nazik çiniden bilezik eller
    Derken
    Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
    Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
    Hacıyağına bulanmış sesiyle esner:
    Gamı şadiyi felek
    Böyle gelir böyle gider

    İstanbul deyince aklıma
    Stadyum gelir
    Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi
    Hepsinin dudağında İstiklal Marşı
    Bulutlar atılır top top pare pare
    Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
    Canım ağzıma gelir sevinçten hilâfsız
    İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm

    İstanbul deyince aklıma
    Stadyum gelir
    Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
    Memleketimin insanlarına
    Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
    Ben de bağırırım birlikte
    Avazım çıktığı kadar
    Göğsümü gere gere
    Ver Lefter'e yaz deftere
    Stadyum gelir

    İstanbul deyince aklıma
    Binlerce insanın aynı anda
    Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
    Heybetini düşünürüm
    Birbirine eklenir kafamda
    Binler yüzbinler milyonlar
    Sonra bir mısra havalanır ürkek
    Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

    İstanbul deyince aklıma
    Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
    Şimdi Orhan Veli gelir
    Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli
    Deminden beri senin tadın senin tuzun
    Senin şiirin senin yüzün
    Yaralı bir güvercin misali
    Başımın üstünde dolanır durur
    Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
    Neresine mi arayan bulur
    Erbabı bilir
    Deli eder insanı bu şehir deli
    Kadehlerin çınlasın Orhan Veli

    İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
    Burgaz adasında kıyıda
    Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
    Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür
    İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
    Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa
    Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
    Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
    Ziba mahallesinde gece yarısı
    Sabaha Galata'dan geçer yolları
    Maytaba alacakları tutar kahvede
    Zararsız bir deliyi
    Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
    Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
    Sonra oturup sessizce ağlarlar

    İstanbul deyince aklıma
    Sait Faik gelir
    Taşında toprağında suyunda
    Fakirin fukaranın yanıbaşında
    Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
    Kıldan ince kılıçtan keskin
    Hep iyiden güzelden yana
    Hep kimsesizlerin

    İstanbul deyince aklıma
    Sait'in son yılları gelir
    Hey Allah'ım en güzel çağında Sait'e
    Dört beş yıl ömrün kaldı denir
    Sait Sait olur da nasıl dayanır
    Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
    İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
    Bir zehir yeşilidir açılır
    Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
    Bir yeşil ki kasıp kavurur
    Küçük mavi çocuk
    İhtiyar balıkçı
    Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
    İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
    Dilimiz yaşadıkça yaşasın Sait'in şiiri

    İstanbul deyince aklıma
    Sabiyem gelir
    Sabiyem boynundan büyük bir demetle
    Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir
    Bahar nereden gelirse velhasıl
    Sabiyem oradan gelir
    Ne delidir ne divane
    Aslını ararsan çingenedir
    Tepeden tırnağa güneştir
    Topraktır
    Anadır
    Analar içinde bir tanedir
    Biri sırtında biri memesinde biri karnında
    Karnı her daim burnundadır

    Canını mendil gibi takar dişine
    Yürekten birşeyler katar işine
    Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar
    Alçakgönüllüdür Sabiyem
    Hem masa satar, hem göbek atar
    Ver bir çeyrek güzelim der
    Neyse halin o çıksın falin
    Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz
    Sonra anlatır dün gece başına gelenleri
    Görürüm üryamda bir sarı yılan
    Cenabet uğraşır durur benimlen
    Uyanır bakarım benim bebeler
    Yatağın ucuna kaymış
    Ayağımın parmaklarını emer

    İstanbul deyince aklıma
    Bir basma fabrikası gelir
    Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun
    Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta
    Kanter içinde mahzun
    Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
    Fabrikada pencereler tavana yakın
    Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin
    Dışarda ağaçlar dizi dizi
    Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
    Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi
    Dışarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
    Dışarda dışarda dışarda
    Mevsim gürül gürül akıp gidiyor

    Ondokuz yaşında Eyüplü Gülsüm
    Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin
    Kötü kötü düşünüyor
    İpeğin akışına doyum olmaz
    Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz
    Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz
    Bir top Amerikandan neler çıkmaz
    Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır
    Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi
    Gülsüm'ün gözleri kamaşır
    Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm
    Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
    Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
    Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
    Gider Gülsüm gelir Gülsüm
    Azrail ettiğin bulsun

    İstanbul deyince aklıma
    Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir
    Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil
    Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
    Yaz demez kış demez mutlaka gelir
    Kirli yelkeninde yeni bir yama
    Demirinin pası gelir dilime
    Nabzımda duyarım motorunun hızını
    Canımın içine sokasım gelir
    İri kalçaları pullu denizkızını

    İstanbul deyince aklıma
    Takalar gelir
    Alçakgönüllü kalender
    Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer

    İstanbul deyince aklıma
    Koca Sinan gelir
    On parmağı on ulu çınar gibi
    Her yandan yükselir
    Sonra gecekondular gelir ardısıra
    İsli paslı yetim
    Ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip Memleketim

    Cevap Yaz
  • İbrahim Durmuş
    İbrahim Durmuş 24.11.2007 - 11:02

    ilginç , ender ve başarılı bir çalışma.
    aşağıda bir değişik bakış var istanbul a:

    saygılar
    i.durmuş

    .................
    İstanbul’a sürmeli gözlerle bakıyor bir kız
    Sürmeneli
    Tuzlu sağanak boşalıyor kirpik uçlarından
    Sürükleniyor lüks arabalar
    Yükseliyor sular

    İstanbul’a sürmeli gözlerle bakıyor bir kız
    Sevişmemeli
    Kamerun’un Duala’sında yüzükoyun şişmiş cesedi
    Umursamıyor bile yavruları
    Sağanak boşalıyor mango yapraklarından
    Urganla bağlamışlar babayı babaya
    Gemi yükü sağanak boşalıyor
    Kuşamsız cılız omuzlara
    Çocuklara

    İstanbul’a sürmeli gözlerle bakıyor bir kız
    Güney Afrika’nın Durban’ında ön dişlerine yumruk yemiş
    Kara derililer
    Norman muhaciri polisten
    Sevilmesin- sevişmesinler diye
    Baharat kokulular
    Taze yorgunlar

    İstanbul’da sürmeli gözleri var bir kızın
    Andırıyor
    İran’ın Banderhumeyni’sindekileri
    İzliyor
    Mollaları-mücahitleri-zincirleri

    Babil’de mumyası çürümüş günlerin akşamında
    Tuzlu-kırmızı Fırat suları boğulmuşken Şaddülarab’da
    Basra’da organik kokuların serasında
    Umm Kasr cenderesinde-Fa Adası’nda
    Solur gibi
    İstanbul’da sürmeli gözleri var bir kızın

    Ürkek kaşlardan çatılmış kinli-daha çok müteyakkız
    Çelikten çadırlarda
    ölümü iyi tanıyan museviler
    Gazze’den dönen savaş pilotunu bekler gibi
    Boşa gitmiş onca emekler gibi
    İstanbul’da sürmeli gözleri var bir kızın

    Ölen
    Kıbrıs sularında
    Gönyeli baba kudurmuş ölmeden
    Çividi Akdeniz’i yosunlarıyla cacık yapan baba
    Ekşi-serin- köpüklü ayran sanıp kana kana yudumlayan baba

    Neden- neden- neden diye diye
    Divane dolaşan
    İstanbul’da sürmeli gözleri var bir kızın


    10 kasım 2007

    Cevap Yaz
  • Tayfun Bulut
    Tayfun Bulut 24.11.2007 - 10:34

    güzel bir çalışma,,okul yıllarında yazmış olmanızda bilgi birikiminiz deneyiminiz açısından takdirle karşılanmakta..kalemin daim olsun.sevgiyle

    Cevap Yaz
  • Fatma Alageyik
    Fatma Alageyik 24.11.2007 - 10:23

    GÜZEL BİR PAYLAŞIM YÜREĞİNİZE VE EMEĞİNİZE SAĞLIK EFENDİM,

    Cevap Yaz
  • Fatma Aras
    Fatma Aras 24.11.2007 - 09:20

    Güzel bir çalışma emeğinizi kutlarım

    Cevap Yaz
  • Ersin Kayışlı
    Ersin Kayışlı 24.11.2007 - 08:23

    MÜKEMMEL BİR ÇALIŞMA. KALEMİNİZİN USTALIĞI O ZAMANDAN BELİYMİŞ. TÜM KALBİMLE KUTLUYORUM. SAYGILARIMLA...

    Cevap Yaz
  • Ramazan Gökçe
    Ramazan Gökçe 24.11.2007 - 07:28

    Rabbinden dilediği arzularına ulaşmış mâi deniz..şimdi muğberler, kebûterler, mai denizin enginliğine bir hasbihal sunuyorlar.. Öyle bir hasbihal ki; lâyetenâhi kedernâk..
    Güzîde bir matem haberi veriyorlar mâi denize..bir girye-i husrana büründü şimdi mai deniz.. her katresinde bir lerze gizli,leyl-i ızdıraplarda..mâi denizin enîs-i dilidir fezây-ı ferdâlar..Bu enîs-i dil ile girdaplardan kurtulacak, leyle-İi ızdıraplardan ayrılacaktır..


    teşekkürler Züleyha,,güzel bir tarz,,anlamlarınıda açıklamışsın daha iyi olmuş,,tebrikler,,

    Cevap Yaz
  • Bahadır Özen
    Bahadır Özen 24.11.2007 - 01:25

    çok güzell zorda olsa biraz anladım.emek vermişiniz..saygı ve selamlarr

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 69 tane yorum bulunmakta