Yüreğim bir yamaç mor menekşelerle dolup taşan. Bir neyzenin sesi kulaklarımda yankılanmakta. Hafiften bir deniz kokusu yüzümü okşamakta. Bir an ölüm gelmekte aklıma beyaz kefenlerde bedenim. Hiç kusur yok dudaklarımda. Sonsuz bir uykuya kapanmışçasına. Ne dost peşindeyim artık ne de sevgili arayışında. Bütün hayatımda boyunca yollara kızmamışken, çukurlara ayaklarım düştüğünde. Şimdi neden kızayım benim için açılmış ölüm çukuruna. Ağlayanlar ve ağlamayanlar yanı başımda. Oysa kim tutar beni bunca ter kokusundan kaçar gibi Allah'a uçuşlarımda. Ya Rab var mı senden daha güzeli söyle bana. Genç kızlar ve delikanlılar taze bir biberdir ağzı yanmışlara. Ya Rab beni kucakla. Bütün kolların açılışında yüreğim daralmakta. Anca sensin bana geniş ovaları hatırlatan. Senin sesin var koşan atın toynaklarında. Daha ne yapayım ağzı kokuşmuşların bana şiir düzmelerini. Daha ne yapayım bana sevgili diyenlerin deyişlerini. Allah bir daha Allah bin defa Allah... Hayatımda hiçbir romanı böyle okumadım Ya Rab adını okuduğum gibi. Hiçbir kelimeye böyle aşık olmadım Ya Rab. Senin adını söylerken ölüm döşeğinde su isteyen hasta gibiyim. Allah bin kere Allah... İşte yüreğim bol esinti alan bir yamaç gibi. Ve yüreğim o yamaçta sana bahşedilmiş bir konak gibi Ya Rab. Sev beni sev beni sev beni. Değerli hissedeyim kendimi. Yıkılsın Kısra'nın sarayları. O sarayların bahçelerinde bir hurma ağacı et beni. Yapraklarımda bir Muhammet yazsın bin Allah yazsın. Yağmurlar yıkasın kirlerimi. Adın düşsün düşkünlüğüme. Sonra yücelt beni. Bir kuş eyle beni. Senin denizinde sonsuz bir çığlık et beni. Bağırayım Allah bin kere Allah... Haykırayım Ya Allah Ya Allah... Herkes beni kuş sansın. Herkes kuş tüyü yastıklarda uyusun. Bütün zulmün alkışlarında ezilen bir bülbül olacağıma, rahmet güneşinin altında eriyen bir mum olayım Ya Rab. At beni cehennemine orada sen varsın. Senin olduğun her yer benim için billur saraydır. Ya Rab beni sadece bağışla. Açgözlü bir insanın kucağına dökülen çil çil altınlar gibi, sevgini dök şu yoksulluğuma. Ya Rab beni Mümin orduları gibi kuşat. Dağ gibi günahlarımın üzerine dik tevhit bayrağını. Ve beni bütün bölünmüşlüğümle bağışla ve tekliğine kat beni.
..
Bir gün kuş ağaca konmuştu.Sahibi görmüştü onu.Sahibi onu eve getirmişti.Sahibi gelmişti evine.Kuşu görmüştü onu kafese koymuştu ona yemek vermişti.Kafesin kapısı açıktı.Sahibi onu masaya koymuştu ona yemek vermek istemişti.Sonra kuş nerede demişti.Ama kuşu sahibi bulmuştu yemeğini vermek için onu tekrar kafese koymuştu.Bir daha kaybolmasın diye odanın kapısını kapatmıştı.Ailesi gelmişti.Mutlu oldular sonra uyudular.Sonra bir eve gittiler o evde iki tane kedi vardı.Sahibi dedi ki burada bize hayat yok.Kuşu alıp tekrar evlerine döndü.
Sonra kuşlar mı kelebekler mi daha güzel dedi.Sonra kuşu salıverdi.
..
Ey kuş engin bir mavilikte Tanrı’ya yakın kuş
Kara bulutlar ardında fırtınalara katlanmalısın
Özgürlük yükselmektir yücel bembeyaz düşe
Ey allı kuş gök gürültüsünden korkmamalısın
Yağmurun altında bir güvercin tedirginliğinde
Kendi külünden var olan bir Anka kuşu musun?
Yüreği yanık bir ormanın kuytusunda dolaşan
Ey allı kuş gök gürültüsünden korkmamalısın
..
Başımı yastıklara vuruşumun kan damlalarıydı rüyalarım. Her sabah seninle göz göze gelişimin kan birikmeleriydi rüyalarım. Ağlayışlarımı göz kapaklarımla kapatışımdı rüyalarım. Hiç gülmeyeceğime katlanırdım da seni göremeyişime katlanamazdım. Sensizlik her an kör bir zamandı ve sen gözlerimin önünden bir jilet gibi giderken, bakışlarımda biriktirdim acılarımı. Güzel yüzünü bir daha göremeyeceğimin verdiği ıstırapla buruş buruş bir kağıttım dünya çöplüğünde. Yetimdim, öksüzdüm sensizliğimde. Öyle bir gittin ki geride bıraktığın ben, kurumuş bir mürekkep gibi kaldım sana gitme deyişlerimde. Sen su gibi aktın seninle oturduğum merdivenlerden. Ben ise bir ayakkabı gibi kaldım basamakta. Bir aşk masalıydı aşkımız; ama tersine yazılan. Bir kestane ağacı gibi kaldım sen gidince. Bütün dikenleri bana bıraktın, sen iri taneli kestaneler gibi gittin benden. Bütün acılarım bir yığın iğne oldu ve hepsini yuttum. Aşkım, senin ardından sadece kan kustum. Bir ölümdü sensizlik. Bana karanlığa gömülmeyi bıraktın. Sen yeni sabahlara uyanırken, ben simsiyah bir pijama gibi yatakta kaldım. Aşkım, yolların kıvrımlarındaki kara parçalarının denize uzanan uçlarını yüreğime sapladın. Sen gidişine gidiş kattın. Ben ise senin gidişinle yollar gibi kıvrandım. Sen benim aşk kitabımdın. Seninle kopya çekmeyi öğrendim sevmek adına. Şimdi disiplin cezası yemiş çocuk hocaların yanında nasıl iki büklüm olursa öyle iki büklüm oldum. Sensizlik benim aklımı başımdan aldı. Sensiz tüm hayat imtihanlarını kaybettim. Baştan aşağı sıfır çektim. Bir değerim kalmadı senin gidişinle. Tüm okul çocuklarının gevşetilen kravatı iken şimdi sıkılan bir gırtlak gibi oldum. Sensizken nefes alamaz oldum. Seni sevmenin bedelini tüm kalabalıkların içinde yalnız kalarak ödedim. Gülüşüm bir bedel oldu başkalarına ödenen. Sevmelerim en ağır bedeldi insanlara ödediğim. Yüreğim isyan eden bir topluluğun duygu kalabalığıydı. Yüreğim kanla dolu bir meydan oldu sen gidince. En geniş anlarımda bile seni sevmenin hüznü yüreğimde dar bir zindan meydana getirdi. Senin gidişin beni kemikleri kırılan intihar eden insan gibi yüzüstü bıraktı.
Öyle çaresizlik yaşattın ki bana ne ağlamak kar etti ne de gülmek. Bedenim öyle gerildi ki tenime dokunsaydın kırağı yemiş telgraf tellerine dönüştüğümü anlardın. Sana haber salamadım gittiğinden beri. Bir sıcak haber gelmedi senden. Tüm dünyam buz sarkıtlarıyla doldu. Sensizlik yüreğime karlı kan akıttı. Avcıdan kurşun yemiş bir kuş gibi bahara özlem şarkıları söyledim. Bir tutam saçın olsaydı yanımda, belki üşümezdim ayazda saçları olmayan bir insan gibi. Düşmezdim kanadı yaralı kuş gibi yerlere. Sensiz tutunamadım bir kuş gibi dalsız budaksız gökyüzüne. Düştüm kimsesizliğe.
..
Güneşin doğumunda yoktun. Yağmurlar ılgıt ılgıt yağarken sokaklara, parmaklarım ıslanırken sen yoktun ellerimde. Şiirlerimin duygusu sendin; fakat ezberimde yoktun. Acıların vardı, mutluluğun yoktu. Mum ışığı, şarap, masa örtüsünün dantelleri vardı. Sarhoşluğumda sen yoktun. Nemdin duvarlarımda, yıkıntılarımda ise yoktun. Gümüş tepsilerde, altın varaklarda senin güzelliği vardı; fakat muhabbetin yoktu. Aşkın bir bıçak keskinliğinde yanımdayken, damarlarımda sen yoktun. Ruhum gibi beni terk ettin ey sevgili. Oysa ilacım sensin dedim seni hap niyetine içtim. Nerden bilecektim ki aslında intiharımın altına senin ismini yazdığımı. Senin yanına yürek bavuluma en şık duylarımı alıp gelirken, nerden bilecektim beni çırılçıplak ve üşüyen bir yürekle ortada bırakacağını. Seni çiçekler dolusu bir ağaç gibi severken, nerden bilecektim köküme kibrit suyu döktüğünü. Seni sevdim, tıpkı ölümü seven bir militan gibi. Nerden bilecektim senin gülüşünle, çiçeklerle, saçlarınla, gözlerinle işbirliği yapıp aşkın daracağına göndermek istediğini beni. Sorma bana nasılsın diye şimdi. Seni kalbimde saklarken, bunu başkaları değil en iyisi sen bilmeliydin. Dün gece yüreğim acırken, sen uyudun mu yoksa? Seni bu kadar severken, senin için saçlarımı yolarken, senin kuş tüyü yastıklarından sıcak memleketlere bir kuş gibi uçup gideceğini ve bir başka omza konacağını ve ne rüyalarında ne de hayallerinde bana yer vermeyeceğini nerden bilecektim.Ey sevgili dünyamın en karanlık anında bile dopdulu seni yaşıyordum. Dolunay gibi beynimin içinde parlıyordun. Bir insan hiç güneş görmüyorsa, mum ışığını güneş sanırdı. Seni gördüğümden beni güneş bir kibrit alevi, ay mum ışığı gibi olmuştu. Senin yanında zanlar ve sanmalar içinde yaşamıyordum. Senin yanında kendim olmanın mutluluğunu, yanında olmanın huzurunu yaşıyordum. Yaşamlar içinde yaşamlar yaşıyordum, üstelik yine de gençlik heyecanımı yanında hiç yitirmiyordum. Nerden bilecektim beni bir kalemde silip atacağını. Nerden bilecektim her renkte sonbahar yaprakları gibi yollarına düşerken, beni ezip bir başkasına gideceğini.
..
Bir delinin rüyası gibi çatlak şarkılar var bende. Marazi bir su boşalır testilerimden. Yürürüm yürürüm susarım. Ellerimde bir damla su, ayaklarımda derman kalmaz. Bütün çabalarımın sonucunda, ellerimdeki testiler gibi kırılırım. Sokağa dökülürüm. yine de bir damla su çıkmaz bedenimden. Çünkü kurutulmuş bir gül gibiyim hayat kitabının içinde. mutluluğun güneşi her sabah doğarken penceremde, bir baktım sen kızıl bir renk olmuşsun perdelerimde. Ne kadar güzelsin derken, bir deniz dalgası, bir martı sesi oluverdin beynimde. Seni düşünmek denizler kadar engin, mavilikler kadar serin, güneşin doğması kadar kızıl bir düşünce olur bende. Ne olur beni hiç terk etme. Çünkü o vakit med cezir olur hayatım.
Sen çekilip giderken, sahilimde ne ayak izin ne de endamından bir iz kalır. Tüm kumsal dolar ciğerlerime. boğulurum sensizlikte. Kalbim yuvasından yere düşmüş bir kuş yavrusu. Gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi. Gözlerim uçamamakta. Bakışlarım ağacın altında, soğuktan nemlenmekte. Ağladığımı sanmayın sakın, gözyaşları beni hiç ilgilendirmemekte. Bir ağaç, duygusal bağ kurmadığı meyvelerini kuşlara kaptırmakta. Ne nefret ne sevgi var içinde. Ben ağaç altında çırpınmaktayım. Ağaçta bir kıpırtı yok. Gölgesi karanlığı resmetmekte. Çiçeklerinde beyaz kelebekler gezmekte. Bugün ne kulağım ne gözüm. Yüzsüzlük böyle bir şey herhalde. Yüzümde bir gram ifade yok. Tartılsam, hafif gelir bana acılar: Acılar kefelerimde ölçüsüz. Bırakın beni ne olur. Sanmayın acılar beni borçlu bırakır. Öderim her kuruşuna kadar acıların bedelini.
Bana terazinin aklından söz etmeyin. Terazi duygularımın ve düşüncelerimin ağırlığını ölçemez. Bütün adalet sistemi nesnel olarak hep yanlış işler. Vardır bir kusur, matematikte. Matematik beni hep bir alt sayıya ve üst sayıya yuvarlar. Matematik bu yüzden küsüratlarımı görmek istemez. Bütün bilim dallarında çiçek açmak isterken, laboratuvarlarda hep kuru bir dal olurum. Kuru bir dal diye küçük görür beni insanlar oysa: Dalın hiç aklı yoktur; ama bir dahi ressamdan daha güzel çiçekler çıkartır ortaya. Bu sebepten ne dahilerle işim olur ne de bilim insanlarıyla. Kendi aptallıklarım yeter bana. Onlarla el ele verip halay mı çekeyim? Düğün dernek kurup, bütün dutları önüne dökmesine rağmen, bir bülbüle sevdiğini kaçıran damat gibi yeteneksizliğimle yatıp yeteneksizliğimle mi kalkayım? Öyle olmaktansa, bir kütük olurum. Kütükten yontarım kendimi. Bir kalem olurum. Yazarım, boşluğa kendimi. Yüreği boş olanlar o zaman anlarlar beni. Bir çift oluruz, bir çift söz oluruz seni seviyorum gibi beni anlayanla. Açarız beraber kiraz çiçekleri gibi ağaçlarda. Kuş yuvası olur evimiz. Yavrularımıza ve birbirimize duygusal bağlarla bağlanırız. Düşmeyiz bir daha yerlere. Bizi görenler dut yemiş bülbül gibi olur. Eski aşklar, altımızda dut çürükleri olur. Bizim değil başkalarının ayakları altında ezilir. Biz de kuş bakışıyla bakarız olanlara. Hakkında konuşmayız kimselerin. Çünkü dut ağacından iyi keman çıkar. Yontarım yine kendimi. Bir keman olurum. Özgür atların kuyruklarından yay için kıl alırız. Sonra ben çalarım, sen söylersin. Bir senfonik mutluluk yaşarız. Şarkılarda koşar, şarkılarda coşarız. Ey sevgili kibrit kutusuyla toprağa gömülen kelebek gibiyim. Öyle çaresizim ki ne bir ateş yakabilmekteyim karanlıktan kurtulmak için ne de bu cehennemden kurtulabilmekteyim. Kibrit kutusuyla toprağa gömülen kelebek gibiyim. Ne ateş gülleri çıkmakta benden ne de pervane gibi ateşler içinde yanmaktayım. Ah bakışları cehennem gülüşleri cennet olanım. Sakın gülüşlerime aldanma. Ey sevgili eğer ateşimde yanmak istersen beni öperken gözlerime bak ve sakın korkma.
..
Pencereme vuran güvercinler döküldüler. Ben onlara bir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. Sadece ben evim sıcacık olsun istemiştim. Karda kışta evim soğuk almasın diye cam taktırmıştım. Nereden bilecektim güvercinlerin pencereme çarpacağını. Nereden bilecektim benim rahatlığımın bir başkasının huzurunu bozacağını. Evim benim yuvamdı sadece. Sığındığım bir dört duvardı. Oysa masmavi gökyüzü ve yemyeşil dallar onlarındı. Cami önleri ve şehir meydanları hep onlarındı. Neden beni sımsıcak evimde buldular. Neden pencerelerimden kan içinde döküldüler. Bir manzara istemiştim sadece doğanın güzelliklerini camlarıma vuran. Neden benim mutluluğum bir başkasının mutsuzluluğu oldu. Oysa hep insanlara kızardım kendi rahatlıkları adına başkalarının rahatlığını kaçırdıklarından için. Güvercinleri kaçıramadım pencerelerimden. Ekmek kırıntılarıyla doldurdum ben gözyaşlarımı. Öyle bir dünyada yaşamaktayız ki birisinin eti bir başkasının sofrasında. Bir başkasının gözleri bir başkasının bakışlarında. Herkesin bir başkasından ne koparabilirim çabasında olduğu bu zalim dünyada evime kapanmıştım. Camlarımı tüm insanlara kapatmıştım. Şimdi bu güvercinler de nereden çıktı. Neden benim gökkuşağı rengindeki dünyamı bir yağmur kaçağı gibi griye boyadılar. Dünyanın tüm kuşları evimin üzerinden geçerken, ben yerden göğe kadar haklıyken, neden tüm güvercinler penceremden döküldüler. İnsanlar hep dört bacakları üzerine düşerken, ben yine yüzümün üstüne düştüm. Yine her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. Pencereme vuran güvercinler döküldüler. Ben onlara bir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. Sadece ben evim sıcacık olsun istemiştim. Kuş tüyü yastıklarda yatmak istememiştim oysa. Nereden çıktı bu kuşlar. Neden beni kanatlarıyla acılara attılar. Kanadı kırık bir kuş görsem sanardım ki bütün gökyüzü başıma yıkılacak. Bütün kuşları alıp uçurmaya çalışırdım. Şimdi güvercinler uçarak tüm gökyüzünü başıma yıktılar. Kollarımı kanatlarımı kırarak beni kediler dünyasında, bir güvercin tedirginliğinde yaşamaya mahkum bıraktılar. Nereden çıktı bu güvercinler. Onların üzerine arabamı sürmemiştim ki. Onları ben gözlerinden vurmamıştım ki. Niçin beni böyle ağlattılar. Neden beni hayatın en güzel yerinden, pencerelerden vurdular. Hayatımı neden bir zindana döndürdüler. Ben insanları hiç rahatsız etmek istemezken, neden insanlar beni karanlığa boğdular. Neden insanlar güvercin edasıyla pencerelerimi kurşunladılar.
..
Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz.Belki üçüncü sınıf otelde kalmak gibi bir şey bu. Belki duvarlarında salya sümük şiirlerin olduğu, her an dökülmeye hazır sıvalarıyla alnına ilkellik kazılmış bir binada kalmanın diğer bir adı bu. Yani üçüncü sınıf dünya vatandaşı olmanın bir başka benzer tarafı bu.
Üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Aslanlar kuş kovalamaz ama her gün yapmak zorunda kalıyoruz. Yani küçük hesaplar peşinde koşuyoruz. Yani kimlerle ve nelerle muhatap oluyoruz. Alabildiğine kuş kovalıyoruz. Kedilerin ise bu üçüncü sınıf otelin damında aslan gibi kükremesini duyuyoruz.
Üçüncü sınıf bir otel odasında ölüyoruz. Ve öldüğümüzden hiç kimsenin haberi de olmayacak. Çünkü dünyadan o kadar ayrı yaşıyoruz ki üçüncü sınıf bu oteli bütün dünya sanıyoruz. Hal böyle olunca da otel sahibini dünyanın en akıllı insanı sanıyoruz.
Her gün temellerimizden sarsılıyoruz. Dünyanın çivisi çıkıyor zannediyoruz. Oysa üçüncü dünya ülkesinde yaşamanın bedeli bu. Ve her gün bunu yaşıyoruz.
Her gece uykularımızı kaçırıyoruz. Otel odasında böceklerle, sürüngenlerle, uğraşıyoruz. Tahta ellerimizle üzerimizi kaşıyoruz. Habire kaşındığımız için de ondan bundan sürekli dayak yiyoruz. Ardından elimizi kime uzatsak cehennemi avucumuzda hissediyoruz.
Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Üçüncü sınıf otele kapatılan yabancı uyruklular gibi her gün tahrik ediliyoruz.Aşağılanıyoruz ve tacizlere uğruyoruz. Sonra ahlaksız, namussuz damgası yiyoruz.Sevgiye ve şefkate açken bol bol tutuklanıyoruz.
..
Ağacı kırılmış bir ormanın kuytusunda,
Daha büyük yaşamak için,
Yaşamayı göze almış küçük kuş
Arada bir kül olmaktan gocunmayan
Bir ormandaysa,
Korkmamayı öğrenir elbet.
Küçük kuş, fırtınada özgürlüğe uçarken,
Yüreğinde yağmur sularının ışıltısı.
Altın ışığı yayılır sonsuzluğa güzelliğin,
..
Tir tir titreyen bir serçedir avuçlarında zaman
Günlerine yansıyan kırık ve puslu aynalardan
Göklere hayat dolu kanat değecek anbean
Dudaklarına borçlandığın sevdaların ardından
Sözlerin ürkek, çekingen varlığın dalında kuş
Yuvalansın içinde yaşamak yürekte kıpır kıpır
Hayatın yırtık cebinden kaç hesapsızca uç
Bedeninden kanat çırpacak özgürlüğe bir kuş
..
Gideceğim buralardan beni otobüs duraklarında arama. Ne tabutta olacağım ne de gözyaşında. Ayaklarım öyle sessiz hareket edecek ki bastığım yerde ayak izimi bulamayacaksın. Uçurumun başında Allah'ım canımı al diye yalvarılmaz. Direkt kendini atarsın boşluğa duaya gerek kalmaz. Ama ben ölmeyeceğim ve yüksekte bir kar gibi birikeceğim. Çığ gibi düşeceğim derin uçurumlara. Kanım sopsoğuk akacak kar suları gibi. Sonra başımı kaldıracağım kardelenler gibi. Hiç boşuna uğraşma ölmeyeceğim. Daha tanışmadım ki ben güneşle ve ayla. Sana kara kış gibi hoşça kal diyeceğim. Sonra bahar gibi dünyamı güneşle ve nisan yağmurlarıyla dolduracağım. Toprak kokusunu duymadan girmeyeceğim mezara. Hayatın kiraz dolu ağaçlarında daldan dala atlayacağım. Bir kelebek bir kuş olacağım. Gökyüzüne doğru bir seyahat edeceğim. Beni basit dolmuş duraklarında arama. Bir bulutun içinde yağmur sularını içeceğim. Yüreğim temizlenecek yeryüzüne ait tozdan ve kirden. Sonra seni tertemiz duygularla seveceğim. Berrak suları içine çeker gibi akacağım yüreğinin en hararetli bölgelerine. Seni ne günahtan korkar gibi ne de cenneti ister gibi seveceğim. Bir çocuğun okuma yazmayı öğrenmesi gibi seveceğim seni. Seninle kuracağım cümlenin en temizini ağzım süt kokarken. Dilimde küfür yokken ve insanlar gölgelerini aydınlığıma indirmemişken, seninle söyleyeceğim kelimelerin en hasını. Bütün insanların yeşil bir ağaçken, kupkuru bir dala dönüştüğünü görmeden seninle inanacağım doğanın sesine. Kulak vereceğim dalga sesine, kuş sesine hayatıma daha yalanlar girmemişken.
Şimdi sen sus, insanlar sussun. Yağmurun sesini dinleyeceğim. Çimenler bir sözcük gibi dizilirken doğanın kitabında, sana yemyeşil şarkılar söyleyeceğim bir cırcır böceğinin ağzından.
Beni öldürmeye çalışma. Daha seni seveceğim. Seninle bir bulutun bir bulata çarpması gibi sağanak öncesi ve sonrası enerji dolu bir hayat yaşayacağım.
..
Hindistan’ın sıcak topraklarına özlem duyar
Himalayalar’ın üzerinden göç eden kuşlar
Kirpiklerimin uçlarında ağlayışlarımın izi var
Bulutların gözlerimden ölümcül selleri akar
Dal kırılır bütün umutlar başka bahara kalır
Kar yağar ardından şehri basar aç kurtlar
Yüreğimden kaçar serseri kuş gibi duygular
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz ey sevgili
..
Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau
Elsiz ayaksız birinin hayata dört elle sarılması gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bir tabloda görünen sensizlik gibi her resimde senin yokluğunla göz göze geldim. O zaman bütün renklerden nefret ettim. Sen yeryüzündeki en güzel şiir iken, neden ressamlar senin gibi bir şiirin sadece tek dizesinin resmini çizdi. Ayak diplerine halılar serilirken, neden halıların motifleri bir parmağının güzelliğine denk gelmedi. Sen bir denizken, neden insanlar kaya balıkları gibi etrafında gezdi. Ey sevgili yok bu dünyada sana layık bir güzellik. Ey sevgili sen bu dünyadan bir kuyruklu yıldız gibi gelip geçtin.
Gelip geçtiğin sokaklar insan kalabalığıyla doldu. Yok aralarında senin bir benzerin. Sen yürüdüğünde yeni bir sayfa açılırdı sanki aşk kitabından. Yazarların ve şairlerin kalemleri kırılırdı yürekleri yerine. El çekerlerdi güzellikten. Cümle güzellikler sendeydi ey sevgili. Senin üzerine söz etmek mümkün olmazdı. Anca susardı insan, bir kuyunun dibine düşüp de sessizliğe boğulur gibi.
Sen bir şairin sevgilisi olmak yerine, o şairin şiiri olmayı tercih ettin. İstedin ki yüreğiyle dokunsun bana. Sonra kendini bir şarkıcının diline vurdun. Söz oldun, beste oldun, bir orkestrada ses oldun. Yetmedi ipek bir kumaş üzerine işlenmiş bir oya oldun. Ardından bir ressamın bir türlü resmedemediği hayal oldun. Tüm tablolar büyük paralara satıldı da kimse senin güzelliğini satın alamadı. Çünkü kimse senin resmini çizmeyi başaramadı.
Aşktır insana övgüler yazdıran. Seni şiir yapan, beste yapan, bir resim yapan yüreğimdeki aşktı. Elsiz ayaksız birinin hayata dört elle sarılması gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bu yüzden elimden geldiğince senin resmini çizdim. Kollarımın arasına seni aldım ve senin hayalinle saatlerce seviştim. Şimdi seni kim severse sevsin hayallerini bir kenara bırakacak. Çünkü seni ben hayal dünyamda karım yaptım.
Dallar nasıl kuş yuvalarını saklarsa, seni ben içimdeki ormanda sakladım. Her dal kuş yuvasıyla doldu. Her dalda kumrular gibi seviştim seninle. Şimdi seni kim severse sevsin, onun aklından ve hayalinden geçmeyecek bunlar. Sen benim hayallerimin kadınısın. Bundan senin bile haberin olmayacak. Seni seven kim olursa olsun sadece bedenine sahip olacak.
..