KEREM YÜCE KUŞ ŞİİRLERİ

KEREM YÜCE KUŞ ŞİİRLERİ

Kerem Yüce

Yaralanmıştı; beklemediği bir anda gelen telefon ve karşısındaki ses ona şuana kadar tatmadığı bir yarayı tattırmıştı.Artık sevmediğini söylüyordu karşısındaki ses ve böyle bitmesi gerektiğini,son sözse ''herşey için teşekkür ederim'' olmuştu.Bu onun ayrılıktan aldığı ilk darbeydi,kabullenemedi ama tek bir kelime de düşmedi dudaklarından.Çünkü böyle bir anda ne diyeceğini hiç bilmiyordu.Telefonu kapattı ve kapatmasıyla duvara fırlatması bir olmuştu.Çöküp kaldığı koltuğunda öfkeyle karışık gözyaşları süzülüyordu gözlerinden.''Değmezmiş,etrafımdakiler çok haklıymış'' diye kendini avutup unutmaya çalıştıkça daha da çok hatırlanırdı unutulmak istenen insan,ona da aynısı oldu.İki gün geçmişti ama hala aynı yerdeydi; aynı öfkeyle sarsılıp gözyaşları döküyordu.Farklı,bugüne kadar yapmadığı birşey yaparsa herşeyi unutacağına inandırmıştı kendini.O esnada televizyonda gördüğü belgesel beyninde yeni bir düşünce oluşturmuştu.Hem tanıdıklarıyla karşılaşmayacak,bu karşılaşmada kimse onu hatırlatacak soruyu sormayacak hem de beyninde patlayan o acı kahkahadan kurtulacaktı.Hemen odasına çıkıp valizini topladı,dedesinden kalan av tüfeğini duvardan indirip temizleyip omuzuna taktı.Yola çıkma zamanı gelmişti.Bu yolculukta bahçelerindeki Pen adlı köpeği ona eşlik edecek ve kıştan kışa uğradıkları dağ evine yerleşeceklerdi.Yola çıktılar,dağ eteklerine vardıklarında ilk işi Pen'le birlikte ormanın içine girmek olmuştu.Avlanacaktı,avlanırken artan adrenalininde boğulup herşeyi unutacak ve yeni bir sayfa açacaktı hayatın içinde.Gökyüzünde iki kuşun dans eder gibi yanyana uçtuğunu gördü ve doğrulttu tüfeğini gökyüzüne.O ağaçlardan sekip ormanın yamaçlarında patlayan sesin ardından Pen hızlıca koşmaya başladı ve bir süre sonra Pen ağzının arasında bir kuşla geldi ama henüz canlıydı,üstelik siyah çizgili gövdesinde ne bir kan lekesi ne de bir saçma deliği yoktu.Şaşırmıştı; Pen'in yerde gördüğü ilk kuşun üstüne saldırdığını ve alıp geldiğini düşündü ve ormanın içine doğru ilerledi çünkü o kuşlardan birini vurduğunu görmüştü.Dikkatli dikkatli sağına soluna bakıyordu ufak adımlarla ilerlerken.Gerçekten de başka bir kuş görünmüyordu etrafta,arkasını döndü henüz bir iki adım atmıştı ki sağ elinin üzerinden sıcak birşeyin parmaklarına doğru süzüldüğünü hissetti.Bu kandı,çalıların arasından geçerken dikenli bir bitkinin elini yırtmış olabileceğini düşündü.Önce sağ elini inceledi ve sonra diğer elindeki kuşu yere bırakıp sol elini...İki elinde de hiçbir çizik,yaralanma izi yoktu.Başını havaya doğru kaldırdığında gerçekle karşılaştı.Biraz önce vurduğu kuş yaralanmış bir şekilde dalların arasındaydı ve o kan lekesinin sebebini ararken yere bıraktığı diğer kuş ta uçup yaralı kuşun hemen yanına konmuştu.Kendi ayrılığında öfkeyle taşan gözyaşları bu sefer sebep olduğu bir ayrılık için acıyla taşıyordu gözlerinden.Htasını anlamış ve o kuşun ölmemesi için dua ediyordu.Ağaca tırmanıp yaralı kuşa ulaştı,biraz önce bıraktığı kuşsa acı haykırışlarla tepelerinde uçuyordu.Eve geldiler; neyseki kanadından vurulmuştu şanslı olduğunu hissetti ve yaralı kuşun kanadına pansuman yapmaya başladı.
Bir hafta olmuştu; her gün pansuman yapıyor sabahları uyanır uyanmaz yaraladığı kuşun yanına gidip kanadının durumuna bakıyordu.Onuncu günün sabahı kanat sesleriyle uyandı.İyileşmişti ve kanat çırpıyordu,hiç bir sabah bu kadar keyifli kalktığını hatırlamıyordu.O kadar sevinçliydi ki hatasını telafi edebilmenin verdiği o keyifle mutluluk şarkıları söylüyordu.İyileşen kuşu avuçlarının arasına alıp bir öpücük kondurdu gagasının üstüne.Bu öpücük yaptığı büyük hatayı affettirebilmek içindi.Kapıya doğru yaklaştı ve aralayıp balkona çıktı.Artık uçma vaktiydi,son kez gözlerine baktı,özgürlüğün parıltısı yaraları iyileşen kuşun gözlerine çoktan yansımıştı.Tam bırakmak üzere avuçlarını gevşetmişti ki ilerideki çatının üstünden gelen kanat sesleriyle irkildi.Bu oydu; vurduğu kuşu kamufle etmek için kendini feda eden,siyah çizgili kuştu.Demek ki günlerdir o ilerideki çatının üstünde nöbet tutup beklemekteydi.Her şeyi unutmak için çıktığı bu yolculukta herşeyi yeniden hatırlamıştı ama bu defa gülümseyerek.Sevgisinin gerçek karşılığı olan adresi doğru tutturamadığını anlamıştı.Elindeki kuşu bırakmasıyla o iki kuş yine yanyana geldi.Öyle güzel uçup gidiyorlardı ki ilk gördüğü günde olduğu gibi dans edercesine,yanyana.İçeri girdi valizini topladı eve dönme vakti gelmişti.Kaçmasına gerek olmadığını düşündü.Ne kadar yara aldığının ve çevresinin onu hatırlatmasıyla çekeceği acının çok küçük olduğunu bir kuşun sayesinde farketmişti.Dönemliydi; sevgisinin gerçek karşılığı olan adresi arayıp bulmalıydı çünkü hem yaralayan hem de yaralanan acı çekiyordu ve bir o kadar da yaraları sarmak için ümitsizce bekleyenler..İnsanın aldığı yaralardan çok karşısındakinde açtığı yaralar canını acıtırdı ve bu yüzden insan korkularından,hayal kırıklarından kaçtığını düşünürken aslında hep kendisinden kaçar hep kendisini yaralardı...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Bir meleğin ayağı takılıp şehre düşer gökyüzünden; düşerken bulutlara tutunma çabası ve boncuk boncuk terleyişi...Aşk kokusu yayılır o terleyişte,buram buram kokusu girer penceremden içeri ve uyanmışlığım.İlk defa duyduğum o kokunun peşinden gidişim,yaklaştıkça ciğerlerimde bir bayram havası,bir solumuşluk.Sabah olmadan bulmam gerekir o kokunun sahibini.Sağıma soluma dikkatlice bakarım ve karanlıkta yankılanan ayak seslerim karışır bir kuşun kanat sesine.Bir kuş neden kanatlanır gecenin karanlığında,neden kanat çırpar yalnızlığa? Anlarım ki o kanat sesinin geldiği yerden yayılır bu koku ve hızlanır adımlarım o tarafa.Düşerken kanatlarının altına sıkışan rüzgar ben yaklaştıkça arttırır şiddetini,uçmaya başlar gördüğüm herşey.Önce bir ağaç veda eder toprağa,peşine bir evin çatısı,baktı ki korkmuyorum en son başıma savurduğu o taş parçası,hatırlamam sonrasını.Gözümlerimi açışımla başımda biriken kalabalığın ortasından gülümser mavi gökyüzü.Bir anda sıçrar dikilirim ayağa,sendelediğimi görünce kalabalıktan biri elini uzatır dolar belime,'Dur! yavaş kalk,başını çarpmışsın' der.Parmaklarım uzanıp yoklar alnımın kenarını,elimde bir kan lekesi.O meleğin kendisini görmeyeyim diye savurduğu taştan kalan tek ispattır bu.Anlatırım kimseler inanmaz.O melek tekrar gökyüzüne çıkabilmek için kanat çırpar ve buram buram kokusu girer penceremden bazı geceler,bense inatla arar dururum.Bir kuş kanat çırpar kalkar dalından yalnızlığa,anlarım ki sürekli yer değiştirip durmakta ve sabah olmadan bulmam gerekir onu.Oysa o koku penceremden her içeri girdiğinde kalkıp peşine giderim,her gittiğimde sabah olur ve ellerimde kan lekesi...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Aorttan geçmezdi kan susarken dilin; üstelik tek devreydi hayat yoktu rövanşı.Günahı yoktu sevgi uğrunda yitip giden papatyaların,peki ya her acıttığın kalp uğruna kırdığın o kırmızı güllerin? suçu yoktu sevmelerin ne de sevgiye kurban seçilenlerin.Belki bir gül aldım sana ya da yoldum kırdan bir papatya,bülbülün o güzel sesini,kelebeğin yaşama sevincini çalma pahasına.Ve sevdalar düşünce gönlümden bir bir anladım ki gidenin yeri dolmuyor yüreğin odalarında.Şimdi ne zaman feryat eder gibi öten bir bülbül görsem biliyorumki bir kalp kırılmış ve bir kuşun umudu çalınmış bu diyarda.Sokaklar ıslak,elektrik tellerinde tek bir kuş yok,sevdalar terketmiş bu kenti,deli gibi yağan yağmuru,bir tohumun çiçek açısını ve bir kuşun çalı parçası taşımasını beklemeden.Gidebildiğin kadar uzundur,durduğun kadar yakın ve düşünebildiğin kadar nefestir göğsüne,bazen de bir kuş olur uçar hayaller.Yüreğinde kır bahçeleri,zemheri olsa da mevsim,kırağı da düşse ansızın gözlerine; sevdalar rüzgar gibidir ne kadar kapatsanda gönül kapını sızar hücrelerine..
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Senin olmadığın yerde başlıyordu yalnızlıklar; sessizliğe gömülüyordu dostlarım,gökyüzünde bir kuş konacak yer arıyordu,bir çocuk çıplak ayakla mendil satıyor,trafik ışıklarında camları siliyordu.Lunaparkın demirlerini kavrayan küçücük parmaklarıyla izliyordu içerideki mutluluğu,bir gemi batıyordu üstelik fırtınasız havada alabora oluyordu denizin tam ortasında...Bir kız çocuğu dileniyordu caminin kapısında yalnız başına,kovalıyordu azrail kılığındaki köpek can havliyle kaçan kediyi.Mevsimler karıştırıyordu yerini,yazın ortasında yağıyordu artık kar.Yazdığım fakat sana gönderemediğim mektupların hiçbir anlamı yoktu.Bedensiz ruhların gezindiği koskoca boşluktan ibaretti gece...
Kendimi aradığım yerde; bir kuş vurulup düşüyordu yere,ölüyordum bir bir dostlarımın gözünde,çıplak ayakla mendil satan o çocuk cansız yatıyordu yerde üstüne örtülen gazeteyle.Limanda demirli gemi durduğu yerde batıyordu derinlere.Akşamları o kız çocuğu bekliyordu köşede; ağzında sakız,yüzünde makyaj bir de mini eteğiyle.Bir kedi can veriyordu azrailin dişlerinde.Aynıydı mevsimler; hep fırtına hep iliklerime işleyen ayaz...Her bayram bir tabut kalkıyordu omuzlara,boş sayfaların üstündeki gözyaşlarıydı zarfsız mektuplar ve karanlıkları üstüme kusan ejderha gibiydi gece...
Çıkıp sana geliyordum uzun yollardan ve geçtiğim her yerde kaybettiklerim dikiliyordu önüme.Okulun tam önündeydim gözlerin gözlerime değdiğinde,artçılarla sallanıyordu bedenim.Adım adım yaklaşırken birbirimize,o çok sevdiğim fakat ölen kızla ilk tanıştığım sahne perdeleniyordu yüreğimde.kırk yıl değil son nefese kadar hatırı olan kahve gözlerin taşmaya yüz tutmuş barajlar gibiydi hasretle bakarken gözlerime.Oysa ilk defa seni görmeye gelmemiştim.Derdim ne teselli istemek ne de kelimelerle can vermekti maziye.Bu sefer kendimi almaya gelmiştim,bir de; ufak bir kızın başlamadan biten hayallerini,çıplak ayaklı çocuğun lunapark parmaklıkları arkasındaki keyfini,bir kedinin yaşama hevesini,bir de yalnızlığımın sesi,yarım kalan mektupları kurtarma ihtimalini....
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Bu gece misafiriyim yine yalnızlığımın,kapattım ışıkları sımsıkı sarıldık birbirimize...Doya doya okşadım saçlarını yaslamışken başını göğsüme ve başladım hayallerimi bir bir anlatmaya.Ben anlattıkça susuyordu o,duvarlarsa dinliyordu tüm dikkatiyle.İkiyi vuruyordu saat sızdığında omuzumda yalnızlığım.Usulca örttüm üstünü,ellerim kelepçeliydi ellerine.Birden hayallerimin en güzel yerine gelmiştim; senin olduğun yere,kalbimin sesi inletmeye başlamıştı odayı...Ve bir ses,telefon sesi geceyi yırtıp sokulmuştu sığınağıma,cevapsız aramaydı üstelik gizliydi numara.Kim düşünürdü ki beni yalnızlığımdan başka,o da uyuyordu zaten koynumda...Mevsimler arasında geziniyordum,kısaydı zaman yetişemeyecek kadar hızlıydı anlatırken hayallerimi...Yarımdı hep hayallerim ve uzaktan uçup gelen bir kuş tamamlıyordu hikayelerimi,bense razıydım beklemeye yalnızlığımla birlikte bir bedende.Yanıyordu geceler alev alev sessizliğin hakimiyet kurduğu bu karanlık odada.Ve seni düşündüm; güvercinler uçtu penceremin önünden,yüreğim kanatlandı kondu beyaz bir buluta,üstelik gecenin bir yarısında aldırış etmeden yağmura...Göz kırptı yıldızlar bir bir ve dilek tutmam,yeni hayaller kurmam için yer değiştiriyorlardı usulca...Unutuyordum dış dünyayı günlerdir aynı odada sabahlarken yalnızlığımla.Mutlu olmayı öğreniyordum hatrıma düşen,gönlümden düşmeyen günlerimle.Merhaba derken sabaha gamzelerime dolmuyordu yaşlar...İyileşiyordu kapanmaz dediğim yaralar ve artık korkmuyordum karanlıklardan.Geri dönmüştü gölgem,gözbebeklerim yıllar sonra parlıyordu ilk defa ve ben artık düşünmüyordum gideni,gidip geri döneni,gittiği yerde beni bekleyeni,geceler sarmışken hayaller doldurmuşken tenimi...Vefa adında bir duygu kalmamışken,sevmelerin yalan olduğu bu şehirde yaşatamazdım artık o yitip giden,insanların özlemle aradıkları duyguları ve işte verdim kararımı:artık vazgeçtim kendimden,bu sabahtan sonra hiçbir farkım kalmadı duygusuz kimselerden...
..

Devamını Oku