Kurtuluş Şiiri - Mehmet Lütfü Aydın

Mehmet Lütfü Aydın
213

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kurtuluş

I.
Vakit akşamüzeri.
Kahve önü.

Bir dağın eteğinde, kurulu bir kasaba
Gideni gelenden çok, vurulursa hesaba

Sıcak bir şafak vakti, uyandı tüm mahalle
Sıska, çökmüş bedenler, inliyordu o halle

İşsizliğin gölgesi, karartmış tüm yüzleri
Çaresizlik köreltmiş, yorgun bakan gözleri

Çalışan üç beş kişi, gerisi boşta gezer
Kadınları tarlada, çocuklar yaşta yüzer

Kasabada tek cadde, caddede tek kahve var
Kahvenin çevresinde, örülür etten duvar

Kimi pişpirik oynar, kimisi tavla atar
Kimisi sohbet eder, kimi kıvrılır yatar

Sarılır cıgaralar, çekilir derin derin
Zifiri dumanları, örtüsüdür o yerin

Öksürükler peş peşe, bir haykırır, bir susar
Süngerimsi ciğerler, kahrederek kan kusar

Zaman akıp geçerken, farkı yok günün dünden
Haberleri var mı ki, ne geceden ne günden

Vakit akşamüzeri, hava hâlâ aydınlık
Ocağın üzerinde, fokurduyor çaydanlık

Seyit dede yekindi, gözlüğünü takındı
Tarayıp sağı solu, çevresine bakındı

Şişe dibi camları, gizliyordu gözleri
Görmeyince pek bir şey, dile geldi sözleri

“Bu gürültü ne ola? ” diye, sordu merakla
Hasan dayı elinde, oynuyordu tarakla

“Şu Ali var ya, hani…” dedi, durdu aniden
Yumuşamış ciğeri, kasılmıştı yeniden

Üç yıl var ki, kanserdi, iki metre koşamaz
Altı ay ömrü kalmış, ya yaşar ya yaşamaz

Tuttu mutat krizi, öksürdükçe aksırdı
Koyu kanlı tükürüp, aksırdıkça tıksırdı

“Bizim filozof Ali”, dedi, nefes nefese
“Ölmüş” dedi, “bu sabah, bildirmişler nüfusa”

Parkinsondan mustarip, Seyit dede sarsıldı
Çok eskiden Ali’nin, dedeleri varsıldı

Bir gün çıkan kavgada, patlayınca silahlar
Mirastan yoksun kaldı, acımadı ilahlar

Durun, daha bitmedi, Azrail de peşinde
Döndüğü görülmemiş, müthiş mahir işinde

Ana, baba ve hala, ölmüştü bir kazada
Yalnız Ali kurtulmuş, tek kalmıştı kozada

Yoktu artık kimsesi, sokaklarda yaşardı
Avuç açmaz yine de, herkes ona şaşardı

Ne bulursa okurdu, elinden düşmez kitap
Kapanmazdı gözleri, düşmeden yorgun, bitap

Yaşı yirmi demeden, olmuştu bir feylesof
Onun için adını, koydular Genç Filozof

O haliyle sevmişti, cıvıl cıvıl bir kızı
Yüreğine düşmüştü, kor ateşten bir sızı

Karşılıksız değildi, Ayşe de sevdi onu
Ne yazık ki, bu aşkın, hicranla bitti sonu

Yıllardır titriyordu, dedenin her bir yanı
Canlanmıştı zihninde, birkaç acıklı anı

Ayşe’nin ailesi, karşı çıktı bu aşka
Gidecekti köyüne, çaresi yoktu başka

Bir tartışma sonunda, Ayşe kapıp ipleri
Öldürmüştü kendini, içip uyku hapları

Bu ölümden kendini, sorumlu tuttu Ali
Bir an olsun Ayşe’nin, silinmedi hayali

“Gömütlükte bulmuşlar… başı mezar taşında”
“Ya! ...” dedi, Seyit dede, iki eli başında

“Başucunda Ayşe’nin… aynı haptan içerek”
Seyit dede inledi, kendisinden geçerek

“Bu cenaze Ali’nin”, diye ekledi Hasan
Ne bir dinleyen oldu ne de bir kulak asan

Alay sessizce geçti, uzaklaştı, kayboldu
Birkaç kare görüntü, belleklere kaydoldu

Kapkara bir sessizlik, çökmüştü üstlerine
Benziyordu yüzleri, ölü yüz büstlerine

Seyit dede yan döndü, titremesi durmuştu
Akşam güneşi tam da, gözlerine vurmuştu

İki camın altından, iki damla göz yaşı
Süzülerek yol buldu, düşerken öne başı

Yumulmuştu sımsıkı, kapkara iki gözcük
Dudaklarından acı, döküldü iki sözcük:

“KURTULDU… KURTULDU…”

II.
İki hafta sonra.
Benzer sahne.

Küçük parkın önünde, toplanmış kalabalık
Omuzlarda oynuyor, canlı bir alabalık

Şarkı türkü söylenir, düğün dernek olurken
Dede dikkat kesildi, kesik kesik solurken

“Bu da ne? ” dedi, birden, dönüp Hasan dayıya
Bakıyorken bir yandan, göbek atan ‘Ayı’ya

“Şu bizim Memo var ya” dedi, kanserli yılgın
“Kim? Memo mu dedin? ” Düşündü bir an dalgın

“Yedi çocuklu, hani” deyip, yumdu gözünü
“Bildim” dedi, “Bilmem mi…”, dede asıp yüzünü

Yedi oğlandan gayri, bir koca bir de karı
Tekmili dokuz nüfus, ağlıyor zarı zarı

“E, ne olmuş Memo’ya? Getir sözün ardını”
“Valla, çok şanslı adam”, deyip, aldı gardını

“Islanmasın ağzında, çıkar hele baklayı”
“Nasıl desem, bilmem ki? Çift atacak taklayı? ”

“Hayırlara vesile… işin aslı ne, moruk? ”
“Memo üzümü yerken, bize düşen ham koruk”

Coşkulu kalabalık, yaklaştı ağır ağır
Davul zurna sesinden, kulaklar duymaz, sağır

Garibim omuzlarda, şaşkın şaşkın bakınır
Kimi küskün feleğe, talihinden yakınır

“Rabbim, sen beni affet, yedide yedi oğlan
Bulamadın sen bir tek, gel de hayata bağlan”

Peş peşe gelen üç kız, umudunu kırmıştı
Seyit dedeyi elem, büyük özlem sarmıştı

İlk çocuğu oğlandı, yetiştirmişti nazla
Mevla izin vermemiş, yaşamamıştı fazla

Üç yaşında geçirdi, şiddetli bir havale
Uçan bir melek resmi, çizilmişti tuvale

Bu yüzden, sarı saç, mavi gözlü
Ali’yi oğlu bilmiş, sevmişti gizli gizli

“Talih kuşu Memo’nun, başına kondu” dedi
Dede’nin bastonuna, sürtünürken bir kedi

Dedenin titremesi, bir anda şiddetlendi
Kesmeyince hızını, daha da hiddetlendi

“Açık konuş, be adam, ne talih kuşuymuş bu? ”
“Sen de anla, be adam, kasabaya gün doğdu”

Kahrolası öksürük, rahat durmadı yine
Ciğerlerinde kurtlar, başlamıştı ayine

Küfrün bini bir para, kör dedenin dilinde
Devrek işi bastonu, hopluyordu elinde

“En büyük ikramiye,” dedi, Hasan güçlükle
Bizim Memo’ya vurmuş, boğuşurken açlıkla”

Geldi kahve önüne, koca düğün alayı
Memo başı göklerde, yaşıyordu balayı

Doğruldu Seyit dede, tutunarak bastona
Arıyordu Memo’yu, yaslanarak dostuna

Seçemeyince gözü, çöktü yine yerine
Sallanırken sessizce, dalıp gitti derine

Tat almadan hayattan, devirmişti seksen yıl
Çoluk çocuk, torunlar, yaşıyordu sersefil

“Gerçi, göründü bana” diyordu, “yolun sonu”
Çağırırken tok bir ses, sonsuz yaşama onu

Azrail’i gönderse, olmaz mıydı, sabaha
Kim bilir? Ya Yaradan, süründürürse daha?

Korkuyordu daha çok, çakılmaktan yatağa
Düşmekten daha beter, çıkılmaz bir batağa

Bir el dürttü omzunu: “Yine ne daldın, dede? ”
Dede irkildi birden, gelemedi sadede

Daldığı kısa düşten, sarsılmıştı bayağı
Baş kaldırmış, isyanda, elleriyle ayağı

Ali geçti aklından, içinde hüzün vardı
Memo geldi aklına, yüzünü sevinç sardı

İki camın altından, iki damla göz yaşı
Süzülerek yol buldu, düşerken öne başı

Yumulmuştu sımsıkı, kapkara iki gözcük
Dudaklarından mutlu, döküldü iki sözcük

“KURTULDU… KURTULDU…”

Mehmet Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 13.9.2005 21:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Şeyhmus Sevilmez
    Şeyhmus Sevilmez

    sabırla işlenmiş destansı iki sahne. O kadar ustalıkla işlemişsdisnizki ağabeyim;
    olayın kahramanları canlanıyor gözlerde
    son derece güzeldi..

    Ne anlatılsa bu şiirin hakkını vermez. o yüzden lafı kısa kesiyorum:)

    sadece bana düşen söz şu olur :Tebriklerimle
    Şeyhmus Sevilmez

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mehmet Lütfü Aydın