Siz beni bilmezsiniz
Yo, gerçekten bilmezsiniz
Eserim üşümezsiniz
Yağarım ıslanmazsaınız
Ağlarım tınmazsınız
Gülerim deli dersiniz
Haydi gel seninle şöyle
karşı karşıya
oturup da konuşalım.
Yaşamışlıklarımızı dokundurup
anlamlarımızı ve anlamsızlıklarımızı
ortaklaştıralım.
Trenler gözlerine eşarp bağlamış
İstasyonlara erken sabahlar inmiş
Sabahlar kendilerini vapurlara bindirmiş
Kentler uykuya dalmak için ilaç içmiş
İskeleler çocuklarını kreşlere bırakıyor
Ama ilginç olan:
Belki, eskidende bu rüzgar böyle eserdi
Belki, eskiden de bu saçlar böyle dağılırdı
Belki, bu yol eskiden de böyle uzayıp giderdi
Bu şimşekler, bu çiçekler…
Belki, eskiden de aşklar böyle kanardı
Belki, ben eskiden de çocuktum
Ankara’dan Haydarpaşa’ya
Uzun ince yol gider,
Bir demirden yol gider,
Bir yaralı yürek gider,
Bir dosya dolusu şiir gider,
Ah karam!
Ah güzelim!
Ah sevdiğim!
Nasıl da yabana atılmışlığımız var.
Nasıl ürkek buluşmalarda saklı dokunuşlarımız.
Nasıl ölü toprağı serpilmiş çığlık çığlığa sevişmelerimiz.
I-
İşte, diyorum
İşte!
Salsalar ya şimdi
şu gemiyi gökyüzüne.
Soluk ışıklı gecelerinde,
kaldırımlarında kaydırak oynadığım
bir kent vardı.
İkliminden ben bile ürkerdim.
Hele sarhoşsam titrerdim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!