Bir ıslık, gecenin kör kuyusunu uyandırır,
bir yankı değil,
kendini çoktan yitirmiş bir kimliğin
boğuk uğultusudur o.
Sokak lambaları...
ruhsuz tanıklar,
titreyerek selam durur
hiç doğmamış bir çocukluğun
sönmüş hatırasına.
Gölgeler...
bir zamanlar "ben" olanın,
şimdi artık “hiç”e dönüşmüş
çığlıksız yankısıdır.
Cam kenarında unutulmuş bardak,
ağız kenarında donmuş bir veda,
konuşamayan dudaklardan
sızan hatıralarla ağırlaşır.
Sarhoş nağmeler…
kendi dilini çoktan unutmuş
kör bir kemanın ağlayışı gibi
sürünür taşların belleğinde.
Ve ölüm,
paslı bir zil değil sadece,
içimizde kırık aynalara çarpıp
çınlayan eski bir suskunluktur.
Bir gül solar.
Ama onun adı yoktur,
çünkü anılmayan her şey
sonsuzluğun unutuşuna gömülür.
Ve her gece,
aynı saatlerde doğar o yalancı Güneş,
ışık değil,
karanlığı cilalayan
anlamsız bir tekrar gibi.
Sen…
boğuşursun,
kendine benzettiğin karanlıkla,
çünkü ışık da artık bir masaldır.
Gözlerin açıkken bile düş görürsün,
çünkü gerçeklik,
çoktan mezara gömülmüş
yarının kokusunu taşır.
S.GÖL
Kayıt Tarihi : 3.7.2025 21:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!