Küçük Kardeş Masalının Gerçek Sonu

Küçük Kardeş Masalının Gerçek Sonu

Ben varmış, sen yokmuş! Biraz mutsuz, biraz öksüz, daracık mutsuz dünyasında kendi kaba sözcükleriyle oynayan parmak kadar bir Küçük Kardeş varmış.

Küçük Kardeş bir gün, pek tanımlayamadığı bir sözcükler dünyasında iyi yürekli bir dosta rastlamış.

Küçük Kardeş saf, tuhaf bir parmak çocuk. Geceler uzun, geceler kara, kapkara, karanlıkmış geceler o parlacık ışığı o yıldızı görmeden önce.

Yine böyle uzun, kara, kapkara bir gecede kendince yol alırken, en az kendisi kadar tuhaf bir ormana dalmış. Çok tuhaf bir yermiş burası. Neler yokmuş ki bu ormanda neler... Kimi soyunuyor, kimi bağırıyor, kimi küfrediyor. Ahlakî, gayrı alakî her şey satılıkmış burada. Alıcısı da çokmuş haa! Kimi çocuklara işkence ediyor, kimi hayvan seviyor! Kimi dövüyor, kimi dövdürüyormuş kendini. Garip bir acı ve zevk dünyası...

Sözcükler tekil, sözcükler sakilmiş! Kimi inliyor, kimi bağırıyor, kimi zevkle acı çekiyor, acı içinde çığlık gibi gülüyor kimi, kimi de haykırıyormuş. Sonuçta herkes birbirinin dilinden anlıyormuş.

Kimi ateş püskürüyor, kimi kan içiyor, kimi kırbaç sallıyor, kimi insan biçiyor, kimi yıldız uçuruyormuş! Ama karanlıktaki bu dünya bir düş değil, bir gerçekmiş. Gerçek ama karabasan. Parmak Çocuk korkmuş gördüklerinden. Çok korkmuş. Beyninin durmuşluğu değil, korkusu, zihninin açıklığıymış... Böyle korku, böyle panik, böyle ürkü, böyle dehşet içinde, korka korka bir çıkar yol araken rastlamış o dost yıldıza.

Bu iyi yürekli dost; kimi saldırgan, kimi vuran, kimi kıran, kimi haykıran bu sözcükler ormanında ona bir kapı açmış. O kendi ışığyla aydınlık dost yıldız Baha,
-'Kaybolacaksın. Buraya gel. Burada sana da yer var. Sözcüklerini geliştirebilir, kendini yetiştirebilirsin' demiş, elinden tutmuş, almış götürmüş kendi gibi bir aydınlık bir sabaha.

Parmak Çocuk iyi yürekli dosta uymuş. Girmiş o gülden sözcüklerin havada uçuştuğu, ilk kez görüp büyülendiği gül bahçesine. Bu bahçe, adına net denen kara ormandaki karanlıklardan farklı yerlerden biriymiş. Bu yüzden kendilerine 'ötekileriz' diyorlarmış.

Gel zaman, dur zaman Parmak Çocuk orada kendine bir abla bulmuş. Öyle sevmiş, öyle sevmiş ki bu ablayı. Ben anlatamam, ne bildiğim sözcükler, ne dilim yeter bu sevgiyi anlatmaya... (Burada iç geçiriyorum. Parmaklarım duruyor. Bir süre ara veriyorum. Bir sigara yakıyorum. Derin bir nefes aldıktan sonra anlatmaya devam ediyorum) .

Küçük Kadreş bir köşecikte 'perişan bir halde' kendi sözcükleriyle oyuna dalmışken, hiç beklemediği bir anda, elinde sihirli bir sopayla ışıklar saçan bir peri inmiş köşeciğine kendi kendine... Küçük Kardeş'e demiş ki:
-'Elden ele, dilden dile aktarılası.. Cepte taşınıp, baş ucuna asılası, okunası bir şiir olmuş her gece yatmadan önce. Yüreğine, diline, eline sağlık Halk Ozanı Kardeşim! Hoca moca hak getire ayrıca, Hoca yerine abla de bana. Bu hem sevimli, hem mütevazi. Ne hocalar köpürür, ne şair küser.. Şiir bile sevinir, Bana hitabın Peria Abla olursa' demiş baldan tatlı sözlerle... Bir sıcaklık düşmüş, bir daha çıkmamacasına çok özlediği bir abla düşmüş Parmak Çocuğun yüreğine...

Endişesiz, hiç çekinmeden abla demiş. Gerçekten abla bilmiş, anne bilmiş, baba bilmiş, dost bilmiş. Sığınacak dost bir yürek. Sevgi dolu, sıcacık bir yürek. Ya da öyle sanmış! Bir kaç pırıltılı gece boyunca neredeyse O'na bağımlı yaşamış. Her sabah kapanıp her akşam açılırmış bu kapı.

Akşam olup kapı açıldığında büyük bir heyecanla ablasının gelmesini beklermiş. Okuyunca ablasının her sözcüğünü minik yüreği havalanıp uçacak gibi pırrr pırr vuruyormuş sevinçten. Büyük heyecanla ilk derslerini almış ablasından. Dersi almış almasına da... Gel gör ki, daha yolun başında, bir iki sözcükten sonra, O'nu kaybetmiş. Ablasının sesi, sözü olmadan hiç bir şeyin de önemi yokmuş. Ablasının sözü olmadan hiç bir zevk almamış, ne kendi sözünden ne başkasının sözünden...

Önce ablasının yaşamında büyük fırtınalar kopmuş. Bir yakınını kaybetmiş, en yakını hastalanmış. Umarım O'nu da kaybetmemiştir! Ablanın yakınında bunlar olurken, Küçük Kardeş'i unutur gibi olmuş. Ama yine de bir aklı Küçük Kardeş'teymiş. Çabalıyor mu, öğreniyor mu, bocalıyor mu diye aklındaymış hep. Anlaşılan abla da Küçük Kardeş'i sevmiş! (mi desem) ?

Şimdi durup dururken bu soru niçin demeyin efendim. Geceler boyu, sayfalar dolusu yazılar yazan abla, Küçük Kardeş kendi karanlığında kaybolurken 'güle güle' ya da 'cehenneme kadar yolun var' bile demeyi büyük bir yük gibi görmüş de, bu soru ondan efendim!

Kimseyi kırmamak adına -çok basit bir gerçek vardır, uzaklarda en sevdigimden ayrı düşüren, cürmünden fazla yakarak yüreğime ateş düşüren- açıklayamam! Yeterince ipucu verdim. Çözemedi gitti ellerini öptüğüm!
Biri beni yaraladı. MarkoPaşa'ya gittim, beynime kurşun sıktı. Anladım ki bu dünyada boşum!
Günlerce çabaladım durdum kendimi affettirmek için. Böyle küçük mesajlar yazdım.

Hatamı kabul edip kendi özgür irademle kurduğun sehpada asılmaya geldim.
'Eksiğim kendi özümde
Darına durmaya geldim! '
Ben zaten kendimi affetmiyorken, bağışlanmayı da beklemeden uzun süre dargın kalıp beni dışladığı için çok değer verdiğim, kazandığımı sandığım sıcacık bir yüreği gücendirdiğim ve böyle bir haltı kendime yakıştıramadığım için bu gül bahçesinden ayrıldım.

Bu siteyi her açtığımda sıcak sözler görmeye alıştığım o sıcacık yüreğin çok uzağında olduğumu, hatta umurunda bile olmadığımı görmenin ezikliğini duyarak kahroluyordum. Ben ablamı çok sevmiştim. Şimden sonra O'nun bana çok kırıldığını, artık beni sevmediğini yüreğim bilse de, siteyi her açtığımda bunu yüzümde tokat gibi duyumsamadan uzaktaaan uzağa O'nu sevmeye devam edeceğim.

Artık üye olmadığıma göre suçumu açıklayabilirim. İki kardeş tanıdım bu sitede. Birisi ile MSN'de hiç kimse ile konuşmadığım kadar konuştum. Abla bildim. Ama O beni kardeş bilmemiş! Birisi tırnak işareti yüzünden eksi puan vereceğine, hepten beni sıfırlamak istedi. Çektiği kulağım öyle acıdı ki, ablalıklarını bildiğim için, MSN'de en uzun konuştuğum, abla bildiğim küçük kardeşe, aslında tırnağı unutmamın o kadar da büyük bir hata olmadığını yazdım. Aldığım yanıt şu:
-'Pardon! Anlamadım! Beni neden karıştırıyorsun? ' Bu mesajı alınca sanki o barışsever melek, bir anda eli baltalı bir amazona dönüşmüştü.
-'Ablanla halledersin! ' Tabii ki ablam halletti. Minettarım.

Ancak ablamın O'na yazdığı her güzel sözde 'ablan halletsin! ' sözü çınladı kulaklarımda. Bu sürekli devam etti ve kulaklarım artık bunu taşıyamayınca da ablama isim vermeden 'biri kardeşliğimizi kıskanmış' gibi bir söz ettim. Bütün hatam budur. Ne büyük hataymış ki, 'biri kardeşliğimizi kıskanmış' büyüdü dağlar oldu. Kıskanılan da, kıskanan da hâlâ büyük dost. 'biri kardeşliğimizi kıskanmış' üç sözcükten daha büyük, daha korkunç bir patlama ile kardeşliğimizi kökünden söküp bir daha dönmemecesine kara ormanın görünmez, dönülmez derinliklerine fırlattı.

Anlaşılan küçücük cüssemle büyük lokma yiyemediğimden, cüssemden daha büyük söz etmiş, onulmaz yaralar açmışım! Masaldan hisse:

Cısss...! Bir daha olmasın Küçük Kardeş! Sen kendini harcarsın. Sen bozuk değilsin, harcamaya kalkma sakın!

Bu masal burada sonlandıktan sonra, gerçek dostluğun ne olduğunu bir kez daha öğrenmiş bulunuyorum!

Cumali Cumalioğlu

07 Mayıs 2008 - 02:20:22

Cumali Cumalioğlu
Kayıt Tarihi : 13.5.2008 23:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sürekli yazdığım bir internet sitesinde birini gücendirdiğim için ayrılmak istememin masalsı öyküsüdür!

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Cumali Cumalioğlu
    Cumali Cumalioğlu

    'gidişler hep olacak, dönüşü olan gidişlere...' demişsiniz Mehtap Hanımefendi! Ne sade ne güzel bir dilek... Ben inatçıyım. Dönmeyeceğim! Gerçi bir iç mesajında dargın olmadığını yazmıştı. Ama ben bunu herkese açık yazmasını isterdim. Eğer ablamın yüreğinde birazcık yerim olduysa, affettiğine dair bir iz bırakacaktır.

    Cevap Yaz
  • Naime Özeren
    Naime Özeren

    Masal diliyle okuduğum güzel bir dertleşmeydi.Üzülmeyin.Ablalar kıyamaz kardeşlerine, bir bildiği vardır. Döner gelip sarılır, barışırsınız.Sayfamdan seçtiğim bir dostluk şiiri armağan ediyorum size. Öyle dostlarınız olması dileğimle...

    DOST

    Sen hangi baharların yağmurusun dost?
    Tarumar bahçelere uğradığında
    Yağarken güllere, yapraklara,
    İncitmeden yağıyorsun, nazla…

    Sen hangi denizlerin rüzgârısın dost?
    Güvende dostların limanlarında,
    Eserken, en üzgün zamanlarında,
    Teselli ediyorsun, usulca…

    Sen hangi göklerin gürültüsüsün dost?
    Gayet sakinken patlıyorsun bir anda,
    Öfken bir başka oluyor haksızlıklara.
    Haksız da değilsin aslında.

    Ve sen benim için çok önemlisin dost.
    Öyle içtensin, öyle cansın ki,
    Değişmem dostluğunu dünya malına.
    Yağman da, esmen de bir başka…

    Naime Özeren.

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir

    Dost yitirmek, bir parçanı mezara koymak gibidir. Herşeyin düzelmesini, bıraktığınız yerden devam etmenizi diliyorum. Sevgilerimle.

    Cevap Yaz
  • Figen Özen Şençamlar
    Figen Özen Şençamlar

    Masal gibi anlatılmış gerçekler
    Yüreğine sağlık
    Saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Celil Taş
    Celil Taş

    tebrikler güzel bir masaldı anlayana sevgi ve saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (10)

Cumali Cumalioğlu