KORKU ŞİİRLERİ

KORKU ŞİİRLERİ

Alim Eken

Bir korku büyütür
Duyulmamış,
Görülmemiş yalnızlıklara gebe
Simsiyah gece.
Taş duvarlar,
Işıksız camlar,
Bir korku büyütür.
..

Devamını Oku
Atilla Birkiye

Kimsecik Üçlemesi, Yaşar Kemal’in son dönem başyapıtlarından. Çağımızda epo­penin son temsilcilerinden biri olan Yaşar Kemal, Kimsecik’te bir tanıklığın, bir göçün, evrensel bir durumun destansı öyküsünü yazar. Bu destansı üçleme, özcesi, evrensel bir durum olarak “korku”nun olağanüstü betimlemesiyle Kaf dağına doğru düşsel yolculuğa çıkan çocuk dünyasının resmedilişidir.

Bu üçlemede önceki yapıtlara “açık” göndermeler de var. Daha önce Yaşar Ke­mal’in romanlarında tanık olduğumuz birçok öğeyi burada “metin içi gönderme” biçimiyle buluruz. Ne var ki Yaşar Kemal’in göndermesi, yapıya ilişkin bir gönder­me değil, bir bakıma yeniden ele alıştır. Büyük bir insanlık serüvenini yazan Yaşar Kemal; Kimsecik Üçlemesi’nde bu serüvene tekrar dönüp baktığı için (ki bu yarı-düşsel bir çocuk atmosferinden verilir) bu göndermeler bir anlamda zorun­luluk olur. Ya da belki şöyle diyebiliriz, anımsananlar, yalnızca bir kez anımsanmaz...

Kimsecik Üçlemesi’nin yaşamöyküsel bilgiler ve tanıklar içerdiği kesin. Bu böylece, bir kimlik sorgulamasını da gündeme getiriyor: Nereden gelip nereye gidiyoruz? Ailesinin Van’dan kalkıp Adana’ya gelişi. Yoldaki serüvenler ve yerleştikten sonraki serüvenler. Küçük Mustafa’nın canından çok sevdiği babası İsmail Ağa’nın evlatlığı Salman tarafından öldürülüşü: bitmez tükenmez bir kan davası ile ardından gelen korku ve ölümler...

Kuşkusuz ki etrafı saran bu “Şekspiryen” kan korkusu, yalnızca Küçük Mustafa’ yı değil; öykünün, destanın, olayın içindeki hemen herkesi sarar. Nitekim üçüncü kitabının adı da Kanın Sesi’dir. Üstelik denilebilir ki korkunun yükseldiği noktalarda “ölüm”ün devreye girmesi söz konusudur. Korkudan dolayı bir başkasını öldürme...
..

Devamını Oku
Mehmet Fatin Baki

Bir korku mudur kaygı mıdır serdeki efkâr
Evhâm yaratır vesvese, bir şüpheli rüzgar
Câhilde bu mevcut ama âlimde de vardır
Vehm yoksa velî bizde muhil endişeler var.


Ser = baş
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Yıllar önce sevgi üzerine okuduğum kitaplardan biriydi''Sevmek Dokunmaktır'' sanıyorum yazarı Desmond Morris. Dokunmak ne müthiş bir şey, tensel iletişim. İki yüz üç yüz sayfalık bir kitabın en güzel özeti, başlığı sevmek dokunmaktır. Kitabın içinde hiç bir şey yazmasa, dokunmak kelimesinin başına istediğin şeyi getirerek çeşitlendir dur konuları... Yüreğe dokunmak, saçlara dokunmak, çocuklara dokunmak, çiçeklere dokunmak, böceklere dokunmak, insan insana dokunmak. Dünyada ki on güzel kitap başlığı yarışması açılsa, bu kesin ilk beştedir...

Yüreklerine dokunabiliyor muyuz acaba insanların? Bedensel temasın ötesinde, ulvi bir duygu, müthiş haz dolu bir şey. Gözlerin gözlere sevgi ile bakması ve karşınızda ki insanın bakışları ile yüreğinize dokunması... Yaratıcımız olan Allah bize ''Şah damarımızdan daha yakın''olduğunu söylüyorsa, alabildiğine dokunuyor demektir bize ve onun dokunduğu yerlerde de bereket oluyor. Sizi seven bir varlığın gözü üzerinizde, hata yapmanızı istemiyor, nefsinizin esiri olmanızı istemiyor...

Dikta rejimleri; adını ne koyarsanız koyun, ister Faşizm, ister Komünizm, neden başarılı olamadılar ve birer birer devrildiler hâlâ da devrilmeye devam ediyorlar. Ekonomik olarak da, eğitim olarak da, sosyal hayat olarak da toplumda çok şey değiştirdiler belki, ama insanlara sevgi ile yaklaşamadılar hiç bir zaman. Kendi halklarının, insanlarının yüreklerine dokunamadılar, adeta bir korku imparatorluğu korku duvarları oluşturdular toplumlarında; Berlin Duvarı ki seksen dokuz da yıkılmıştır bir korku duvarı değil de neydi sizce? Onların bir Mevlana'ları yoktu, bir Yunus Emre'leri yoktu, bir Hacı Bektaş’ları, Ahmet Yesevi'leri yoktu…

Bizler bu sitede gerek şiirlerimiz ile gerek nesir eserlerimiz ile birbirimizin ve diğer insanların yüreklerine defalarca dokunduk ve yine dokunuyoruz. Çoğumuz birbirimizi görmedik belki ama, yazdıklarımızdan çizdiklerimiz den aramızda bir sinerji oluşturduk. Hepimizin arkadaş listesinde yüzlerce bay ve bayan arkadaşımız var. Sevgi saygı çerçevesinde devam ediyor dostluklarımız...
..

Devamını Oku
Ekrem Çiçek

TAŞLARIN ÇIĞLIĞI'ndan taşlamalara devam....

KORKU SARDI BEDENİ

ŞAHA KALKINCA ATIN,
ŞOK YAŞADI SURATIN,
ÇÖKERKEN SARAYIN, SALTANATIN,
..

Devamını Oku
Mahmut Balci

hele bir bak $u insanogluna
kalmami$ hic insanlik duygusu
birgün gelecek diye ba$ina
en büyük korku aclik korkusu

neden var bu öldürme duygusu
silah satmak sava$mak olgusu
..

Devamını Oku
Mehmet Sever

Sadece sus ve gözlerimin içine bak.. Hiçbir şey söylemeyeceğim sana, sözcüksüz anla beni bu sefer. Milyonlarca kelime var orada sana dair. Tüm yaşanmışlıklar saklı sana baktığım bu gözlerde. Sevinç, üzüntü, korku... Sana dair her şey. Sadece gözlerime bak ve kendini bana bırak. O zaman beni daha iyi anlayacaksın...
..

Devamını Oku
Üzeyir Aydın

KORKU VAR

Aşk yok korku var
Sevmek var cesaret yok
Paylaşmak yok kıskançlık var
Korku niye, kıskançlık kime
Bir bilinmeze içimdeki sevdaya
..

Devamını Oku
Muhlis Şutanrıkulu

savaş olmasın kimse ölmesin
gözlerinde korku olmasın cocukların
barış koyalım adlarını
adları gibi olsun dünya
filistinde cocuk olmak zor
her gün yaşıyorlar savaşı
ölüm nedir bilmez onlar
..

Devamını Oku
Sebahattin Kömürlü

Sedat Umran’ın şiirlerini okumak ayrı bir dikkat gerektirmektedir.
Onun şiirlerinin okuna bilmesi, şiirideki amacının, hedefinin anlaşıla bilindiği kadar anlam kazanır.
Uçurum şiirinde, şair yakalamak istediği özü, her bir mısra ya çok bilinmeyenli bir denklemin çözümünü yapıyormuş gibi yansıtmış. “korkunun görünen halkaları içinde dönen
Granit dişleriyle uzaktan bir canavarı andırır” bu mısralar incelendiğinde, şair in şiirine korku ile başladığı anlaşılıyor. Buradaki korku nedir? Korkulan ne? Burada anlatılmak istenen korkunun görünümü ne? Korku nasıl görünür, Öyle ki korkunun görünen halkaları derken korkunu ötesine geçişi keşfetme çabası kendini daha iyi ortaya koymakta. Korku nun halkaları hiç şüphesiz korkunun ötesine taşıyor insanı. Şair korkunun ötesinde uçurumu granit dişli bir canavara benzeterek bu canavar ”didik, didik ederek çiğner ve yutar sonsuzluğu” benzetmesi, şairin şiirinin gerçek amacını da ortaya çıkarmakta. Burada şairin didik, didik etme ihtiyacını duyduğu kendi duygu ve düşüncelerimi? Niçin “didik, didik “ etme ihtiyacında olduğunu aynı mısraın devamında açıkça ortaya koymakta “çiğner ve yutar sonsuzluğu” söyleyişi ile daha da netleştirmekte. Şairin, amacı sonsuzluğa anlam katma mücadelesine dönük.
Bunu içindir ki dünyanın bütün ağır ve puslu sisi şair in üstüne çömüş. O, bu yükü kaldırmak için uçurumun derinliklerine kanat açmış kuş gibidir. Hani okyanusların engin, eşsiz dalgaları arasına kanat çırpan albatroslar örneği.
“Onda girdaplaşarak güçlenir kuyulaşan her duygu
Acayip uğultuların yoğunlaşarak yankılandığı
..

Devamını Oku
Mehmet Macit

(Hikâye)

Günlerdir, ılık bir mutfağın sünger kanepesinde oturmakta, pencereyi örten tülün ardından ara sıra yoldan geçenleri izlemekteyim. Çoğu zaman hiçbir şey düşünmeden, öylesine dalgın dalgın bakıyorum. Dışarıda güneş kendini göstermiş olsa da, bu durumun aldatıcı olduğunu anlamam zor olmamıştı. Pencereyi açıp biraz hava almak istediğim anda, içeri dolan aşırı soğuğun etkisiyle iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Tekrar yerime otururken, şu an binlerce insanın yokluk, yolculuk, savaş veya başka nedenlerle yeterince korunamadıkları için, aşırı soğukların etkisinde yaşadıkları zor anları aklıma geldi. Büyük, küçük yaşlı genç milyonlarca insanımız, Ülkemin pek çok bölgesinde şu veya bu nedenle soğukla mücadele etmekteydi. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar, gelir seviyesi çok düşük olan aileler ve sokaklarda yaşayan binlerce yoksul, şu anda Allah bilir ne acılar çekiyorlardı. Dünyanın pek çok bölgesinde ve komşu Ülkelerde de buna benzer durumlar yaşanıyordu. Bu zor durumdan en çok da çocuklar ve yaşlılar etkilenmekteydi. İnsanlığın geldiği bu noktada maalesef çok acılar yaşanıyor, medeni ülkeler değişmeyen sömürü zihniyetleriyle, gelişmemiş Ülkelerdeki bu durumlara karşılık duyarsız kalmakta veya sadece göstermelik demeçlerle günü kurtarmaktaydılar.
Küçük fakat sıcak bir odada, yalnızlığımdan şikâyet ettiğim için kendime kızdım. Yerime oturup gözlerimi tekrar pencereye çevirdiğim zaman, yıllar öncesinde yaşadığım anılara dalıp gitmiştim.

Henüz karlar tam olarak erimemiş, kuzeye bakan yamaçlar ve çukur alanlarla yüksek yerler, tamamen karlarla kaplıydı. Mart ayının sonu olsa da, yöremizin oldukça yüksek bir yerde bulunması ve Karadeniz dağlarının sert ikliminin etkisinde kalması nedeniyle, buralara bahar geç geliyordu. Kış aylarının hayli sert ve uzun olması, bazı ailelerde olduğu gibi bizim evde de bir takım sıkıntılara yol açmıştı. Elimizde, avucumuzda hemen hiç para kalmamış, unumuz ve diğer kış yiyeceklerimiz bitmek üzereydi. Eksiklerimizin bir kısmı, köyümüzde durumu iyi olanlardan borç karşılığında giderilmiş, şimdilik sıkıntı atlatılmıştı. Ama bu borçlar bir şekilde ödenecekti. Babam hasta ve yaşlı, dört çocuğum ise küçüktü. Bütün sorumluluğun benim üzerimde olduğunu biliyor ve bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum. Köyde, ot biçim zamanına kadar pek iş olmazdı. Olacak işleri de eşim ve babam yapabilirdi. Ben, bizim memlekete yakın, sahildeki sıcak şehirlere gidip çalışabilirdim. Yapacağım iş, bahçe işi, hamallık veya amelelikti. Çalışmak için gitmeye kara verince, durumu aileme ve babama açtım. Eşim boynu bükük, verdiğim karara itiraz etmemişti. O da biliyordu ki, geçinmek için bir şeyler yapılmalıydı, fakat kocasının kış sona ermeden yola çıkmasını da istemiyor, ancak sesini de çıkarmıyordu. Babam, gitmeye kararlı olduğumu anladığı zaman, sırtımı sıvazlayarak hayırlar dilerken, Allah yolunu açık eylesin diye dua ediyordu.
Küçük bir hazırlığın ardından, yolculuk için kararlaştırılan gün geldiğinde, sabahın er vakti yola çıkmalıydım, aksi halde gün kararmadan dağları aşıp Rize’nin yüksek köylerine ulaşamazdım. Köyden bir arkadaş, yolun yarısına kadar bana eşlik edecek, kalan kısmını tek başıma gidecektim. Yolculuk günü sabahı, evde herkese veda ettikten sonra, arkadaşımla beraber mart ayının sert ayazında yola çıktık. Yanımıza biraz yiyecek almış, benim giysilerim de tahta bir bavula konularak bir eşeğe yüklenmişti. Evden ayrılmanın verdiği hüzün ve gideceğim yolun tehlikeli olmasının heyecanını derinden hissederek, biraz korku, biraz endişe ile yola çıkmıştım. Sabahın er vakti olduğu için dağlarda havanın nasıl olduğu anlaşılmıyor, ama köyümüzdeki aşırı ayazdan havanın açık olduğu görülüyordu. Yolumuzun başladığı ilk kısımlar yokuş yukarı olduğundan bizi yorsa da, bunu düşünecek ne zaman, ne de duracak vaktimiz vardı. Koşar gibi yol alıyorduk. Arkadaşım benden rahattı, çünkü o geriye dönecek, ben yalnız başıma dağı aşacaktım.
..

Devamını Oku
Mehmet Ali Yenidünya

Yıllarca uğraşıp durdum,
Sonunda sen benim oldun,
Ama içimde hep bir korku vardı,
Birgün kaybedersem seni diye.
Sana birşeyler öğrettim belki,
Ama bende senden çok şey öğrendim,
Durmadan yılmadan,
..

Devamını Oku
Nizamettin Özel

Sessizce gelir korku;
Hem de ansızın, birden bire.
Bir annenin haykırışı olur,
Çığlık çığlık iner şehre.

Sessizce gelir korku,
Herkesin uyuduğu bir anda.
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Kriz gerginlikle aşılmaz! Ağzı olanlar ağzını kapatsın diyen bir yönetimin saldırganlık hazzı durdurulmalı! Keyfiyet bir yönetim adı olmadı hiç! Vahşet ise asla benimsenmedi! Bir istatistik olarak: ‘vahşet dönemi’,‘demokrasi yönetimi’,’İnsan ve doğa yaşamı dengesi kontrollü korunacak’ olsaydı, yani, 1 kötülüğe 2 iyilik istatistiği ile güzel bir denge sağlığı olurdu. ‘Vahşet yönetimi’, ‘demokrasi sistemi’, ‘şeytan kontrolündeki dönem’: Hangisi ne anlatıyor? Şeytan üçgeninde gibi 3 şeytan Cehennem kurmaya koyulmuşluğu ile, aman dikkat! Adına varsın denilsin ki, suç suçsuzluktur, hukuk yolsuzluktur… Aman Dikkat!

Uçaklarda yolcuyu korkutmaya ‘alkol’ ayağını dem vuran bir seyir moda oldu, tesettür gibi, Kürtlük gibi… Bu yüzden alkol yasaklanmaz! Alkol’ü, rahatsız etmeye araç eden olarak soruşturmaya alınmalı, bu çerçevede de ya psikolojik, ya ceza ile bilinci kontrol edilmeli, halkın yolculuk huzuru ve refahının üstünlük hakkı adına… Evrensellik diye geliştirilen ‘teknolojik gelişmeyi’ görmemişin nesi olmuş gibi, bir savaş sırtarmak mıdır? Korkuyla yaşamayı öğrensin insan, ki korku saçan vahşet yargılanmasın halini medeniyet edinmek midir bu? Gücü yeten gücü yetene hürriyetini korumanın göz kırptığı flörtü mü yani?

Okulları rahatsız etmekle okullar kapatılmaz, okul yasaklarla bir tedbire zorlandırılmaz! Sınırları aşmak keza aynı. Bir anne özürlü bebek doğurduysa veya düşük yaptıysa, anne rahmine çocuk geri sokulmaz. Fiziksel ve ruhsal tedaviye, yaşam güveni için ekonomiksel, bilgisel değerlere ulaşım hakkı korunur. Trafik canavarı can alınca, ölüm kaderdi demeyi azaltacak önlemler alarak, cezayı artıracak nedenler incelenmeli! Bu şer fırsatçılığı ile uygulanıyor işte: Siyasetle yoracak, saldıracağım sonra çaresizliğine, insanlıktan çıkana kadar… Aman dikkat!

Barazani ile görüşmek, devam et demektir sadece. Elbette görüşülecek, dehşetini ‘öldürdüm yine’ haliyle dikildikçe! Suç ile mahkemede görüşülür diyor demokrasi hukuk üstünlüğü ile. PKK adi suç toplamıdır!
..

Devamını Oku
Hasret_n

hiç şarkı söylemedin
______ Sahneye kim girerse girsin Korku / o hep nar tanesidir, dagilmiş
Içinde hep o ihanet sanrisi Gözler oyuncuda, akil firari
Korku /o hep bir dizi inci saçiliverecek ortaliklara
Sahne işiklari deli
__________ Ben sana hiç dedim mi 'neredeydin? ' Demedim
,işiklar yüzüne degdi bir an Yandi yüzlerce resim
..

Devamını Oku
Özgür Balkaya

İsmi koyulmamış bir korku taşırız
Her gün besler, büyütür kaygımız
Aramızda hep sicim payı kalacak
Ya bir düğüm ya da tasma olacak

Sıkı sicimle gevşek ilmek atılacak
Güçlü olan diğerini bağlayacak
..

Devamını Oku
Hasan Tonga

Cesaretim yok sana bir alo demeye
Eskiden böylemiydim ya; uydururdum binbir bahane
Duramazdık birbirimizi görmeden bir gün bile
O güzel yüzünü görünce, sesini duyunca; sanki güneş doğardı içime

Şimdi cesaretim yok, sana bir alo demeye
İçimde bir korku var hep, ahizeyi yüzüme kapatırsın diye
..

Devamını Oku
Türker Işıklar

Bilir misin, nedir mutluluk? Aniden ve hiç sebep yokkenAyakların kesilivermesi yerden…İçin içine sığmazken,Ve umut dolmak yeniden…
Bilir misin, nedir umut? Yarınlara kara bulutlar dadanırken“Bırakma ellerimi sıkı tut! ”Yaşama sevincine ağıtlar adanırkenVe korku dolmak aniden!
Bilir misin, nedir korku? Zifiri karanlığa kurşun sıkarkenBir kurşunun karanlığa çarparakSekebilme ihtimalini hissedipVe endişe taşımak aniden!
Bilir misin nedir endişe? Bilinmezlikler ürperti verirkenApansız can takılı kalırken dişe! Sanki son nefesi savurmasıVe hiçliğe düşmek aniden!
Bilir misin nedir hiçliğin? Ayakların yerden kesilirkenUzay boşluğuna düşen gençliğin“Bağla yüreğimi yıldızlara”Ve sal sevdamı aniden!
Bilir misin nedir sevda? Ürkek kanatlar gökyüzünü okşarkenHer tarafı yamalı bir gedaTam sefil mutluluğa ağlarkenVe gülümsemesi aniden!
..

Devamını Oku
Cansu Özyücel

Aşk engel istemez hatta tanımaz engeli
Fırsat ister
En ufak fırsatını yakaladımı yapışır yakana
Bırakmaz kenetler seni...

Aşk korku tanımaz hatta korku ne bilmez
Cesaretlendirir bizi
..

Devamını Oku
Subaşı Ferhat

Umut ile korku arasındadır sevdan.
Bel bağlıyamam sana ne bugün ne de yarından.
Korku kaplıyor her yerimi kopuk zamanımdan.
Tünel ve uçurum kapısı, ürkütüyor sevdan her taraftan.

El açmıştım sana bir umut kapısında.
Yıkık ve virane bir gönül ayrılığın yasında.
..

Devamını Oku