Kördüğüm (ıı) Şiiri - Hüseyin Erdinc

Hüseyin Erdinc
191

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Kördüğüm (ıı)

KÖR DÜĞÜM (II)

Yürüdüğüm yolun taşları önce susar.
Sanki zaman, ayaklarımın altında ince bir kabuk olur da
en hafif adımda çatlayacakmış gibi titrer.
Karanlık, gövdesini usulca eğip
kulağına bir sır fısıldayan gölgelere dönüşür.
Ben konuşurum;
sesim, eski bir kuyunun derinliğine düşen
paslı bir madeni para gibi yankılanır.
Gece duyar.
Duydukça büyür,
büyüdükçe gözbebeklerinde
binlerce solmuş hatıranın külü savrulur.
Sonra gece konuşur;
rüzgârın yalnız omuzlarını okşayan
soğuk bir ağıt gibi.
Ben susarım.
Çünkü susmak, bazen insanın
kendi içine açtığı tek kapıdır.

Her adım,
karanlığın kalbinden damlayan
siyah bir damlayı sürükler peşinden.
Pişmanlık, toprağı çoktan kurumuş bir bağ gibi
çatlak çatlak yükselir içimde;
nereye baksam gözlerime
senin unutamadığım bir bakış düşer.
Ve sen gelirsin aklıma—
uykusu kaçmış bir yıldızın göğe bıraktığı iz gibi;
ne kaybolur ne tamamlanır,
hep bir sızıyla ışır.

Düştüğüm her uçurumun kıyısında
senin elini görür gibi olurum.
O el…
Sisle yoğrulmuş ince bir işaret,
gecenin eliyle çizdiği buğulu bir çizgi.
Gerçek mi, yoksa karanlığın bana oynadığı
kırılgan bir yanılsama mı bilmiyorum.
Ama o hayal,
içimin kıyısında unutulmuş
ateşi sönmemiş bir kor gibi duruyor hâlâ;
dokunsam yanacağım,
dokunmasam üşüyeceğim.

Gece uzadıkça
ben karanlığın diline çevriliyorum.
Bir lambanın kabuğuna sıkışmış
son solgun ışık gibiyim;
alev titrer, gölgem dökülür, ruhum
kendi yankısının üzerine kapanır.
Bir yanım “kal” der,
bir yanım “git”.
İki yelkeni aynı anda şişiren rüzgâr gibi
aynı anda iki tarafa savrulurum.
İnsan, bazen kendi iç fırtınasında
aynı limana iki kez sığınmaya çalışır da
ikisini de bulamaz.

Sen…
Sen, unuttuğum bir mevsimin
kurumuş yapraklarında hâlâ duran
çürümeye direnen bir izsin.
Bir gülün solarken bile sakladığı
kırmızının son cümlesi gibi.
Sen bende kalmış bir burukluk değil;
sen bende kalmış bir nefesin eksikliği,
bir dokunuşun küllenmiş sıcaklığısın.
Siluetin, zihnimin kıyılarına çizilmiş
suya batmayan bir gölge.

Bazı insanlar kalbimizde
çözülmekten korkan düğümler olur.
Dokununca titreyen,
çözmeye kalkınca kanatan.
Ve biz sonunda
düğüme değil,
o düğümün bıraktığı sızının devamına bağlanırız.
Sen benim düğümümsün.
Ben de o düğümün karanlık nabzında
atmayı unutan bir sesim.

Yollar uzuyor,
gölgeler uzuyor,
içimdeki suskunluk bir vadiye dönüşüyor.
Her adımda sen biraz daha görünür oluyorsun;
karşı tepeden bana bakan
bir sis yığını gibi.
Gittikçe belirsizleşeceğine
daha keskinleşen o gölge,
sanki ruhumun üzerine düşmüş
zamansız bir gece.

Belki de bazı yaralar
iyileşmemek için doğar.
Rüzgârın her döndüğünde
yeniden kanattığı
kurumaya direnen bir çizik gibi.
Kalbimde taşıdığım taşın
bıraktığı izin haritasını
kimse bilmez.
Gün içinde sessiz,
gecede fırtına gibi büyür.
Onu atsam eksilirim,
tutsam daha da ağırlaşırım.
İşte böyle bir ağırlığı
senin adında taşıyorum.

Sen yokken
ben kimim bilmiyorum.
Belki çatlak bir aynanın karşısında
kendi yansımayla konuşan bir gölge,
belki de bir nehir kıyısında
akışını dinleyen bir hiçlik.
Adın suskunluğumun merkezine
çivilenmiş bir nota gibi.
Sen sustukça
içimdeki bütün şarkılar yarım kalıyor.

Acı, bazen insanın
kendini hatırlama biçimidir.
Ben en çok
sende hatırlıyorum kendimi.
Sende kanıyor içim,
sende ışıyor karanlığım.
Kör bir düğümün içine
gizlenmiş bir sızı gibi
hep sende tamamlanıyor yarım kalan yanım.

Belki bir gün
sabahın ilk ışığı
gerçeği yüzüme çarpar:
“O el, sana hiç uzanmamıştı.”
Ben sadece uzanmasını istedim.
Belki uçurumun kenarında duran
hiç sen değildin;
ben görmeyi istediğim için
seni oraya koydum.
Karanlığın oyunu,
yoksunluğun beni kandırma biçimiydi bu.

Kör düğüm böyle atıldı işte:
Sen giderken
ben kendimi sana bağladım.
Sen sustukça
ben içimde çoğaldım.
Sen unuttukça
ben hatıraların ağırlığında
kendi içime battım.

Geceler çoğaldı,
rüzgâr kelimelerimi savurdu,
ay ışığı gölgeme bile uğramaktan vazgeçti.
Ama içimde bir şey,
bütün karanlığı yarıp kendine yer açtı:
Senin yokluğun değil,
benim seni bırakamayışım kesti nefesimi.

İnsan bazen en çok unuttuğunu sandığı yerde
en derin izleri taşır.
Ben sende kalan yarımlığımı taşıdım,
sen bende unuttuğun bir sesi.

Bunca yol, bunca gece, bunca sızı
tek bir merkeze bağlanmış:
Kendi elimle sıkıştırdığım,
çözmeyi bilmediğim,
koptuğunda içimi de paramparça edecek olan o derin bağ…

Ben ne senden geçebildim,
ne kendime varabildim…
çünkü en sonunda bütün yollarım,
bütün yaralarım,
bütün gecelerim
tek bir gerçeğe çıkıyor:

KÖRDÜĞÜM.
Hüseyin Erdinç

Hüseyin Erdinc
Kayıt Tarihi : 3.12.2025 19:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!