köprüde balık tutarak güne başlayan adamın iç fısıltılı, sıkıntılı bir günlük öyküsünü dinleyeceksiniz.
* * *
daha sonra bu paslı kovanın içi, haliç kokusu gibi, üç-beş istavrit ile dolsa
alıp başımı yürüdüğümde, günlük nafakama benzer bir tebessüm yüzümde
minare gölgesi ve çınarlarda dal gibi, kimsesizlik ve sessizlik olsa.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
rüzgarın yolculuklara savurması gerekirdi o adamı... o adam serüven akşamlarının bir karartı rengiydi...
sevgili Cevat Ceştepe, özgün anlatımınız ve temanız her çalışmanızda çeşit çeşit mozaikleri barındırıyor... hüzün, sevinç, aldanış, geçmiş, gelecek vb tüm kavramlar harflerinizin yanık türküsünde saklı... açık denizlere selam olsun...
Sevgili Çeştepe, 'köprüde balık tutarak güne başlayan adamın iç fısıltılı, sıkıntılı bir günlük öyküsü' gerçekten şiirsel bir 'öykü' olmuş.Ama buram buram şiir kokan,şiir duyguları estiren.Böyle okudum, böyle anladım ve yine sevdim.Selamlarla...
Enver Özçağlayan
özlemin harman olduğu değerli çalışmanızı tebrik ediyorum üstad. selamlarımla.
Köprüde geçen bu serüven okuyucuyu içine alıp sımsıkı kavrıyor...Duyguların doruğuna ulaştırıyor çizdiğiniz şiirsel resimle...Sizi şiirlerinizden dolayı kutlamak tebrik etmek zayıf kalıyor; bu doyumsuz ziyafeti anlatmakta...Bana yetersiz geliyor, ne diyeyim; iyiki varsınız ve yazıyorsunuz...Sevgiyle nice şiirlere, sağlıklı uzun bir ömürde daima yazmanız dileğiyle...
Kaleminiz daim olsun, harika bir eserdi. Tam puan + ant.
satırları okurken dolaştım birbir o İstanbul sokaklarını ....o kadar naif ince ve yalın anlattınız ki yaşar gibi hissetim kendimi..kutlarım
Öykümsü bir şiir ya da şiirin öykülenmesiydi.
İnceydi, derindi.
Derindi.
(…. ne kadarı yağmurdan yana ve ne kadarı gözyaşların, saydın mı)
NE KADARI..........HARİKAYDI. EFENDİM.
yırtsam gün kabuklarını orta yerinden, saklansa içine şehre ait bütün sesler
lodos da dahil ve martı çığlıkları, sabahın öncesinde ya da akşamın sonrası
yalnız senin sesin sevgilim, yalnız o kalsa benim için, bu da bana yeter,
bu da bana yeter.
(…. unutma, ne ilk aşkın kanatlı meleğidir ne de ayrılıkların azraili)
görsem seni yeniden o dar merdivenlerde, son veda öncesinin ağır hüznünde
bir intihar tablosu gözyaşımız ve kor tutmuş ayrılıkla yanarken avuçlarımız
görsem yeniden de hasret gibi çıldırmış kıvılcımlar, patlasa beynimde.
patlasa beynimde,
(…. her hücrem ve biz bir anıt gibi yer bulsak sevdadaki her resimde)
anka kuşları kanat açarken, hançere dönük gümüş kabzasında paslı kovanın
yüreğimde çaresizliğin cesareti, pervane olup saldırsam yıkmak için kuleyi
ağlasa ağzı bozuk üç-beş istavrit, çırpınarak üstünde ıslak kaldırımların.
ıslak kaldırımların,
(…. ne kadarı yağmurdan yana ve ne kadarı gözyaşların, saydın mı)
gene hazır ol çekilmiş bir ilan-ı aşk gecesi, resimde sen, arkada galata kulesi ben, yüzümü çıkmamış nafaka gibi örten, kirli sakallarımla hücreme dönerken
bu paslı kovanın içi, üç-beş istavriti, bugün de gene tanıyamadı canımın içi.
gene tanıyamadı.
Sayın Cevat Çeştepe,
Nefis bir şiirdi.
Güzel bir öyküydü.
Yüreğinize sağlık olsun üstadım.
Leman Subaşı
Nedendir bilmem... Ben, köprüdeki adamdan çok istavritlerin hazin öyküsünü dinledim. Şiiri okurken, istavritleri düşünmekten alamadım kendimi. Uçsuz bucaksız denizlerin özgürlüğünden, bir karışlık kovaya düşmenin ıstırabını duyumsadım.
Yüreğiniz susmasın...
Bu şiir ile ilgili 85 tane yorum bulunmakta