Şehir susmuş beni dinliyor
Günün derinindeyim adeta
Haykırmak istiyorum
Nafilee...!
Her köşe başında kalabalık
Işıkların hepsi kırmızı
Araçlar dizi dizi kuyrukta
Sözcükler ardı sıra
Boğazım düğümleniveriyor
Yutkunuyor da yutkunuyorum...
Sahteliklere boyanmış bir kent
Kalabalıklarla gürültülü
Maskeler kaplamış yüzleri
Bozuk para sesleri kulaklara işli
Ellerde kağıt kokusu...
Minik Zeynep annesinin ellerinde
Annesi önde, kolundan çekiştiriyor
Hadi, daha hızlı yürü dercesine
İkisinin adımları aynı değil ki!
Büyük kargaşaya yavrucak hazır değil...
Ak pak yüreği, çekilmek değil, sevilmeyi istiyor
Kimbilir, annesi ne düşüncelerde
Ne sıkıntılarla, ne karalarla hamile...
Asrın hastalığını yaşıyor
Yalnızlar sahilinin rıhtımında
Binecek, gidecek bir sal, bir kayık arıyor
Gidemese de, gidebilirim ümidiyle...
Belediye otobüsü salkım saçak
Her biri bir diğerine yabancı
Gözler camdan dışarıya dalgın
Günün telaşesi, çehrelere el yazısıyla yazılı
Kasım usta gıcırtılarla kepengi indiriyor
Yüzünde kırışıkları, günden yorgun
Asma kilidi, kaderine vurmuş
Tenha sokaklarda kepekli ekmeğini arıyor
Güneş ufuktan an be an devrilmede
Parlak sarıdan, kızıl elmaya dönüşüyor
Eylül akşamları bir başka hüzün, bir başka yalnız
Alabildiğine suskun, olabildiğine mahzun
Sıcak bir omzun yumuşağını hissediyorum
Hem dost, hem can, hem yakın
Yaslandığımda kollarıyla kucaklayan
Göğsüyle sarmalayan
Nefesi sımsıcak...
Koşa koşa gidiyorum şehrin batısına
Işıklar bir bir sarıya dönüyor
Geçit töreni başlamadan önce
Zıplayıp ulaşıyorum
Kayboluyorum kendimde
Kızıl elma avuçlarımda...
Kayıt Tarihi : 28.9.2004 17:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!