Üç sene önce idi tanışmamız o kırmızı küçük sandalla, kendince salınan, dalgalarla oynaşan, sahilde denize içini döken kadına delice bir ışıltıyla beni de gör diyen kırmızı sandal.
Güneşin parlaklığıyla ışıl ışıl yanan yandıkça dalgalarla salınıp bir o yana bir bu yana dönen sorularıma sorgulamalarıma dalgalarca ettiği dansla cevap veren yarenim.
İlk gördüğümde ufkumu kestiği için sinirlenip yer değiştirdiğim sonrasında odağıma yerleştirdiğim dost.
Güzelim Ayvalığın karşılaştığımız ilk yaz sezonu bitip dönme vakti gelince bir sonraki sezonda karşılaşmak ümidini taşıyarak garip bir hüzünle veda ettiğimde denizde hala nazlı nazlı salınıyordun sahibini hiç görmemiştim belki sabahın erken saatlerinde açılırdı seninle denize belki gecenin geçinde ben her gördüğümde ise aynı yerde.
İkinci sene sezon başlamadan dünyada ve ülkede pandemi belası baş göstermişti hiçbir şeyi öngöremez halde hayatlarımız değişime uğruyordu iş hayatım sonlanmış eşim emekli olmuş İstanbulda ev hepsi başlamıştı sokağa çıkma yasakları cezalar korkular çocuklarına dahi hasret kaldığın dönem tv ve internet başında zaman öldürmeler sinir sistemi çöküşleri mutsuzluk umutsuzluk zamanları tam da o zamanda tekrar kapanırız gidelim düşüncesiyle sezonu beklemeden 20 Kasım 2020 de Ayvalığa dönüş hem de ne dönüş iliklerine işleyen nemli bir soğuk kocaman yazlık evde bizi bekleyen sadece ayaklı bir elektrik sobası biz ne yaptık düşüncesinden uzak hayalin peşinde pişmanlık yaşamadan lakin ne yaşayacağımızı da öngöremeden.
Hayatın kırılma noktalarından biriydi belki belki de son bir şans onlarca yıldır yaşanamayanlara.
Ayvalık eşimin hayali benim se güneş ve denizle birleştirdiğim tatil beldesi, Sakin ve dinginliğini hiç görmemiştim o yüzdendir ki bana tüm hünerlerini sundu bu efsunlu yer.
İlkönce soba alındı, yıllar sonra soba nasıl kurulur bacası nerede odun kömür nereden bulacağız karmaşasında kavrulurken sihirli bir el değmişçesine önce komşularımız sonra esnafın yönlendirmeleriyle ısınma sorununu çözümledik artık çıtır çıtır yanan bir sobamız ile önce yüreğimiz sonra evimiz ısındı çayımız demlendi kestaneler kebap oldu pandemi yüzünden bizim gibi kalan komşularımızla sohbetler ballandı balkonlar kahkahayla şenlendi hatta kim güneşi görüp balkona masa attıysa diğerini aradı biz çıktık çıkın balkona diyerek karşılıklı kahveler içildi, şarkılar dinlendi çiçek dikme yarışına girildi çiçeklerde bir delirdi ki biz üç yakın komşu balkonları gelen geçene güzellik sundu şakalar yapıldı kahkahalar dağıldı etrafa.
Katlanır sandalyelerimiz arabanın bagajında, çayımız termosta hava ne güzel haydi kışkırtmasıyla o koy senin bu sahil benim gezmeler, Ayvalığın büyülü dar sokaklarında o güzelim taş evlerinin önünden arnavut kaldırımlarında düşmeden yürürken kulaklarımda önüne bak düşme aman ha deyişine gülmem haklıydın da yukarılara bakmaktan bastığım yeri görmezdim ki buna rağmen sen kendine bak deyip de hemen arkasından diz üstü kapaklandığımda telaşla endişeyle koluma girişini hatırlıyorum gülmemiştin ben olsam kahkaha atmaktan seni kaldıramazdım.
Grubun en genciydik, hele de gençliğimizin geçtiğini düşündüğümüz dönemde, ahh biz de gençken sizin gibi herşeyi beraber yapardık, vayy yakışıklı bugün nereye gidiyorsunuz, gezin gezin tam zamanınız ikinci balayı takılmalarıyla gülüşmeler, komşumun balkon masasına güller koyup kahve içtiğini gören diğer komşumun oo nikah mı tazeliyorsunuz size şarkı gönderiyorum diyerek telefondan nikah masasını açması bizim gülmekten kırılmamız. Yazarken dahi dudağımın köşesinde kımıldanan bir yaprak misali o anlar şimdi.
Hayat ne garipti neler yaşadığını biliyordun, ne yaşayacağını ise hiç…
Ruhun bu dinginlik içinde nasıl kendini sarmaladığını sorgularının yaprak sürtünmeleri rüzgar sesi ve kuş cıvıltılarında dışsal seslere dönüşerek cevap bulduğu kelebeklerin ve türlü çeşit küçük mahlukatın etrafında sana zarar vermeksizin ulvi bir senkronizasyon yarattığı ve en önemlisi de bunu fark ettiğin inziva dönemi başlamıştı. Garip bir huzur yanında adlandıramadığın bir tedirginlikle kendini arama yolculuğu denemesiydi belki de.
Öte yanda
Mutlu huzurlu lakin özleme yenik olmak, en sevdiklerim çocuklarım kardeşlerim arkadaşlarım uzaktaydı ben gitmeyi bilmezdim beklerdim oysa şimdi ben gitmiştim canımın yarısı onlarda yarısı burada ah bu bölünmüşlük hissi.
İşte yine öyle günlerden birinde özlemin ağırlaştığı biraz rahatlamak için denize iç dökmeye gitmek ve Sarımsaklı’nın yağmur ve rüzgarla sertleşmiş kumlarına çekilmiş ıssızlıkta bir başına varlık gösteren küçük kırmızı sandalı görmek. Bir dosta rastlamak gibiydi.
Çok uzun zamandır hissetmediğim o çocuksu sevinçle merhaba dedim, rüzgarın savurduğu kumlar minik öbekler halinde gövdesine yapışmıştı, biraz yosun biraz kuru çam iğneleri, denizde o nazlı salınmalarından uzak bir kısmı kuma gömülmüş öyle bir başınalıkta özgürce arzı endam ediyordu,
Geldim dedim göz görebildiğin kadar deniz ve devasa sahilde bir sen bir ben başka yok içimdeki bunalmışlık hissini anlayacak anlatacak bir tek sen varsın beni dinler misin, o anda rüzgarın etkisiydi muhtemel hafifçe sallandı kırmızı sandal, kahkahalarla gülmeye başladım gören olsaydı aklı evvel damgası yemiştim, bunalmışlık hissi dedim ya aşırı yoğunluktan olduğu gibi fazla huzur da bunaltırmış insanı, gitmek isteyip de gidememek görmek isteyip görememek ağlama isteği getirirmiş beraberinde,
İşte o küçük kırmızı sandal gözyaşlarımın şahididir.
Lakin uzun beraberliklerde rutine indirgenen ve farkında olmadan yaşamaya başlanan ancak kaybettiğinde ne kadar değerli olduğunu anladığın yaşam kesitleri, yoksunluğun içinde tekrar anlam bulmaya başlamıştı, dünya telaşesini basite indirgemiş günün getirdiğini yaşamayı öğrenen iki acemi çaylak baş başa kalmıştık, öyle uzun yıllara, telaşlara, delice koştursak ta yetişemediğimiz zamana inat yavaş bir döngüye alışmaya çalışarak birbirimize yaslandık iki sade kahvenin zenginliğinde Ayvalık sokaklarında ruhumuzu bulduk, yeniden yeşerttik çocuklarımızın geleceğine dair umutları, bazen durmaksızın konuşup bazen de saatlerce sustuk, dinginleştik durulduk.
Yaşananların kırgınlıkların zamana yenilmenin heyecanları yitirdiğini zannederek rutine alışmanın telafisi belki de hayatın teşekkür etmek için gösterdiği ve yaşattığı bu yol bu macera tesellime bir basamak, keşkelerimin iyiki lere dönüşmesine fırsattı.
Her günkü yürüyüşlerimin dinlenme molası küçük kırmızı sandal ile buluşma zamanıydı artık, konuşmalarım monologdan ziyade rüzgar güvercinler ve dalga sesleri ile diyaloğa dönüşmeye başlamıştı, huzurluyum diyordum bir güvercin geçiyordu başımın üzerinden, mutluyum diyordum rüzgar öpüyordu saçlarımdan böylelikle kış geçti bahar geçti kırmızı sandalın denizle buluştuğu yaz geçti.
Aradan çok değil bir sene geçmişti aslında, İstanbul’a o uzun senenin ardından yaşanacaklardan habersiz evimizin hayatımızın özlemiyle dönüş kararı verdiğimizde kısa bir mola demiştik birkaç ay o yoğunluğa dayanır sonra yine kaçarız Ayvalığımıza, böyle anlattım denize rüzgara geleceğiz bekleyin kalbimdesiniz diyerek, tek kırmızı sandal yoktu kumsalda dinlendiği takozlar yerli yerinde, kumda sürüklenme izleri ise tazeydi tüm sahili dolaştım hüzünle bekledim gelmedi, geldiğimde dedim umarım ucu açıktı bu sözlerin ardında gitme sakın dı burada ol lütfen burukluğu. Cebime birkaç deniz kabuğu iki de taş koydum özledikçe koklamak için ve yokluğunda veda ettim bulmak dönünce görmek ümidiyle.
Nasıl da özlemiştik evimizi sokağımızı, İkimiz ayrı ayrı daldık özgürlük alanlarımıza dostlarımıza arkadaşlarımıza geçen bir senenin ayrılığını kapatırcasına söyleyecek sözümüz çoğalmış kahkahalarımız artmış Ayvalıktaki evimizde geçirdiğimiz yılın anıları başköşeye yerleşmişti. Hadi bahar gelsin demeye başlamıştık herkesi davet ederek terasta rakı balık Cundada kahve çamlıkta kahvaltı sözü vererek.
Baharda gelmişti ufaktan ufaktan valizler ortaya çıkmış eksikler giderilmiş yolculuk telaşı hissedilmeye başlanmıştı o meşum güne kadar.
Bayramı çocuklarımızla geçirip son doktor kontrollerini de yapıp hesapta olmayan bir şey yoksa yola koyulmaktı düşüncemiz taaki 18 Nisan saat 14 e kadar.
Ne güzel ne keyifli bir kahvaltı etmiştik oysa sohbet muhabbet bir ara omuzlarımı ovsana biraz ağrıyor sonra midemde gaz var dedin çocuklar geldi doktor lafına sinirlendin terlemeye başladın zorla ambulans çağırdığımızda söylendin kontrol amaçlı ambulansa kendin yürüyerek bindin hastaneye gittiğimizde iyiyim merak etme dedin acilin kapısından girdin bir saat sonra doktor dışarı çıkıp müdahale odasının kapısında kalbinin durduğunu döndüremediklerini söylediğinde dünya nasıl dururmuş kainat nasıl susarmış acı nasıl dilsiz edermiş insanı öğrendim acilin kapısından girdiğinde dönüp bakışını nakşettim beynime. Sorular cevapsız biz sensiz kaldık. Öyle eksik öyle şaşkın öyle yarım.
En uygun kelime bu galiba evet yarım kaldık hayaller umutlar planlar hepsi yarım kaldı. Tamamlanan senin hayatındı
Zor çok zor bir sene geçti üzerinden kırmızı sandala anlatamadım, gitmişti, yoktu, gelmedi. İçim buruk içim ezik denize anlattım, dalgalara ağladım, uyudum uyandım uyudum sustum boğazımda koca bir yumru inmedi indiremedim uzunca bir süre, kabulleniş eşiğini atlamak kolay değildi lakin her şeyin bir sonu vardı bilmeliydik şimdi anlama vakti.
Artık bana düşen zor zamanların ardından sana paylaştığımız 35 yıl için teşekkür etmek her ne yaşandıysa sevgiyle anmak
O küçük kırmızı sandal gibi bir başına bütünün içinde farkındalıkla yol almak.
İşte tam da bu nedenle küçük kırmızı sandal gibi Ayvalığa veda etmek gerek bir devri kapatmak gibi biraz sancılı da olsa yürümek hayatın akışında adımlar ve nefes nereye yetiyorsa.
Hoş gel bundan sonraki hayatım, çocuklarımla sevdiklerimle ve kendimle barışık adımlayalım kol kola.
Başlangıç 2022
Bitiş 2023
Kayıt Tarihi : 30.7.2023 23:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Oysa başlamak hep törensel,
Hep bir telaş, heyecan...Ve sonrası rutin...
Yıllar,
Yollar,
Rastlantılar,
Kırmızı Sandal...
35 yılı bir bavula koyup, yeni bir yolculuğa başlama
Anıların hüzünle harmanlanmasını seyretme, bitişi kabullenme ve "kalanı imbikten geçire geçire" yeniden hayata dönme kararı...
Hayatın bu kadar engebeli, zor ve acımasız olduğunu bilse insan, yine cesaret eder miydi acaba, dalmayı içine?
Kuşkulu...
Devam edin Nuray Hanım,
Yeniden yaşamaktır, yazmak...
Tebrikler...
TÜM YORUMLAR (1)