Anı defterimin sayfalarını karıştırıyorum.Mazinin unutulmaz günlerinden birine dalıp gidiyor bakışlarım.Ve kapı aralığından başını uzatmış gülümsüyor bana,utangaç çocukluğum.
Ağzından çıkan her kelime saçlarımı okşar gibiydi. Bağrına basan sözlerle, hüzün haritalarını yok edip mutluluk atlasının içine çekiyordu ruhumu.Pırlanta gibi kalbi,taşı sıkıp suyunu çıkaran bileği vardı.Yetime,öksüze uzanan fedakarlığın yüzde birini kendine yapıyor muydu acaba? Gönüllerde ki sultan, dualarda ki aminde onun içindi.Geceye fenerdi gözlerinin fosforu.Karanlıkları yırtar korkunun anasını ağlatırdı.Babamın gözlerinin rengi maviydi.Hangi tonu bilmem ama mavi mavi baktıkça huzur denizinin derinliklerinde kaybolurduk.El değmemiş mercanlardan keşfedilmemiş incilerin doğumuna şahit olur,vurgununa doyamazdık yakamozun.Tılsımıyla sonsuz güven içinde karşılardık şafağı,yarını ve yarından sonraki uçurtmaları…
İsteklerimize hayır diyememişken,gerçekleştiremedi de babam.Belki ezikliğini çekmiştir,söz verip de yapamadıklarının.Hatırlıyorum da rüyalarımı süsleyen o çok istediğim bisikleti sınıfımı geçtiğimde karne hediyesi olarak alacaktı.Ama ‘‘kırmızı kar yağınca’’diyordu.Tavuklar tüyünü dökünce de ver elini İstanbul.Hep beraber ablamın yanına götürecek ti bizi.Hiç kırmızı kar olur muydu? Tavuklar tüyünü ne zaman,hangi mevsim dökerdi? ..Çocuk aklı işte,umutlanırdık.Ne çabuk da dalardık hayal denizine.Şimdi hasret gemisinin güvertesindeyim.Dalgalar dokundukça duygularıma hatırlıyorum.Meğer çocukluğum talih kuşunun kanatları arasındayken zamansız uçup gitmiş alışık olmadığı iklimlerin çatısız yuvasına.
Güzellikler varsa bu sofrada,tatları senden kalma.Ruhumun soluduğu mutluluğun tarifi yok,adı mı sevda.Özlemin her geçen gün arttıkça yüreğim yüreğine bir kez daha düğümleniyor.İsyan etmeyi bilmeyen dilim bombalıyor dağları.Firar etmek istiyorum,gurbetin aşılmaz duvarlarından.Varsın yakalasın bizi çile,göz yaşı bekçileri,razıyım.Sudan sebeplerle arasınlar üzerimi.Bulsalar da,onlar anlamaz ki senden bana kalan mirasın değerini.Yeter ki ecel kirpiğine dokunmadan son kez görüp ellerinden öpeyim.
Olsun baba… Sen yine de görme yüreğimin damarlarından akan tazyikli kanı.Dön öteye! ..Şayet bastırırsan yaramın üzerine o en güzel sözleri,kalmaz bende sızı.Yarınlarımız için,biraz daha dikkat edersen sağlığına asla kanamaz bu yara.
Hep yanımda ol,gurbet girmesin aramıza ve konuş benimle baba.Sen konuştukça ben susarım,bıçak açmaz ağzımı.Bil ki suskunluğum çiziyor ömrümün bozkırlarına sevinç çiçeklerinden kalma renkleriyle gökkuşağı resmini.
Şimdi zirvesindeyim yaşanmamışlıkların.Bisikletimde oldu, son model arabam da.Ama bir simidi ikiye böldüğümüz günlerin tadını bulamadım hiçbirinde.Meğer babam,çocukluğuma içirmiş de en tatlı balı,şerbeti kırıntı paylarıyla katık etmişim bu günlere…
Hadi, söz ver yine ‘‘çıkmaz ayın son Çarşamba sına’’
Yeter ki, içimde bir ümit kalsın vuslata dair.
Kayıt Tarihi : 6.2.2009 02:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Öğütlerin her zaman yönümü gösteren pusulam,sen baştacımsın BABA! ..
HER YAZINIZDA YAŞANMIŞLIK VAR
Şiirsel bir anlatımdı. Keyifle okudum.
Tam Puan + Ant.
Selam ve sevgilerimle sevgili üstadımı aşağıdaki şiirimle sayfama davet ediyorum:
Na- Fi
Yangınlara düştüm, yaşıyor muyum?
Bu beden benim mi, taşıyor muyum?
Mecnunum çöllerde, koşuyor muyum?
İki 'yok', yanyana, Nafi'yim NA - Fİ! ...
Hiç olmaz sabahım, gecelerdeyim,
Sözcükler eridi, hecelerdeyim,
Türküde, şarkıda, nicelerdeyim,
İki 'yok', yanyana, Nafi'yim, NA - Fİ! ...
Küçücük kalbimde, fırtınalar var,
Evren geniş amma, gökkubbe çok dar,
Bilirim doğumdan, ölüme kadar,
İki 'yok' yanyana, Nafi'yim NA - Fİ! ...
Biri yok, diğeri, ezelden kayıp,
Geleceğin yola, bir can adayıp,
Acımı, acımla yakıp, dağlayıp,
İki 'yok', yanyana, Nafi'yim NA - Fİ! ...
Nafi Çelik
TÜM YORUMLAR (2)