Lafta sınıfsız bir toplumuz. Kocaman kocaman kelimelere söylerler bunu. Ama icraata geldiler mi, yukardan aşağıya sırıtır sınıflı halimiz. Çalışanlar yani köleler ve asalaklar beyler… Orta çağdan beri bu böyle. İtiraz oldu mu, grevle direnişle zorladın mı, biraz cilalayıp, yeni bir şekil verip yine dayatırlar köleliği… Kölelerin çoğunluğu bile bunu sıradan bir olay gibi karşılıyor. Alışılmış yüzyıllardır. Kölelik genlerimize işlemiş… Asalaklar yani beyler, anasından doğar doğmaz denizlerde filo sahibi olur, ama çalışan milyonlar var ki ekmek sahibi olamaz ama o asalakları başına taç eder. Onlardan zulüm gördükçe onlara tapar. Bütün bunlar önemsemediğimiz şeylerin, ‘’amaaaaan’’ diye önemsemediğimiz şeylerin altından çıkıyor. Her gün bindiğimiz belediye otobüslerine bakın. Çoğunun giriş kapısının üstünde oturan 34, ayakta 66 kişi gösterir. Neden 66 kişi ayakta da 34 kişi oturacak? 66 kişinin oturma hakkı niye yok. Kimse sorgulamaz. Vergilerin % 1-2 oranlarında artırılarak %20-25 çıktığı gibi bu haksızlıklar, yüzde 60 lara kadar ilerler. Devletin yükü üçte ikinin sırtındadır. Üçte bir rahattır. Onların tüketimleri hep ucuzdur. Vergileri yok derecesinde azdır. Gelirleri yüksektir. Haklarını arayan cezalandırılır. Cezalandırılanlar aslında tüm toplumu korkutup sindirmek için seçilen kurbanlaradır. Ama hepimiz için cezalandırılan bu insanlara bizim desteğimiz yok gibidir. Bu destekten kaçınmak için, suçlayanların yalanlarına sarılır kendimizi vicdanen rahatlatmaya çalışırız. Suçlularla aynı safta yerimizi alıveririz. Bu gün 266 gündür açlık grevinde tutuklanıp cezaevine atılan iki arkadaşımız, bırakılmak zorunda kalınmıştır. Ama işlerine iade edilmemiştir. Niye? Suçsuz insanlara bu kadar sure yapılan bu işkence niye? Onlar gibi binlerce kamu görevlisi görevlerinden niye alındı? Bu haksızlıkları reva görenlerin kendi çocukları asker kaçağı ve ayrıca hepsi hiç çalışmadan şu ve bu şekilde dünya zenginleri arasına girdiler. Neden bunlara tepki vermiyoruz. İstisnalar kaideyi bozmaz. Azınlık bir grubun tepkisi yetmiyor. Yüzde 66 nerede? Ezenler ve ezilenler arasındaki bu uçuruma razı mıyız? Keyfilikte iş o noktaya geldi ki, ana muhalefet partisine bile en galiz hakaretler yapılıyor, yine kimseden ses çıkmıyor. Hadi HDP için bazı çekinceleriniz vardı sustunuz, ya şimdi?
Bütün bunlar. Güçlü oldukları için ki, o gücü yönetenlere verenler de biziz, sesimizi çıkarmıyoruz, gelenek ve göreneklere göre, küçükler büyüklere yer verir diye, küçüklerin, gençlerin gözlerine bakmaya alışmışız, hatta yer ver diye kolundan tutup kaldıranlarımız bile var, ama belediye yönetimlerinden yol isteyememişiz, otobüs isteyememişiz. Şimdi de gençler yer vermiyor diye şikayetleniyorlar… Sizler zamanında mücadele etmesini bilseydiniz, seçtiklerinizden hesap sormayı bilseydiniz, bu duruma düşülmezdi, genç yaşlı herkes rahat ederdi. O mücadele alışkanlığı ile vergiler de bu kadar ağırlaşmaz, ücretler bu kadar düşmez, çalışanlara bu kadar keyfi davranışlar yapılmazdı. Haaa ‘’gençler haklı mı?’’ diyeceksiniz, bu gidişle ilerde yaşlanınca onlar da gençlerin gözüne bakacak ama onlar da ayakta işkence çekecek. En akıllılarımız böyle durumlarda hemen ‘’Herkes layık olduğu gibi yaşar!’’ der, yine boyun eğer. Ama layık olmayanlar yok mu? Vergilerimizi ödüyoruz. İşimizde eşek gibi de çalışıyoruz. Onlara bürokratik işleri takip etmeleri için seçimle görev veriyoruz. Bu görevi verirken bizim bu jestimizi istismar edin de ağzımıza …çın mı diyoruz? Anamızı ..kin mi diyoruz. Öyleyse, en iyi yönetici, M. Cengiz… Neden sesimiz çıkmıyor. Onlar mı haklı?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kurunun yanında yaş da yanıyor....
Baştan sona haklı-baştan sonra altına imza atabileceğim bir yazı...
Kaleminize sağlık.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta