Kevser Kılınç Şiirleri - Şair Kevser Kılınç

0

TAKİPÇİ

Kevser Kılınç

İçim eylül,
Pafta pafta bulutlar
Yaprak yaprak seriyorlar
İçerime
Ruhumun gökkubbesinden, hüznü
Dilimde alengirli bir türkü

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Kızıl tüğlü devenin süvarisinde kaldı gönlüm,
Suk-u ukaz’a bıraktığı nidalar yankılanırken Hira’da
Şakk-ı sadr’dan kalma ince uzun bir şakuli misali
Çölün buz tutan ayazında, yandıkça söndüm.

Aklı akılla mat etmeye çalışırken bir zamanlar,

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Saklıydı yaralar kurşun izinde,
Yamalı gömlekli, dişleri eksik insanlar
Feryat ederlerdi bombalanmış bir binanın,
Rutubetli duvarları içinde...

Hüzünler vardı kurşun izinde,

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Müsrifim ben, çok israf ederim yalnızlığı. Görünen ile görünmeyenin arasındaki farkı bellediğimden beri, deniz ile gök arasındaki ufuk çizgisini fark ettiğim günden beri. Atıldığım kuyulardan, düştüğüm çukurlardan çıkamadığımdan belki…
Nereye dönsem yüzümü hep bir yerlerde bir şeyler eksikmiş gibi, yokmuşum gibi, yokmuşsun gibi, yok bile yokmuş gibi… Ne var ki alıp başımı çekip gitsem de dolambaçlı patikalara; şaşarım. Çünkü ben öylesine müsrifim ki kestirmeden gitmekten bile korkarım. Ay çıkıp da dolu dolu saçsa ışığını, elimdeki tüm kandilleri yakarım. Tütsülere salık verir, mumları renk renkçakmaklayıp sıralarım. Ben, ne zaman görsem güneşi tepemde, evime kapanır, tüm perdeleri çekip isli duvarlara bakarım. Güneş orada öylece nazenin bir heykel gibi poz verse de, ben içeride kendi karanlığımdan medet umarım. Haldir, derim.Geldi. Geçmese de olur. İyiyim, derim. Başladı,bitmese de olur. Ben, derim ve beni yazarım sayfalarca, beni yazarım tüm enaniyetimle durmazcasına. Çünkü ben en çok beni israf etmeyi seven bir müsrifim.
Yarını düşünmem çünkü ben yoksam yoktur yarın. Ve yarın varsa ben yokum…
Hatırladım. Gelmişti. Bir güvercin ağzında tek yaprak zeytin dalıyla… Gelmişti, onlarca mil öteden Nuh, önce gemisi sona tufanıyla. Öylesine bir hüzün vardı ki, işlemişti iliklerine, kapkara bir sürme gibi çekilmişti gözlerine.. Yurtsuzluktan değil, toprağı avuçlayamadığından ya da gök ile yer arasına sıkıştığından da değil, bıraktığından kendisinin sevip de Rabbinin sevmediklerini. Evet, Nuh da müsrifti çok israf etmişti hüznü…
Vardı. Bir zamanlar pişmanlığı israf eden bir peygamber… Dardı, Ninova ona, gök kubbenin altında dardı. Yunus bırakmıştı, terk etmişti, bunalmıştı, tükenmişti. Bu kadarı ona yeterdi. Kaçmakla biter sanmıştı, yanılmıştı. İnsan kaderinden, kaderi insandan kaçamazdı. Bir balığın karnında onun kalp ritimlerinin akışında ezgili bir tövbeye daldı. Rab duydu. Rab her zaman her şeyi duyardı. Rab affetti. Halk tövbe etti. İşte huzur buydu, Bir peygamber vardı müsrifti, çünkü pişmanlığı israf etmişti. O da Yunustu.
Şimdi ben! Müsrifliği bile israf etmişken, kınamıyorum kendimi. Dereleri geçip okyanuslarda boğulmuş gibi; sen, oku! Kendini kitap yapmışta okuyormuş gibi. Anla,‘’anlayamazsın’’ dediklerini, anladıklarından daha fazla. Bil! Çünkü bilmedikçe bildirecekler haddini. Bileceğim bende sen gibi ve anlayacağım. Sonra anlamayı bile israf edeceğim belli ki. Müsrifim hakeza.

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Bitmeyecek bir sonbaharın ilkini,
Dinmeyecek bir sızının merhemini,
Açmayacak bir lalenin rengini
Bekledim!

İçinde kuş olmayan bir kafesi,

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Penceremden içre gün ışığı
Süzülür aheste aheste.
Gönlümde bir kuyu kırığı,
Akar durur kendi içine.

Gök mavisi, toprak kahvesi,

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Avuçlarım İbrahim’in ateşiyle tutuştu,
Yetmedi bir serçenin, bir Afgan çocuğun ve bir taşın
Gözyaşları onu söndürmeye.
Sokaklar yenik düştü paydos devrimine,
Ve erler boşaltıldı kışlalardan.
Birkaç silah ve üç beş sahipsiz postal kaldı

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Gözlerinin dört tarafı aşk ile çevrili,
Gülüşün çember olup belime dolanıyor.
Zaten gülüşünü gördüğümden beri
Vakvak ağaçlarından topluyorum kendimi.
Ben ki kal-u beladan beri mücrimim
Sen nehirlerde damıtılmış, arınmış su..

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Karanlıkta bir meşale olsan dahi bakmam sana,
Çölde su kuyum olsan, kutupta ateşim olsan,
Yine de şöyle bir yüzümü çevirmem sana.

Toprak olsam, çatlasam, yarılsam
Susuzluktan!

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Akislenmiş bir sesin yankısında buldum kendimi. Nakaratlarla düşen ve damlayan suyun sesine iştirak etti ruhum. Bir kovuktan içre fışkıran bir nebze ışıkta şimdi, Eyüp misali 7 yıl çile doldurdum. Derin derin indiğim bir kuyunun, göremedim kafamı kaldırdığımda sonunu. Yusuf değildim ki öylece bir tacirin beni kurtarmasını bekleyeyim, ben ki titrek bir ışığa hasretken güneşi buldum! En çok leyle yakıştırdım ben şebiyeldayı, bilakis tarumardı o vakit gönlüm. Kulaklarım işitince uzaklardan hoş bir sadayı, Leyla’nın ayak sesleri sandım!
Nefti bir gecenin cerh eden ayazında, şahit oldum asıl fırtınanın içte koptuğuna. Bir avuçşimşek ve bir tas suya, söyleyeceklerim vardı, hatırladım!
Bir serareydi bedenim o zamanlar. Dikmeye çalışırken ruhumdaki söküğü, kapanmayacak bu yara, ellerim titreyince farkına vardım. Elimdeki çuvaldızı, Karun’un yakut sandığına sakladım! Sonra oturup bir divanda, bekledim gaiplerden gelecek bir adamı. Asam gelip de uzatınca kemiksiz parmağını, o an imdadıma yetişti sandım. Aralayıp da göz kapaklarımı isli duvara bakınca, hepsi bir rüyaymış, uyandım! Asırlık sükûtunu bozup da konuşunca gölgem ve kan ter içinde saçlarını yolarken, gölgemin çığlıklarına kulaklarımı tıkadım; sonra onu bir patikada kalleşçe vurup yolun ortasına bıraktım, evet pişmanım! Ruhsuz, gölgesiz ve kalpsiz bir insan gibi, davrandım yıllar yılı, biliyorum ki ne yaşadıysa yaşattım. Ve ben en çok kendime yenildim, aslında kendimi yenen bendim. Çok sonra anladım!

Devamını Oku