Keşişenin Hikayesi Şiiri - Orhan Asan

Orhan Asan
9

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Keşişenin Hikayesi

Durgun sular
İzbe sunaklar
Kara bağlar

Bir varmış bir yokmuş
hîn-i hâcette
dehri mürekkepte
mezkur bir şey değilken
Ey ulu insan!
Yoktur tâkatin
Dermânın dağlar.
Yağmur şırıl şırıl akarken
Dağların etekleri budanır
Kör olur anneler ve babalar dara çekilir.
Köre matem, boyunduruğa yük haramdır.

Bir rüyadasın sen,
Ağlamak ve gülmek başının tacı.
Krallar, sultanlar ve rey almış malumatlar.
Perşembe gecesi
Saçaklarından aşağı su boşalırken
Annenden dile gelir
Babandan dili kesilesiye
Komadı yâr omuzda baş, gözde yaş.
Pervaneyim pervane
Gel götür beni o yâre…

Her şey bu kadar lirik ve didaktik değildi elbet
Demediler mi?
Kız başına nedir bu ettiğin!
Altı gün sürdü gözünü açman
Yedi yıl dilendin
Saçlarını belik belik omuzlarına bıraktılar
Renk renk yazmalar
Türlü türlü oyalar
Biçim biçim kıldılar.
Başına al yazmayı düşürme diye sardılar.
Badem gözlerin, karakaşların ve kına düşmüş saçların vardı.
Daha şairler peydah olmamış
Türküler dile gelmemiş
Sevdanın mahiyeti anlaşılmamış.
Gel zaman, git zaman
Var ki zaman
Demişler:
Bu kızın hali ne ola…
Emdiği süt helal,
Giydiği esvaba toz değmemiş, söz bilenmemiş.
Ne konuşur, ne bakışır, ne gülüşür.
İblis musallat olmaya!
Havva’dan buyana
Adem’den öteye
Daha büyük düşkün varmı ki?
Düşmüş ola!
Neye düşmüş, kime düşmüş, nasıl düşmüş?
Hangi düş
Hangi düşüş
Karalar bağlanmış
Dualar edilmiş
adaklar verilmiş.

Burada artık sen
Ağacın dalında ki elma kadar kırmızı ve tazesin
Kırmızı çünkü
Kan artık akmıştır ve elekte elenecek bir şey kalmamıştır.
Tazesin çünkü
Erkinmiş
lakin daha erememişsin.
Ne küçüksün ne büyük
Sert kayalıkların eteklerinde saklı bir maden gibisin.
Maden!
Ki madem böylesin
Artık konuş
Susacağın vakitlerde gelecektir
Ama bugün o gün değil.
Annenin duası
Babanın kursağısın.
Yalın ayak yürüyorsun
Gün ortası vakitlerde
Sana yediveren gül diyorlar
Baharın müjdecisi.
Artık hamur mayalar
Oklava tutar
Ter döker
Ekmek pişirirsin.
Annen der yaparsın
Baban der susarsın.

Buraların yazı kışı birdir derler
Sana bir rüzgâr değer
Ve sen anlarsın
Artık neye adandım biliyorum
Adım ne biliyorum.
Şehrin ortasında iffetle yürüyorsun.
Affet!
Bunlar dili tutulasıya bilginler kızım
Onların iffet dediğine biz affet deriz
Bizim iffet dediğimize onlar affet der.
Affa muktedir olmak!
“Kimin haddine imiş” dedi annesi
Kızgın ve dişi bilenmiş bir şekilde
“Kimin haddine sana göz koymak”
“Seni dile düşürmek!”
Ey muzdaripler
Ey muarızlar
Ey solan yaprağın ağlayan eşiği
Yazık değil mi gül gibi taze kıza
latîfe yollu kullanılan bir söz
incin
incitin
incitsinler
şimdilik.

Bir gün
Yorgun argın
Düşe kalka
Annesinin bıraktığı öğüt ile düştü yollara
Doğduğu vakit sorgulanmıştı bu
Düş ve düşmek!
İblis musallat olmasın diye
Dayısının okuyup üflediği bir muska vardı üzerinde,
Dayısı nefesi kuvvetli olanlardandı
Bir iç çekti mi
İçi dışı bir olur insanın.
Herkesin arkandan bakıp
“Ne yapacak bu kız”
“Neye muttasıl”
“Kız başına çekip gider”
“Bu ne biçim bir iştir”
Dediği vakitlerde
Yürüdü, yürüdü, yürüdü
Bozkırın yürük atlarını gördü.

Kanlı ayazın çepeçevre kuşattığı bir dağa sığındı
Ateşi yoktu
onu kor gibi yüreğinde taşımak zaten maharet isterdi
bu keskin ayazın
dili damağa vurduğu vakitlerde
kurudu dudakları
elleri nasır tuttu
nasırlı elleri
ah ellerin
şimdi ne olacaktı.
Göğün yüzü kararmıştı
Kara gecenin içinde saklı bir hülya
Yıldızı olmayanın yoluna rehber olmazdı
Gök gürüldedi
Kurtlar uludu
Issız gecenin ışığı çaktı tepelere
Taneleri çarptıkça kıvılcımlanan sıcak kor
Alev aldı ellerinde.

Kendi adının
Adağının bir sonu vardı.
Bir anlam
Derin ve kurak arazilerde.
Toynak seslerinin yolunu gözlüyordu
Atların yelelerini sallayarak koştukları yöne doğru gidiyordu.
Yön önüne aldığındı,
Öncü hakikatin adıydı.
Bu kulağına fısıldanmış bir anne öğüdüdür.
Kerpiçten yapılmış
Nasırlı ellerle karılmış bir konut
Od yanmış, oda kurulmuş
Yün yatak serilmiş.
Ayaklarına kara sular inmişti
İyi etmeye topraktan bir ev yeterdi
Telaşla bir köşeye kondu adı
Adağı hazırdı.
Gidecek bir yeri yoktu artık
Onu tahkim edecek sırları bozuldu
Dili tutuldu
Gözüne nur
Göğsüne har vurdu.
Ne netameli bir geceydi oysa
“sözü dara çektim, meramım yarım kaldı” dedi
Bu kadar yol yürüdü kız başına
Şimdi yok mudur
bir tas su, bir parça ekmek veren.

O erdi muradına, biz çıkalım kerevetine
Derdim ama
Dünyada murat, beşikte kerevet yoktur.

Ye
İç
Gözün aydın olsun.

II.

Ikın!
La ilahe illallah
Göğü talan etmiş sarsılmaz damlalar
Dağların burçlarından dökülen çığlar
Yazgın devam etmektedir
Ikın!

İş bu raddeye gelmeden önce
Yolda karşılaştığın her hadise
Boynuna asılan muska bile
Seni adım adım buna getirmekte
Adın telaşla bir köşeye konduğunda
Adağının rahme düşen bir rahmet olması
Kargışlanmış insanoğluna bir müjde
Gerilip serildiğin yün yatağın
Yakılan odun
Hepsinin uykuda sana verilen o nefesin
Dallanıp budanmasıyla
Tarlada ekilen bir tohumun
Ele güne nazlı bir endamı misali

Şimdi avazın çıktığı kadar bağır
Yazgınla gırtlak gırtlağa gel
Bu kuytu köşede
Bütün heybetini kaybetmiş bu yerde
Sana biçilen
Sana verilen
Sana dair.
Her şey
Ama her şey
Seninle bir ilki gerçekleştirecek.
Şimdi bağır, çağır ve inlet
Kimse seni duyamaz
Kimse sana zarar veremez.
Bir an önce eline alacağın o yazgıyı
O sona dair büyük kaygıyı kucakla.

Kim bilebilirdi sessiz bir vaktin ürkütücü anını
Geriye hiçbir şey bırakmadan
Kulağını tırmalayan kalp atışını…
Yürekli
ve yumru gibi
elleri…
Elimizi kil tutamlarına mahkûm bırakan,
hoyrat sevdaların,
yangınlara yağmur serpen
susuz diyarlarda kurak bir sancı çekmesi olağandır.

Yeminli taze bir günün ilk seheri
Yoruldun ve şaşkınsın
Kimin kimsen yok
İçinde derin bir endişe
Olacaklara dair hala eksik bir kelime…
Ne oldu şimdi?
Badem gözlerin kimi arıyor
Karakaşların neden çatık
Ne düşünüyorsun?
“Deme öyle” dediler
Bunlar senin
Bu eski konutun dibinde açılan
Açıldıkça meyve veren
Kökleri asırlıkmış gibi duran
Ama seninle aynı yaşta olan
Sanadır bunlar
Senin gibi taze ve güzel.
Güzel
ama sana özel
gün geçtikçe içinde kırılan bir his var
“geri dönmeli miyim?”
“bu kadar vakit yokluğum neye neden olmuştur”
“insanların yüzüne bakabilir miyim?”
Dedi hırpalanmış ve sendelerken.
Bir yâr eli
Ah yâreli…
yoksun düşmüş
ama düşkün olmanın bilgisine ermiş
Erkinmiş ve erişmiş.
Yol göründü
Çullara bağladı yazgısını
Kucağında sarsılmaz
“ama dile gelmezse
benim dilsizliğim çare olmaz” dedi

Burada sen artık susacaksın
Şimdi sana biçilen yolu yürüme vakti
Kan ter içinde
Elinde körpecik sesini taşıyarak
Karalar bağlamadan
Bembeyaz suretinle
İçinde tonla vaktin hırsını bileyerek
Yürümenin ve yolun sonuna gelmenin hikmetiyle…
Adının bir anlamı vardı
Adında yeşeren
ve baharı müjdeleyen
adeta bu kuru bozkırı yeşillendirecek kadar
kıl kadar ince
dağ kadar yüce
ya git kırılganlıklarınla
ya da yüklen
yiğitçe…
Yollar patikalara
Dağlar vadilere açıldı
iç içe geçmiş tüm karmaşıklığı aşarak
yürüdü…
Artık biliyordu
Bu onun taze ve kavruk zamanı değildi
Yüreğinde hırçınlaşan her an
Erdiği ve eriştiği o makamın bir tezahürüydü
Şunu bilmeliydi
Yıkılsa bakışlarında verimli akşamlar
Akşamın seherinde kaç yüz durulanır.

Azgın eşikten, bozgun boran taşar.
Kentin tüm çökmüş yüzleri
Ellerini hesaplıca ovuşturarak
Kimin ne getirdiğine dair bir bilgileri olmadan
Yıkık bakışlarıyla süzdüler.
“hanidir böylesi görülmedi”
“bu ne kahredicidir!”
“ellerinde kan olsa idi keşke!”
Dediler dediler ve sızlandılar.
“Dayın ki” dediler
Nice arzuları çökertmiş
Bir üfledi mi nefesiyle
Cümle âlem dize gelirmiş.
Kentin korkak ve hesapçı beyleri
Söylene sızlana didindiler.

Sen yiğitçe ve vakur bir şekilde
Yükü yüklenmenin edasıyla
Dağları toz buz eden kelimelerin
Nazar eden keskin bakışların içinden
Ürkmeden ve tasa etmeden geçip gidiyordun.
Boğmaya çalışır seni,
sözü yere çalmanı isteyenler.
Söz, her şeyin üstündedir.
Dile gelen
Ve kem gözleri yıkan
Hesapsız söylentileri yarım kılan
Aynasız tüm suretlere
Gerçeği haykıran sessizliğin.

Sıkışırdın bir zamanlar,
sen lüle lüle yürürdün yağmurun altında...
Çamurdan yaratılmış olmanın hasretini giderirdin çıplak ayaklarınla,
bir yaprağa konardı su tanecikleri
ve ellerinle doyururdun endişeleri.

Çocuk konuştu;
La ilahe illallah

Orhan Asan
Kayıt Tarihi : 14.2.2024 01:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!