Nerede yaprakların, ey ağaç?
Tepende uçuşan kuşların nerede?
Göğe umut dolu yükselişinin sebebi neydi?
Boylu boyunca uzanan gölgende serinleyeler nerede?
Yalnızsın, gölgesiz, belki de yarınsız...
O Yusuf'a kuyuyu sevdiren gözlerin
Haruta ve maruta büyüyüyü öğreten ellerin
ve o yunan yontularından alınmış saçlarınla sen ne güzelsin öyle....
gül nergiz reyhan sümbül ve çiğdem sana isim olarak verilmiştir...
sen boy ve endamınla nice güzel gülü ve çiçeği kıskandırırsın...
O Narin dudakların ölüme çaredirde yinede öpemem
Dün gece vakit bu vakitken,Balat’ta bir antikacı dükkanında ahşap oymalı bir aynaya rastladım,ahşap çerçevesinin çatlağına sıkışmış kestane renginde ipeksi bir saç teli vardı,heyecanla sordum aynaya seni,tanıyorsan söyle anlat bir ömür dinlerim dedim...gülüşünün içindeki hüzünü,bakışlarındaki özlemi,sesindeki kederi,alnındaki saklı çizgiyi,gözlerindeki maviyi,benlerindeki güneşi,dudağındaki Pınar’ı anlat..dün gece vakit bu vakitken Balat’ta bir antikacı dükkanında,seni üç asırlık bir aynaya sordum.söylemedi..ama seni tanıyordu çatlağındaki saç telinden belli....
Benlerini göstermişsin bir resminde
Üst dudağının köşesinde
Pak alnının bir yerinde
Gah ayağında,gah ellerinde
Beyaz geceye yıldızlar bezenmiş gibi, göğsünde benlerin ne güzel...
ahh hanım efendiciğim duyuyormusunuz murç çekiç seslerini?
bir taş ustası günlerdir bir güzelin yüzünü nakşediyor yüreğimin içine
ne acılar çekiyorum bir bilseniz
tam bitti diyorum rahat bir nefes alacağım
üst dudağının kenarına iki ben,bir bende alnına
birazda çil serpeyim yüzüne deyip alıyor murçu çekici vuruyor vuruyor vuruyor namussuzun evladı
içi boş insanın içindeki o karanlık boşluk bir gün kabuğunu delecek, dışarı taşacak.
Ve maskeler paramparça olacak, yalan gülüşler dökülecek dudaklardan.
Güzellik kaybolacak yüzlerden, ışık sönüp gölgeler kalacak.
Sonsuz bir çığlık değil içimden kopan,Datça'da iki deniz arasında sen, bir yarım adada papatyalar,karabaşlar içinde bir gülşen, o kor yüreğimin rüzgari bir ezgisidir içimden kopan ...
Sen gidince iri gövdeli ağaclarıda gitti bu şehrin. Kuleleri,minareleri,köprüleri ve meyhaneleride yıkıldı.kendini kapattı toprak su istemez oldu,çöle döndü bu şehir.
Sen buradayken ben yılkı atlarını ve çiçeğe durmuş patikalar görürdüm Diloş,onlarda gitti.
Ah ah ah Diloş
Ah ah İstanbul
Rüyalarda berrak sularıyla küçücük köyleri görürdüm Diloş
Sesinde kır bahçelerinde koşuşturan çocukları duyardım.ay parlardı gülüşlerinde.
Boğun önce sonra denize atın
Yesin beni allı pullu bir balık
Dışkı diye ta diplere bıraksın
Dolanayım bir yosunun boynuna
Orda kalayım ..
Dost çorak bir toprağa yağan yağmura benzer,dostun sesindeki munislik,ve duruşundaki naiflik tüm bir hayat seyalesinde bir başka canlıda görülmez...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!