ağlama duvarında avucumda eski bir ben
dikilmekteydim en sökülmüş yerimden
kırlangıçlar mı geçiyordu çığlık çığlığa
yoksa bir çocuk gülümseyişi miydi kanatan beni
beklemekteydik ağlama duvarında bir sürü insan
kaybolmuş gözlerimizle korkan hep korkan
dağınık seslerden toplamıştım seni
güllerin altının oyulduğu günlerdeydik
kırılmış kaldırımlar gibi ağlıyordun
sorusuz bir cevaptan savrulduğunda
kader kokusu satıyordu mülksüzler
zıvana vagonlarında bir feryat
kaldırım taşlarını satıyorlar ölümün
bin dereden getirilmiş sularla yıkayıp
gömüyorlar homurdanarak aşklarını
denilen yerlerden geçirip parmaklarını
görmüyorlar homurdanarak gömdüklerini aşklarını
buraya, ellerinin olduğu yere
sersem yine usulcacık yüzümü
ıslansam, bir çocuk gibi utanarak
yaptıklarından
tam ortasından yırtılmış
eski bir atlasın mavisinde
yokluğunun buzdağına çarpıp
batan bir gemi şimdi yüreğim
burada, rüzgarın sustuğu yerde
bir yara izi gibi saklanırım kendime
kuşları dinliyordum susuzluğumu özlerken
yakamda kanayan labirentlerimle
burada, sensizliğin konuştuğu yerde
yazdıklarımdan arta kalan seslerde
o büyülü yolculuğunda deliliğin
sırlarımı anlatan orospu rüzgarlar yalardı
avuçlarımda kıvranıp duran şehvetini ölümün
yazdıklarımdan arta kalan seslerde
duvara bir çiviyi çakar gibi içerdim acıları
can sıkıntısını geçti yüz
duvarda sallandı bütün resimler
sözüne rastladı boşlukta durdu
atmaya hazırlandığı yüreği yerine koydu
yaz ortasında üşüdü ses
duy bedenimden arta kalanları
çığlığından yakaladığında geceyi
yankılanıyorken her ölüm usulca
kan revan uykularımdan böl beni
korkular uluorta acıtırken duy
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!