Yorgun mu yorgun,
gecenin onikisinde
kaydı kayacak bir yıldız,
dilek tutacak birilerini bekliyor
sanki...
bir gülümseyişi gizler gibi
resimlerini asıyor odaya
balkondaki çiçekler çığlık çığlığa
kapanırken pencereleri huzurevinin
'günaydın' dedi birisine
Bir martı uçtu gözlerimden
kimseler duymadan
adın kazılıyordu
bir mezartaşının üstüne
üzerimde eğreti durmayıp
ne yapsın şimdi yaşamak?
Gittikçe daha kötü hissediyorum kendimi...
...
Yaprakları dökülmeye başlamış ağacın dallarına her gün bir karga konuyor. Her gün gagasında kocaman bir cevizle geliyor, kanatlarını yavaşça kapatıp bir dala konuyor. Etrafına şöyle bir bakınıp, vevizi boşluğa bırakıyor. İlk düşüşte kırılmıyor ceviz genellikle. Bıkmadan tekrar tekrar deniyor bu işi azimli karga ve en sonunda çabaları sonuç veriyor; ceviz parçalanıyor. Artık mükellef bir kahvaltı on ubekliyor. Ve ben nedense her sabah bu sahneyi izledikçe kendimi karganın gagasındaki ceviz gibi hissediyorum...
adamlar göğünde uçup duran martılar
uçup duran martılar başka bir acının konusu
bir başka maviye sattın kendini
adamlar göğünde sesin bir öğle uykusu...
kanların orda bir yerde miyim
yağmurundan kaçanların korkularında
bir rüzgar eser parmaklarımı çatırdatarak
adımın tam ortasından
bir seyyahsın şimdi sen ey ölüm
ayak izlerini bırakan damarlarımda
sözler açıyor yarayı
takılıp yokluğunun kanatlarına
mademki devran hüzün devri
zamanıdır araya bir virgül koymanın
pazartesilerden kalma bir alışkanlık
Şimdi
yıpranıyor gündüz ve gece yağmurumda. Şehir
hala bir dağ köyü kadar sessiz. Bir
Mart günü denizi dinliyorum ve
kendime sorular çıkartıyorum sesinden
dalgaların...
durdun
önünde uzayıp giden sessizliğin
parmaklarında
tutanak izleri
kapanmış
yaz gecenin üstüne
ağladığın teğellenmeleri yaz
az kalsın yaşayazdın
ölememeni yaz
yaz bulutların üstüne
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!