Düşün gurubundaki, Kemalizm tartışmalarına yazdığım yazım.
Geç kaldım! Geç kaldım ama, gene de turu tamamlamak için devam edeceğim. Sizler heyecanla tartışırken, beni umutsuz bir vak’a gören biri, bütün marifetin bu elektronik beyinde olduğunu bilen biri, bu meretin nefesini kesti… İnat değil mi bu, ben kaldığım yerden devam edeceğim. Aletin nefesini kesen de şunu unutmasın, çocuklar kendisini ispat etmek için her şeyi yapar. Bende yaşlandıkça çocuklaşıyorum. Kendimi ispatlamak için galiba… inatla sürdürüyorum turu tamamlamayı…
Benim devre dışı kalışımdan sonra konu Kemalizm’e gelmiş… Bu konular tartışmakla bitmez biliyorum, ama tartışacağız, hayat bu süreç içinde yanlışları ayıklayacak, doğrular kalacak, her şey doğal akışı içinde devam edecek. Onun için, geçmişe ve doğal olaylarla
karşılaştırma yaparak görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.
Suyun kaynama noktası yüz derecedir. Bunu suyun kaynama noktası olarak telaffuz etmemiz gayet doğal. Ama bu demek değildir ki, su yüz dereceye aniden gelmez, yüz dereceden önceki, bir dereceden 99 dereceye kadar olan harareti inkar etmek, fiziği bilmemek demektir.
Bir kadın 9 ay on gün sonra doğum yapar. Doğumda yardımcı olarak ebenin rolü büyüktür. Ama ebenin rolü büyüktür diye, hiç gebe olmayan birine, bu ebe doğum yaptırır diyebilir miyiz? Kadının karnında çocuk yoksa hangi ebe çocuk doğurtabilir?
Devrimlerin de bir öncesi ve sonrası vardır. Devrimi hazırlayan evrimi yok sayarak ve
bir devrimin gerçekleşmesini yalnızca kişilere, güçlü liderlere bağlı kılarsak çok yanılırız.
Yazdıklarımı okuyan çoğu arkadaşım, bunları biz de biliyoruz yahu, şimdi ukalalık yapmanın ne anlamı var diyebilir. Tabi onlarda istedikleri gibi konuşup rahatlasınlar… rahatlasınlar ki rahat tartışabilelim.
Her devrimci olayın objektif ve sübjektif şartları vardır. Bunlar oluşmadan hiç kimse
devrimi gerçekleştiremez, erken doğan çocuk gibi gelişmesi ve yaşatılması zor olur…
Doğum günü geldiğinde, herkes ebelik yapamaz, ebenin de kendine göre yetenekleri, eğitimi ve pratik deneyleri vardır. Bu da doğumun kolay olması için çok önemlidir.
Devrimlerde de liderlerin önemi büyüktür. Dünya tarihinde hangi önemli olaya baksak
liderleri, olağanüstü zekaya, yeteneğe ve karizmaya sahiptir. Belki onlara bu karakteri veren de, o tarihsel şartların kendisidir ama öyledir.
Kurtuluş savaşının lideri Mustafa Kemal de onlardan birisidir. Kurtuluş savaşında ve savaştan sonra T.C. kuruluş döneminde kabul edilen medeni yasaların tohumları daha Osmanlı döneminde atılmaya başlanmıştır. Mustafa Kemal Avrupa medeniyetine hayran bir lider olarak Avrupa’yı örnek almıştır. Avrupalılar, Özellikle de o dönemin egemen ülkesi İngilizler, birçok alanda Osmanlılara çağdaş medeniyete uyması için telkinlerde bulunuyordu. (Elbette emperyalist amaçları da vardı, o konu ayrı) . Burada demek istediğim
devrimler yalnızca güçlü liderlerin, güçlü iradeleriyle gerçekleşmez. Kurtuluş savaşı on yıl
önce başlatılsaydı gerçekleşmezdi. On yıl geç kalsa yine gerçekleşmezdi. İşte liderlerin en büyük rolü de bu şartları iyi değerlendirip, zamanında devrimci atılımı yapabilme yeteneğini
harekete geçirebilmektir. Mustafa Kemal bunu başarmıştır.
Bunu başarmak için, doğal şartların yanında, zekasını, yeteneğini, olağanüstü karizmasını kullanarak, kah şiddet kullanmış, kah demokratik yolları denemiş, kah hile yapmış, ama istenen sonucu elde etmiştir.
Bizim ondan alabileceğimiz en önemli ders, toplumsal dengeleri iyi kuran aklıdır. O şartlarda, her türlü farlı görüşü bir arada toplamayı başarmıştır. Bu çok önemlidir. Bu zeka işidir. Ustalık işidir.
Burada esas olan, feodolizmden kapitalizme geçişin doğumunu yapan lider olarak devrimcidir. Bir çocuk kendisini doğurtan ebeye ne kadar şükran borcu varsa, Türkiye halkının da Mustafa Kemal’e o derece şükran borcu vardır. Ama onu asıl doğuran Anasıdır.
Çocuğun anasına borcu daha büyüktür. Onu doğuran anasıdır. Devrimi doğuran da, tüm Anadolu halkıdır. Türkiye sınırları içinde yaşayan tüm toplumdur. Hepsi bir toplam olarak bu devrimin anasıdır. Askersiz bir komutan ne işe yarar hiç düşündünüz mü?
Bu toplum birbirinden habersiz Anadolu’nun her köşesinde ayaklanmış dağlara çıkmış,
bu mücadeleye hazırlanmış… Mustafa Kemal onları bir merkezde toplamayı başarmış.
Eğer bunları hatırlatan herkesi Mustafa Kemal düşmanı olarak gösterirseniz, ardında bir çapanoğlu aranır. Kurtuluşa kadar, Kurtuluş hareketinin karşısında olanlar, kurtuluş savaşının zaferi belirleyici adımları atmasıyla 180 derece çark edip, hemen Kemalist olmuşlardır. Ama
devrimci olmamışlardır. Mustafa Kemalin idealini değil, ismini putlaştırarak içini boşaltmışlardır. İlkelerindeki halkçılığı daha ilk günden inkar etmişlerdir. Şimdi işte tek kişi
bunu başardı diye düşünenler, halkın devrimci rolünü göremeyenler. ‘’Ah! bir Atatürk daha gelse de bizi kurtarsa’’ diyerek Allaha dua ediyor ve bu haliyle bile putlaştırdıkları adama ters
düşmeye başlıyorlar. Bilime ve eğitime aç toplumun eğitim konusundaki atılımlarına ve bu alandaki ileri adımlarına daha Mustafa Kemalin sağlığında tırpan atıyorlar…
Kısaca Mustafa Kemal bile, Kemalistlerin bu gerici tutumlarına engel olamıyor.
Spartaküs de köleleri harekete geçiren devrimci bir liderdir ama, kendi döneminin adamı.
tarih ırmağı akıp giderken, geride kalanların mücadelelerinden alınacak dersler vardır ama onları putlaştırarak her devrin adamı yapamayız. Hem AB girmek için, kapılarında nöbet tutacaksınız, emperyalistlerin her dediğine evet diyeceksiniz, NATO’nun jandarmalığını yapacaksınız, Küreselleşmeyi savunup, liberal ekonomiyi uygulayacaksınız, hem de Kemalizm’in devrimciliğinden dem vuracaksınız.
Sanki, (seçimlerde önümüze sürülen 5-6 burjuva partisinden birine oy vermek zorunda kaldığımız gibi,) Şeriat kanunları ile Kapitalizmden başka alternatif yokmuş gibi, sürekli
toplumu bu alana hapseden tartışmalar da bize ileri hamleler yaptırmaz… Dolap beygiri gibi
dolanıp dururuz.
Bu toplumu korkudan başka bir şekilde yönlendirmek mümkün değil mi? Ya Allah korkusu, ya da Kemalizm korkusu (Kemalizm’le artık CHP ve ordu akla geliyor…)
Onlar da Roma kralı Neron gibi korkunç… Korku ile sindirilmiş, edilgenleştirilmiş bir toplum
istiyorlar ve her kafasına kaldırana tokmağı vurup eziyorlar.
Osmanlıdan miras alınma kulluk devam ediyor, Sözde Kemalizm diyenler, devrimcilik adına nutuk atanlar, Osmanlının en önemli özelliğine, kulluk sistemine karşı gelmiyorlar onu sürdürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Cumhuriyetten bu yana darbesiz, sıkıyönetimsiz,
OHAL’siz kaç ay, kaç yıl yaşadık. Demokrasi bu mu?
Nerede toplumun örgütlenme özgürlüğü… Nerede barajsız seçim ve siyasi mücadele…
Nerede partilerin yaşama garantisi… Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir bayrağı altında,
Hangi halk temsilcisi, korkusuzca, özgürce halkının özlemlerini, isteklerini dile getirebiliyor?
Demek ki Turuva atı gibi… parlak ve gösterişli heykeller içinde düşmanımızı davet ediyoruz.
Darbeler olmasaydı, baskılar olmasaydı, yanıltmalar olmasaydı. Halk adına bazı çevreler
yönetenleri belirmeseydi. Bu işi bu gün halk kendi yapma yeteneğini kazanacaktı. İşte o zaman, Kemalizm’i çiçekle süsleyenler, bugün egemen olamazlardı. Belki de Emperyalizme bu kadar bağımlı da olmazdık.
Bu gün CHP ve Orduda somutlaşan Kemalizm o kadar geri noktalar düşmüştür ki, AKP
onların önünde yer almıştır. Tayip Erdoğan da haklı olarak ‘’CHP bizden daha gerici’’ sözleriyle, hem kendi gericiliğini ve hem de kendinden gerici olan CHP’nin gericiliğini teyit
etmektedir.
Çirkin yüzlerini saklamak için sürekli halkın değer yargılarının (Dinin ve Kemalizm’in) arkasına saklanırken, onların saygınlığını da bitirmiştir. egemen güçler bunu daha ne kadar sürdürebilirler bu da bizlere bağlı…
Kemalizm nedir? Kemalizm, Kapitalizmden başka ne olabilir. Ayrı bir sistem mi? Asla
Kapitalizmin, Emperyalizmin kirli yüzünü Ulusal Kurtuluş savaşında bizzat gören bu halka, kapitalizmi önermek mümkün müydü? Hayır. İşte bu yüzden Kemalizm’i ayrı bir
sistem gibi kabul ettirmeye çalıştılar yıllarca… Ama ezberi sevenler, hala, Emperyalizmle iç içe geçtiği halde, onların dikte ettirdiği her şeyi yasa olarak kabul ettikleri halde, bir ayet gibi hala, ayrı bir üretim ve yönetim sistemi gibi kendilerini kandırıyorlar. Hiçte farkında değiller ki, sahibini seven ayı gibi… Emperyalizme karşı o yüce kurtuluş savaşını veren lideri, bu tavırlarıyla, kendi ihanetlerine ortak ediyorlar…
Artık Kemalizm diye bir şey yok. Emperyalizmin jandarmalığını yapan, geri kalmış, eli ayağı bağlı kapitalist zayıf bir ülke var. Hedef çürümüş bu emperyalizmin jandarmalığından
Kurtulmak ve yepyeni, toplumun her kesimini kolektif üretim ve eşit bölüşüm ile insanca bir yaşamın hedefi olmalı önümüzde… Bunun temellerini atmak düşer bize… Kimsenin kimseyi
aşağılamadığı, kimsenin kimseyi ötelemediği, doğanın bütün canlılarının yaşam hakkına saygı gösteren bir sistemi geliştirmek düşer bize… Tabi doğaya da saygılı olacak…
Geçmişimizden ileri geleceğimizden geri olacağız.. Tarihin akışına yardımcı olacağız…
Bunun için, ilkeli olalım, işimizi adam gibi yapalım ki, bizden sonra gelenlerin, sevgilerine ve saygılarını kazanalım…
Kayıt Tarihi : 16.12.2007 22:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!