Ey kandil katranı bahtımın ufkundan doğan narin güneşim!
Sildim mazimi, gönlümde, aklımda, sensin evvelde, ahirde eşim!
Ey kar beyazı, yumuşacık elleriyle tek dokunuşta ruhuma ilişenim!
Var sen benim gecelerimde hüznüm ol, ben her daim senin neşenim!
Ey köyümün çimenlerini gözlerine hapsetmiş eşsiz sultanım!
Gözlerim senden gayrisine kör, kusurlarına bile hayranım!
Zindan karası yalnız Bursa gecelerinde fark ettim yıldızların çokluğunu.
Sabah güldürdüklerimi akşam uğruna ağladıklarımla mukayese ettim.
İşte böylece gece vakitlerinde ben matematiğimi geliştirdim.
Tarihim hep iyiydi benim zaten tüm okul yıllarımda ve dahi sonra.
Nasıl olmasın ki ders alınacak kişisel bir tarihe sahiptim ne de olsa.
Vatandaşlık bilgisinden kalmaktan hep ziyadesiyle korktum.
Hayat dediğini ne kadar uzun sanırsın ki?
O sağlam zannettiğin yol, pamuktan bir iplik.
Ömrünün neresinde olduğunu nereden bileceksin ki?
Kefeni giydiriyorlar bir kıza beklerken gelinlik.
“Neyim var? ” diye isyanın zirvesinde duran asi gençlik.
Neyiniz yok ki? Nefes alıyorken, yürüyebiliyorken dimdik!
Kirletmekten çekinme sakın ha henüz buruşmamış ellerini.
İnsancıklar çekiniyor mu bak kirletmekten gönüllerini?
Ona bulaşma, buna dokunma, şuna hiç seslenme diye zora koşma kendini.
Çok hücreliler beyinlerini kalplerinin üzerine koyup yakmışlar gör hallerini.
Bırak eski lügatlerde bile anlamları silineyazmış birkaç eski kelimeyi.
Nefsince coşup yaşamak şimdilerde övgüye layık; öğren dilenmeyi!
Ey aşık olduğum güzel, bir sus payı yeter gönül sebilinden damıtılmış, konuşmaktan usanınca.
Bir ismimin kazılı olduğu taşla, bir kaç kucak toprak yeter, deli deli sevmeyi bırakıp da uslanınca.
Bana siyah giyinmiş, ışığa hasret yıldızsız geceler yeter, seni getirecek bir güne doğmuyorsa güneş.
Sen değilsen istemem asla, kimse de olamaz gayri bana, ne dost, ne arkadaş, ne yoldaş ne de eş.
Bir kuru küflü ekmekle bir tas ılık su yeter bana, katık istemez, gönlüme sevgin katık olmayacaksa.
Keskin sirke olurum da küpüme zarar ederim, yine sesim çıkmaz, bağırışlarım karşılık bulmayacaksa.
Dediler ki ne işin var gecenin bu tatlı vaktinde uyku yerine ayakta?
Dedim ki ne uyunuyor ne de gülünüyor şu hayat denen kayıkta!
Dediler ki ne dertlerin var ki seni ölümün kardeşinden ayrı koyacak?
Dedim ki aşk koydum içime başka derde yer mi kaldı koyacak?
Dediler ki ne haddine ki senin güya âşık olasın da aşka sahip çıkasın!
Dedim ki aşk zaten hep bendeydi gayri nerede aradın ki onu bulasın?
Bir okyanus olayım hemen çıktığında kapınızın önüne.
Bir bardağın olsun başka hiç bir eşyan olmasın evinde.
Tek işin olsun da bardak bardak taşı beni.
Bir yandan taşıyıp azalt bir yandan göz yaşınla çoğalt beni.
Bir cimri bulut olayım baktığında şöyle gökyüzüne.
Toprağa kıyamayıp yaşlarımı, serpileyim senin yüzüne.
Demli olmalı benim çayım, şekeri az, rengi koyu.
Damağımda acı bir tat bırakmalı bittiğinde, tıpkı sevmişliklerim gibi.
Çok içince elim ayağım titremeli; ama vazgeçmemeliyim asla içmekten.
Demli bir çay gibi olmalı benim sevmelerim, şekeri az rengi koyu.
Öyle olmasını istediğimden değil de hep öyle olduğundan belki.
Hoşu tadan illa “ben acıyı isterim” diye inat eder mi ki?
Hadi nefret et benden sök dişlerimi tek tek
Her şeyimi aldın tereddütsüz yüreğimi bıraktın bir tek.
Neye yarar ki gayesiz kan püsküren bir et parçası?
İçinde dolaşan bir isimden muaf neye yarar yaşaması?
Sitemkar mısraları koştursam kağıt üstünde peşi sıra,
Neye yarar ki kabuksuz kalınca hep içimde bu yara?
Bu ne garip tecrit insanın ettiği, ne garip bir muamma?
Kendi kendini nasıl kılıyor ki benliğinden böylesi ayrı?
Her nefes alıp, bedenini hareket ettireni yaşıyor sanma.
Yok işte fertlerin artık kendinden bir başkasına hayrı.
Her bir ihtiyacını giderip de ruhunu doyurmadan sağ kalınmaz.
Gezilir, yenilir, içilir, sevilir de hep nefse boyun eğilir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!