Kelime = Say - yaS Şiiri - Mehmet Çoban

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Kelime = Say - yaS

Savlarım egemen olur düşüme
Seni okurken ey hayat
Sıkça satırlar arasından
Sözlerim seçilir pınarımdan
Serinlik doğmaz düşünceme
Sert bakışlar gönderirim geçmişe
Suçlar bir kenara oturturum
Saçından tutarım kimi kez
Süreklerim oradan buraya
Sakinlik istesen de benden
Seni bir köşeye yerleştiririm
Serttir ön yargılarım bilesin
Sırların olsa da bilinmezlik üzerine
Sırlarını çözmek istemem
Seni senden alır bağlarım hükmüme
Savlarım savcı olur, düşer peşine

Av yerine konulup avlanırken
Alnıma lekeler sürülürken
Aklım, kalbim, sana döner
Anlık seyirlerden uzakta
Aklımı alırsın serabına
Aldanışlardan öte sana
Aşkınla vurulur giderim
Ay ışıkları sevdalarıma
Akşamların kızıllıklarına
Altın, gümüş pırlantalarla
Âlemi devran sayarım sana
Ah zaman, bağlandım sana
Ah arkam, hayranım sana
Aşkın, anlı şanlı bir sevda
Avukatın olurum varlığına

Yerimde duramam boşlukta
Yankılanırken olaylar etrafımda
Yeni eski ne varsa bilgi adına
Yazılan yazılmayan kavramda
Yazgımın ötesine çıkaramam
Yargılarımdan kurtaramam
Yüreğimin derinliklerinde
Yer tutar her türlü biçimde
Yergim, övüncüm adaletine
Yargıç olur dönüşürüm hükme
Yorumlarım yorumsuzluğa daire
Yaylanır çizgim çevresinde
Yazgısı ben, dayatma bilgiye
Yürür giderim en doğru diye

Savcıyımdır yaylım ateşlerimle
Avukatımdır tüm bencilliğimle
Yargıcım ilgili ilgisiz her yerde

Say ki, beni ben yapanlar bunlar
Yas tutar özgürlüğüm, beni arar

17.07.2009 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 17.7.2009 00:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hayatın bana her gün bir şey öğrettiğini görmenin sevincini yaşıyorum. Yaşamı öğrenimle eşitleyen düşüncelerim artık kimliğim. Zaman, benden bir şeyler alıp giderken, her gün bana kendinden bir şeyler veriyor. Kimi zaman bolca, kimi zaman kırıntılarla... Hayatın güzelliklerinin bize kattığı nimetleri algılamamak, dumura uğradığımız an gibi geliyor. Düşünebiliyor musunuz? Etrafımızdaki güzelliklerin bize verdikleri olmaz ise, hayat nasıl cehennem olurdu? Her an sınırsızca kullandığımız havanın yokluğunu düşünelim. Sınırsız akıp giden, bazen yerde, bazen gökte bizi kuşatan suyu düşünelim. Her gün yediğimiz içtiğimiz şeyleri düşünelim. Her an, bizi çevremizle ilgilendiren içsel duygularımızı düşünelim. Bunlar belki de hiç farkına varmadığımız özelliklerimiz. Ne var ki, biz her zaman hayatımızın güzelliklerini değil, aksine hayatımızdaki olumsuzlukları anmayı seçeriz. Aynı şekilde, etrafımızdaki güzellikler yerine, çirkinlikleri, kötülükleri görmeyi, onları konuşmayı, onlarla hayatımızı kuşatmayı seçeriz. İnsanların birbirini dinleme, bilgilerini, değerlerini paylaşmasının güzelliği, fikirsel olarak aklımızı kurcalasa da, hayatımız daha çok didişme şeklinde geçer. Sakin kafayla geçmişimi, hayatımı, gelişmelerimi düşündüğümde, önemli şeyler keşfediyorum. Hayatımız önce bilgi edinmeyle başlıyor. Meraklıysak bir aç kurt gibi öğrenme adına etrafa saldırıyoruz. Bu ne, şu ne, sorgularımız çoğu kez çevremizde rahatsızlık veriyor. Biraz büyüyünce okuma yazma öğreniyoruz. Öğrenim merakımız doğrultusunda kitap kurdu olmaya yönleniyoruz. Öğrenim çabalarımızın ilk zamanları çok güzel… Hiçbir art niyetimiz yok. Hiçbir tavrımız yok. Ne varsa öğreniyoruz. Ne varsa okumaya çalışıyoruz. Meraklarımızın peşinden coşkuyla koşuyoruz. O dönemlerde paylaşımlarımız da insanca… Heyecanla öğrendiklerimizi paylaşıyoruz. Sonra biraz daha büyüyoruz. Öğrendiklerimiz hafızamızda çoğaldıkça, bizler büyüdükçe tavırlarımızda değişiklikler olmaya başlıyor. Sanki masum, içten, heyecanlı halimiz giderek, ortaya dragula gibi bir canavar çıkıyor. Öğrendiklerimiz henüz tam yerine oturmadan, içimizde büyüyen canavar bizim en güzel çağlarımızı çalıyor. İçimizde büyüyen canavarın kendimizle direkt ilgisi yok. Çevremiz, edindiğimiz kültürel özellikler. Gördüğümüz eğitim biçimi sanki bizi buna hazırlıyor. Sanki illa ki, içimizde bir canavarı büyütmek için yaşıyormuş hissini bizde uyandırıyor. İçimizde büyüyen canavar nedir, diye mi soruyorsunuz? Çok basit… Etrafımıza, okuduklarımıza, öğrendiklerimize karşı, savcı, avukat, yargıç olmak… Savcı olmak; okuduklarımız, öğrendiklerimiz içinden ya bir kısmını, ya da tamamını suçlayıp ötelemek. Avukat olmak; okuduklarımız, öğrendiklerimiz içinden ya bir kısmını, ya da tamamını kendi içimizde dogmalaştırarak, tartışılmaz hale getirerek güdümüne girerek, her yerde avukatlığını yapmak. Kendimize yargıç süsü vererek, sanki her okuduğumuzu, öğrendiğimizi mutlaka yargılayıp, yargılarımızla hükme bağlayıp bir köşeye yerleştirmek… Gibi olgularla kimliğimizin gelişmesidir. Düşünün bir kere, çocukluk yıllarımız, hatta gençlik yıllarımız böyle değildi. Heyecanla, meraklarımızın peşinden giderek okumaya, öğrenmeye, çevremizle ilgilenmeye koşuyorduk. Öğrendiklerimizi yine aynı heyecanla hiçbir suçlama, savunma, yargılama yapmadan etrafımızla paylaşmayı öne çıkarıyorduk. Dolayısıyla insanca paylaşımlarımız, duygusal samimiyetimiz, ilkesel heyecanlarımız bizi biz yapıyordu… Ama ah o canavar… Biz farkına varmadan içimizde büyüyor. Sanki bize illaki, savcı, avukat, yargıç olmalısın diyor. Önümüze açılan bu kapıdan bir şey varmış gibi yürüyoruz. İlk zamanlar yürürken savcılığımız, avukatlığımız, yargıçlığımız hoşumuza gidiyor. Sanki artık kimliğimizi bulmuş gibi hissediyoruz. İnsanca paylaşımlarımız bitiyor. İddialaşmalar başlıyor. İddialaşmalar tartışmalara sıçrıyor. Tartışmalar kavgaları getiriyor. Kavgaların aşırısında ise insan hayatları zarar görüyor. Hâlbuki akılların akıllardan paylaşımlarla yararlanması… Bilgilerin başkalarının bilgileriyle tamamlanması… İnsanca heyecanların yine insanca sevgiyle, saygıyla paylaşılması… İnsanlık erdeminin en mükemmel noktasıdır. Belki de, böyle bir tanıma, hemen hepimiz, tamam, işte bu diyebiliriz. Ancak tavırlarımız, uygulamalarımız genelde beğendiğimiz, özlediğimiz, tarifinin içine girmekle mutlu olacağımız bu tanımın tersine gelişir. Hayatımı gözden geçirdiğimde, içimde canavar büyümeye başladığında, hemen her çağımda öğrendiklerimin, okuduklarımın savcısı, avukatı, yargıcı oldum. Ne var ki, zaman geçtikçe, eski suçladıklarımı suçlamadığımı, eski savunduklarımı savunmadığımı, eski hükümlerimin birçoğundan vazgeçtiğimi gördüm. Kendimi savcı, avukat, yargıç kılmayarak özgür bırakıp, öğrenimime devam edeceğime, savcılığa, avukatlığa, yargıçlığa mahkûm ettim. Sanki hayatta var olmak böyle bir şeymiş gibi, artık her şeye öyle bakar oldum. Bir kitap okuyorsam, mutlaka eleştireceğim, suçlayacağım… Kendime uygun görüp savunacağım… Veya kararlarımı verip hükmedeceğim… Böyle bir tutku beni okuduklarıma özgür yaklaştırmadı. Tutuklu mahkûm gibi, okumaya doğru boynumu uzattım. Tutuklu mahkûm gibi, öğrenmeye boynumu uzattım. Aslında böyle bir olay okuma veya öğrenme değildi. Okuma veya öğrenme yerine, okuduklarımda, öğrendiklerimde kendimi bulmaktı. Okuduklarımda, öğrendiklerimde kendimi bulamıyorsam, eleştiriyor, suçluyor bir köşeye oturtuyordum. Okuduklarımda, öğrendiklerimde kendimi buluyorsam, sonuna kadar avukatlığını yapıyor savunuyordum. Okuduklarımda, öğrendiklerimde bilgimi konuşturuyor, okuduklarımla öğrendiklerimle ilgili hükümler vererek, kendimin ne çok bilgili olduğunu gösteriyordum. Bu tutku, bu yazgı, bir sürü yanlış yapmama neden oldu. Yanlış eleştirilerim, suçlamalarım… Yanlış savunmalarım… Yanlış hükümlerim ayyuka çıktı. Geçmişime baktığımda, yaptığım her yanlışın duvarlara toslamamı sağladığını gördüm. Duvarlar çürükse, yanlışlarımla yıkıp geçtim. Duvarlar sağlamsa, yıkıldım, mahvoldum. Yıkılma, mahvolma beni doğruya ulaştıracağına, hırçınlaştırdı. Yaktı kavurdu. İddiacı, dayanılmaz bir insan yaptı. Ta ki, savcılık, avukatlık, yargıçlık yaparak yaptığım yanlışlıkları gerçeğiyle yakalayınca, yanlışlarımdan kurtulmaya içimde istek uyanınca, işler değişti. Bugün ulaştığım sonuçlar penceresinden baktığımda, savcılık, avukatlık, yargıçlık yapmadan okuduklarımın, öğrendiklerimin bana daha çok şey kazandırdığını gördüm. Okuduklarıma, öğrendiklerime karşı özgür davranışın insanı daha çok güzelleştirdiğini anladım. Ailemden, çevremden, okul eğitimlerinden aldığım kültür, içimde savcılık, avukatlık, yargıçlık duygularımın doğmasına, büyümesine neden oluyordu. Sanki kirli bir el, beni benden alıp, illaki böyle olmalısın diyordu. Özgürlük; aklımın, muhakememin, irademin, geçmişin etkileriyle, savcılığa, avukatlığa, yargıçlığa soyunmadan, bağımsız okumak ve öğrenmek olarak karşıma çıktı. Ailemden, tarihimden, okul eğitimlerinden, çevremden gelen bütün dayatmalara, dogmalara, tartışılmaz kavramlara, kişilere ve kimliklere karşı kendimi özgür kıldım. Artık tabulara, tabularıma yer yoktu. Hiç kimsenin, hiçbir düşüncenin, toplumun, tarihin, ırkın, etnik kökenin, dinin, mezhebin, felsefenin, ideolojinin, ekolün, savcısı, avukatı, yargıcı olmamaya karar verdim. Artık özgürüm. Şimdi her şeyi okuyorum. Her şeyi öğreniyorum. Okuduklarıma, öğrendiklerime tutuklu değilim. Savcılıktan, avukatlıktan, yargıçlıktan istifa ettim. Gençlik heyecanlarımla hatalardan uzaklaşarak, bildiklerimin savcısı, avukatı, yargıcı olmadan paylaşma yolunu seçtim. Bu konuda bunları biliyorum, sen, siz bilmelisiniz dayatması olmadan. Bu konuda bildiklerime göre düşünüyorum, sen, siz böyle düşünmelisiniz demeden… Bu konuda inançlarım şöyledir, sen siz böyle inanmalısınız demeden. Doğallığın özgürlüğünde, bütün dayatmalardan kurtularak Yaratıcıyı anlamanın mutluluğunu yaşıyorum. İnandığım Allah, “Eğer isteseydim insanların aynı şeye inanmasını emrederdim” “Eğer isteseydim her insanın gönderdiğim vahye inanmasını sağlardım. Buna gücüm yeter” “Yaratıcınız olarak size yaşam verdim. Yaşamınızı güzelliklerle donattım. Düşünüp inanasınız. Kendinizi bencillikten kurtarıp güzel insan olasınız istedim” “Buna rağmen düşünüp öğüt almıyorsanız. Çıkarlarınızı, hırslarınızı, bencilliğinizi öne çıkararak, insanların haklarını yiyorsanız. Size verdiğim nimetleri, gönderdiğim bilgileri dikkate almayarak yoldan sapıyorsanız. Güzel insan olma yerine, hak yiyen, azgın, sapmış insan oluyorsanız. Sorumluluklarına da katlanmanız gerekir. Elbette Rabbiniz azgın, çıkarcı, bencil davranışlarınızla yaşadığınız hayatın sorgusunu yapacaktır. Elbette Rabbiniz doğaya, insanlara verdiğiniz bencilce zararları görmezden gelmeyecektir” “Rabbinizi, Rabbinizin size önerdiği doğru bilgileri ve hükümleri yaşamınızdan uzaklaştırarak, yaşamı kendi aklınız, bencil duygularınızla yaşıyorsanız. Elbette bunun sorumluluğunu üstleneceksiniz” “Bütün bunlara rağmen insan doğru yolu seçip seçmemek, gönderilen gerçek bilgilere inanıp inanmamakla özgürdür. Seçimlerinin sorumluluğunu iradesiyle üstlenecektir.” “Rabbiniz, insana verdiği iradesiyle seçim özgürlüğüne asla müdahale etmez” “Ve asla Rabbinizin gönderdiği dine, inanıp inanmamak konusunda baskı yoktur” Demektedir. Ailemin, çevremin, öğrenimlerimin dayatmalarından kurtularak, özgürce Allah’ı bulmanın sevincini, ancak savcılıktan, avukatlıktan, yargıçlıktan istifa edince anlayabildim. Çocukluk, gençlik yıllarımdan beri üzerime gelen, tarih, din, ırk, mezhep, kültür dayatmalarının biçimlendirdiği ben. İçimde doğan dayatmalarla savcı, avukat, yargıç olan ben… Artık yokum… Beni tarihin olayları, kişilikleri, kahramanlıkları, kahramanları… Beni ailemin, çevremin, dini, mezhebi, kültürel davranışları… Beni ülkemin eğitimlerinde dayattığı, ideolojik, siyasi kavramları… Asla ilgilendirmiyor. Bütün bunlara karşı savcılık, avukatlık, yargıçlık düşümü, düşlerimi, davranışlarımı bıraktım. İstifa ettim. Artık, tarihin karışıklıkları, yalanları… Geçmişten gelen her türlü (din, edebiyat, felsefe, ideoloji, sosyoloji, hukuk) kültürün tartışmaları… Benim için sadece bir bilgidir. Savcısı, tarafı, yargıcı değilim. Özgürlüğümü ilan ediyorum.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Muhiddin Ateş
    Muhiddin Ateş

    Yüreğinize sağlık çok güzel

    Cevap Yaz
  • Soner Aldemir
    Soner Aldemir

    Süper bir şiir ve güzel bir makale. Büyük bir keyifle okudum KUTLARIM! :)))
    100puan az buna+Ant.

    Cevap Yaz
  • Günay Özdemir
    Günay Özdemir

    Üstadım; güzel bir şiir ve harika bir makale...Keyifle ve dikkatle okudum. Hakikaten ilaç gibi geldi. Çok teşekkürler. Müsadenizle antolojime alıyorum. Saygı ve selamlarımı gönderiyorum. Dostluk ve muhabbetle; sevgiyle kalın. Günay Özdemir

    Cevap Yaz
  • Mehmet Asisa
    Mehmet Asisa

    Şiiri okumak ayrı bir güzellik. Makalesini okumak ayrı bir güzellik. Emeğinize teşekkürler üstadım.

    Cevap Yaz
  • Berkay Kur
    Berkay Kur

    Anlamı ve anlatımıyla tek kelime mükemmel bir çalışma, Hocam siz yürekten kutluyorum, kaleminiz hiç susmasın, saygılarımla.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (19)

Mehmet Çoban