hülasa seçilmiş bir karanlık,
ücra bir duyu istilası,
sanılanın aksine gidiyor birçok nefes.
sanılan aksi bir karaktermiş, öyle diyor sözüne güvendiğim abiler.
ki sözüne güvendiğim abiler, çoğu defa benimle muhabbete yeltenmezler.
onlar bir yerlere bırakırlar genelde kelimelerini, ben üstünde sızarım çoğu zaman.
yani öyle bir güneş açar ki bazen o sanılanın aksine,
güneş mi aksi, sanılan mı aksi karar veremem çoğu zaman.
şimdi o abiler yine bir şeyler söylerler, biliyorum.
yani o abiler zaten bir şeyler söylediler.
hani keşke dinleseydik hepimiz, cümlemiz bitmeden.
hani keşke cümlemizi kurarken bir iki yüklem alabilseydik abilerden.
sonra çok istisnasız oldu kelimelerimiz.
yoksa elbet sessizlikten kaçardık biz de söyleyecek sözümüz olsaydı.
bilirdik tabi biz de ölmemeyi, eğer doğmamış olsaydık.
ki biz ölümsüzlük hakkımızı doğduğumuzda yitirdik.
o ilk nefes yine sanılanın aksine gitti, biz yine fark etmedik.
ne yaparsak, ölümü beklerken yapıyoruz, biliyorum.
bunu yazarken ölebilirim örneğin ya da okurken bitebilir her şeyim.
belki de bitirmeden.
ve ben ölünce, elbet bir şeyleri bitirmeden gelecek ayrılık.
elbet yarım kalacak bu zifiri karanlık.
belki bilinçli bir dilin parmak izleridir bu hülasa seçilmiş karanlık.
belki cana kasıt vardır, belki on yıldan başlar cezası bu karanlığın.
"belki üstümüzden bir kuş geçer", geçer gider.
binlerce yıldır üstümüzden ne kuşlar geldi geçti, hangimiz baktık göğe ve kuşun nereye gittiğini düşündük?
üstümüzden kuş geçmesi, kuşun bir yere gittiği anlamına gelmez mi?
hangimiz düşündük o kuşun geldiği yeri neden sevmediğini?
önemli olan, yalnızca gitmek mi?
yalnız, ben de güzel giderim biliyor musun bazı perşembe geceleri.
hoş, salıları da iyi giderim ben.
hafta sonu gidemiyorum, her yer kapalı, ışıklar sönük genelde, içeride kimse yok, bir ses, bir seda, yok.
vay sen miydin o yarın çok güzel olacak diyen hergele?
vay sen hergele, bu sözü dün mü etmiştin sen?
vay hergele sen, hangi ışığa kaptırdın gözlerini?
sen vay hergele, hangi gürültüye tutsak ettin kulaklarını?
sen hergele vay, hangi koku tıkadı burnunu?
vay hergele sen, hangi ateş eritti tenini?
hergele vay sen, hangi acı ısırdı dilini?
hergele sen vay, bu ne biçim duyu istilası?
öyleyse bu karanlık, hakikaten hülasa değil.
belli, birisi bilerek soldurmuş bu karanlığın rengini.
bu parmaklıkların demir olup olmadığını nereden biliyorsun?
tenin yanmış senin, dokunamıyorsun ki.
vay hergele vay.
şimdi kalkmış yarın da bir şey ummuyorsun öyle mi?
her gün aynı yemeği yemekten sıkıldın mı?
her gün aynı güne uyanmaktan?
peki her gün aynı uykuda aynı rüyayı görmekten?
dünya da bilmem kaç milyar yıldır aynı yörüngede dönüyor.
bir sıkılsa bunu yapmaktan, hiç düşündün mü olabilecekleri, vay sen hergele?
bir yavaşlasa mesela ya da hızlansa örneğin durup dururken.
ya da durup dururken hazır durmuş bir duruverse öyle aniden.
"derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur" demiş yine o benim abiler.
evet o benim abiler.
ülkesi karanlık olanın cehennemi aydınlık olur, bunu da ben dedim abiler.
yazın bir yerlere.
ileride okurlar belki beni abi sayan bazı kardeşler.
günümüz dünyasında bazı insanlar ölmeyi sürdürüyorlar.
gün geçmiyor ki bir gün daha geçmesin sayın seyirciler.
sayın seyirciler kaç kişi ölmüş bu vakte kadar?
kaç kişi dönmüş ölümden?
kaç kişi sönmüş?
kaçı gülmüş?
kaçının gözü çölmüş, ruhu vaha?
kaçı sahiden mutlu olabilmiş bu dar-ı dünyada?
işiniz ne, sayın seyirciler.
ya da siktir edin siz hep yaptığınızı yapın, kendinizi nimetten sayın seyirciler.
yine bakıyorum şu yazdıklarıma, yine nereden başlayıp nereye geldiğimi bilmeden olmuş tüm olan biten.
şimdi bir yere de bağlamak gerekiyor bu yazılanları.
mutlak bir yerlerde bir tutarlılık olmalı.
şuralarda bir yerlerde olacaktı.
yok mu?
gitmiş mi?
yoksa bugün perşembe mi?
o da mı gitmiş?
vay sen.
sanki bu koku çok çetin.
bu ateş, yakmayacak artık beni.
vay sen.
bu ışık, hiç tanıdık değil.
kulak kesen gürültü, ne kadar samimi?
vay sen.
bu acı, hala yeterince acı.
vay sen.
tamam tamam.
vay sen hergele.
yine mi üşüdün güneşin göğsünde?
neyden bahsediyor bu yazı sayın seyirciler.
ne anlatıyor şimdi baştan ayağa bu kelimeler.
ne bileyim, karanlıktayım, göremiyorum abiler.
bu cümleler, apaçık dolandırıcılık.
nerede saklı şu pis tutarlılık.
ne bileyim abiler, her yer karanlık.
ücra bir duyu istilası, hülasa seçilmediğine emin olduğum bir karanlık.
çok sıkıldım uyanmaktan.
çok sıkıldım.
uyanmaktan.
perşembe olsa da, gitsem.
Kayıt Tarihi : 24.7.2019 12:33:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Cihad Keskin](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/07/24/karanlik-abiler.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!