Haber aldım şimdi sel basmış bendi,
Limanda yükünü al da gelirim.
Sararmış benzinle ne bulmuş sende,
Ağarmış saçını yol da gelirim.
Giresun,Trabzon,Rize Artvin'i,
Temmuz ayı yıktı şehir köyünü,
..
Babam öldüğünde
İnce Mehmet yeni çıkmıştı dağlara
Ben okulun yurdunda sedire uzanmış
Okuyordum ince Mehmet i
Güneş vardı
Dışarıda insanlar
Üşüyordum
..
kar yağmadan
ölme.
saçlarını okşayamadığım
bir kadındır
Karadeniz.
..
Maniler aşa aşa
Gelirim koşa koşa
Dostlarımla baş başa
Yoktur hilafım benim
Bir gün aşar gelirim
Sizi gelir bulurum
..
Yaşamadım ben seni
Karadeniz kara gözlüm
Aşamadım ben seni
Yiğidim’ya vuruldum
Yaşamadım ben seni
..
Atlılar geliyor beyaz yeleli,
Boğazın sularında Anadolu Feneri,
Gözler arıyor Galata, Kız Kulesi,
Martılar eşliğinde Kanatlı İstanbul.
Belgrat ormanı uzanır Kemerburgaz’a
Bir başkadır Karadeniz kıyısı Şile’den Terkos’a,
..
Gidişin yağmurlara denk düştü
Takvimler eylüle bürünmüş
Gidişin suskun bir akşamüstü
Karadeniz şehrime küsmüş
Gidişin bir harp sonrası ihtilal sokağı
Ateşten elbiseler giymiş sözcükler
..
Ben kalemi aldım ele
Kağıtımı vermem yele
Haşa bu vatanım sele
Gider iken durur muyum
Sahtekarlar kol geziyor
Kardeş kardeşi eziyor
..
Bir mektup yazdım Gaziantep'ten
attım denize
çıktı Gümüşhane'den...
Gümüşhanede deniz yok biliyorum
Gaziantep'te de yok
ama vardı sanki...
..
Düşünceyi bilmesen,
Sevgiden ne haber,
Geceyi hiç silmesen,
Gündüzden ne haber.
Sevmeyi istemesen,
Mutluluktan ne haber,
..
Ordan burdan konuşuyorduk çalışırken.
Yahu dedi Karadeniz aksanıyla.
Güldü, bu adam beni görmeye değil;
Seni görmek için burada.
İşimiz nasıl olsa paylaşılır.
Ama yanımdaki sandalyeyi senin için ayırdım.
Karşılıklı bakışıp birbirinize sevgiyi anlatın diye.
..
Sen Ölmüyorsun 5
Varsın Ege taşısın yüreğini Ak Denize
Benin içimde Karadeniz kanar.
Sanılmasın ki Ferhat delerken dağları
Biz ellerimiz bağlı hareketsiz kalır
..
……………Sevdan şimdi el değmemiş heybetli zirvelerden tüm kentlere çoğalarak yayılmakta, kutlarım seni, eserini, edebiyata katkılarını… İmza gününde yaşayacağın izdihamı, ilgiyi, düşündükçe senin adına seviniyor, keşfedilmemiş ve o eşsiz kıyılara mavi yolculuklar başlatıyorum senin, sevdan, eserin adına… Nobelin en büyük adaylarından biri olacağına, şöhretinin gün be gün ülke sınırlarını aşacağına yüreğimle inanıyorum-ki bu yürek nelere inandı, nelere kandı senin uğruna…
…………… Ebruli kokular titretirken canlıların içini tatlı ve ılık, yayılırken ıtırlı kokular, kuşlar, böcekler müjdelerken gelişini baharın, sende bana geliyordun baharın ilk armağanı olarak ve sana açarken yüreğimin tüm gizli kalmış bahçesini, bayram yapıyordu tensel kokularımız karşılaşmalarının şöleninde… Bir avuç yüreğime hapsedip, çelik kafeslerle koruduğum, sakladığım, nadasa bıraktığım bahçemdeki susuz, budamasız vahşi çiçekleri, bakışın, sözlerin, sevdan, ateşinle evşilleştiriyordum sana sunarken… Sen onlara iyi bakacaktın… Sulayacak, konuşacak, sevginle açtıracaktın bir dağ başı yalnızlığında… Görenler anlayacak, sevginle şaşırtacaktın onları ve bu ne sevgidirki ne çiçekler açtırıyor böyle diye söylemler üretirken, kelimelerinde gıpta, yüreklerinde tatlı bir kıskançlık çiçekleri oluşturacaktın beni severken, sarılırken, bakarken gözlerimin derinliklerine…
…………… Viyolonselin sesini ilk sen duymuş, ayışığına nazire yaparcasına dans eden yıldızlarla kaplı gecede balkona çağırmıştın ya beni yarım kalan dansı tamamlamak istercesine...Saatlerdir ve neredeyse sabahın ilk ışıklarına, ay ve yıldızların nerde, niye saklandıklarının bilinmezliğinde adeta tek vücut olmuştuk dans ederken… Arada tattığımız şarap kadehi bile sarılmamıza engel olamazdı, sana, kolunun altından yukarı kaldırıp içiriyor, sonrada ben içiyor ve içtiğimiz her kadehi ritimlerimizi bozmasın diye ayaklarımızın hemen altındaki denize fırlatıyorduk çakır keyifliğin verdiği çocuksu bir geç kalmışlığın izlerinde… Her yudumdan sonra adeta içine çekiyordun beni sarılmalarını bırakmadan ve sıklaştırarak, bende seni iki elim belinde havada dönderiyorken en çok fırfırlı eteğinin dairesel hareketlerini seviyordum ve daha sıkı sarılıyordun düşmenin endişesiyle ve yine daha çok sarıl diye hızlandırıyordum seni ellerimin beline kilitlenmişliğinde… Günlerce ve yemeden içmeden gündüz yakan, kavuran güneşin altında, gece; ayışıklı yıldızlı mavi gecelerde dans edebilirdik yorulmayı eklemediğimiz bedenlerimizde ve karışırken kokularımız tenlerimize… Şaraptan bir yudum alıp boğazından içerilerine damlatırken saçlarına geriye savuruyor, yine ve yeniden gözlerinin derinliğinde yeni kaybolmalar yaşatıyordun…
…………… Torinodaki San Marco meydanında insanlar soğuktan titrerken kaldırımın kenarına oturup tüttürdüğümüz sigaranın keyfini hiç bir sigaradan alamamış ve İtalyanların bakışlarında içlerinden bizi deli olarak yargılamaları nasıl hoşumuz gitmişti… Katıldığımız turdan kaçamak yapmamız ne iyi olmuştu, onlar kış olimpiyatlarını izlerken, Torino sokaklarını aşındırıyorduk seninle ve koca kentte ikimizdik eldiven giymeyen Şubat ayının o dondurucu soğuğunda… Budapeştede kenti ikiye bölen tarihi köprünün üzerinde yağan yağmura rağmen öpüşmemize alkış tutan çocuklara ise çok gülmüştük dönüş yolunda ve Pragdan aldığımız o sevimli çorba kaselerini otobüse binerken düşürüp hepsini kırdığımda nasıl gülmüştün artık çorba içemeyeceğim diye… En çokta Karadeniz gezisinde tadı damağımda kalan hamsili çorbayı içmek isterdim sakarlığımda kırdığım kaselerde ve Sumela Manastırından çıkışta sen rahibe taklidi yaparken, ben edepsiz bir rahipin utanmazlığında sana tacizde bulunurken bir an çarpılacağımı hissettim ciddi rahibe duruşunda… Gece mum kokulu odamızda dünyayı yeniden keşfediyor ve sabahın cıvıltılı kuş seslerinde yarı uykulu sarılıyorduk, Karadenizin içimize işleyen çam kokulu yaylalarının mistik motellerinde… Nereye gitmek istediysek ne yemek-içmek istediysek, neyi ve nasıl sorgusuz yaşamak istediysek gerçekleştirdik iki deli sevdalı seninle ve ardımıza dönüp baktığımızda pişmanlık duyacağımız tek bir anımız, saniyemiz olmadı seninle sevgili… Yaşadıklarımız yaşayamadıklarımızın ve hissettiğimiz gençliğimizin bize sunduduğu armağandı ve ne çok şey vardı seninle daha yaşanacak ve yaşanacak olan ve yaşamın içinde olan her şeyi sonsuza kadar yaşamalıyız seninle diymi? ...
..
ÜLKEM OLUR
Dillerim seni arıyor
Özlemimsin Karadeniz
Yayılır yürekte yaram
..
Bu aşkın hikayesi bitmedi, bitmemeli,
Esir almamalı egolarımız seven yanlarımızı,
Ben denizlerin aşk çocuğuyum,
Elbette fırtınalarım da olacak, meltemlerim de...
Şimdi ağla, boşalt içinin zehirini bensiz akşamlara,
Değmez mi... bir gün kavuşmamız muhteşem olacaksa...
..
döverken kıyılarımı karadeniz yeşili
bir boyuttan diğerine
gemiler / kıyısız ve ışıksız /
yüzer çilingir sofralarımda
taşır zamanı kırılgan dallarım
yaşlı bir zeytin ağacı olurum
marmarada
..
Git bedenim git, Karadeniz'e
Yüreğinde heyecan, hazırlan güzelliklere.
Çık yaylaya, ara bedenini sisin içerisinde
Uzan umarsızca yeşilliklere.
Güneşle kovalamaca oyna, Bolaman virajlarında
Yorulunca soluklan, Karadeniz'in ışıltılarında
Yayılır öğlene dogru yayla eti kokusu
..
Sibirya’dan esen o şer soğuğun
Göğsümüze değmezse, ruhu ısınmazmış
Karla örtülü o yüksek doruğun
Üstüne çıkılmazsa, küçülmezmiş
Bu kara toprak dile gelse de konuşsa
İnan ki her tümsekten kan akar
..
ÇIĞLIK
Güz yangınlarına tutuşmuş yürekler
Sevdayı yaşar zamansız saatlerde
Bir bütün olur umutlar
Nağralar atılır sessizlikler üstüne
..
Daha gençtim Karadeniz
Yüzüp, sana geliyordum
Yanımda süt emen yavrum
Yaşamayı seviyordum
Sular, evimizdir bizim
..