KARADENİZ ŞİİRLERİ

KARADENİZ ŞİİRLERİ

Alper Tunga Taktak

Hüzün düşer ayrıldığın şehirlere
Yanı sıra sisli bir gece
Mavi gözlü bir dalga yırtılır
Ve bir göz odadan çığlıklar atılır

Nereye baksam bahar o sokağın başından ayrılır
Bir göçmen kuş süpürür adını kulaklarımdan
..

Devamını Oku
Enver Özel

Günaydın mesajınla,
Kayboldu karamsarlık günümde,
Düşüncenin güzelliğinde,
Sıcaklık oldu hislerimde.

Sevgi seline kapıldım,
Kalbimde heyecan,
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

İpsala sınır kapısına geldiğimizde saat 24.00 sıralarıydı. İlk defa gümrük kapısından geçeceğiz ve heyecanlıyız. Türk sınırında fazla oyalanmadık. Çıkış kolaydı. Yeni bir ülkeye girme heyecanı bizleri sarmıştı. Nasıl aranacağız, nasıl taranacağız? Otobüsümüz durdu. Bizim önümüzde bir otobüs var. 15-20 dakika sonra tur sorumlusu arkadaşlar geldi, ‘’Herkes pasaportlarını eline alsın resimli sayfayı açsın ve sıraya girsin’’ dedi. Denileni yaptık. Sıramız geldiğinde gişenin önünde pasaportumuzu uzatıp bekledik. İçerdeki görevli bir şeyler yaptı, pasaportu bir ışıklı ekrana bastırıp, önümüzde duran ekrana sağ işaret ve orta parmağımızın uzatmamızı söyledi. Yani yeniden parmak izlerimiz alındı (mı) yoksa pasaporttaki parmak izleri ile çakışıp çakışmadığına mı baktı bilemiyoruz. Bu arada yeşil ve mor pasaportlar arasında bir de siyah kaplı bir pasoport vardı. İlk defa gördük. Hiç siyah kaplı pasaport da olduğunu duymamıştık. Bir saatlik bir işlemden sonra otobüsümüze bindik. Yola devam…
Sabah saat 8.00’de kahvaltı ve ondan sonra rehberimiz bizi Kavalada gezdirecek oradan da Selaniğe geçeceğiz.
Bu arada bizde yedi saatlik yol yorgunluğu, yarı uykulu yarı uyanık yola devam ederken biraz pasaportlar üzerine konuşalım. Yeşil pasaport ve kahverengi veya mor pasapor arasındaki ayrımı yaşayarak öğreniyoruz. Hayatımızda renklerin önemi büyük. Renkler arasında ne fark var demeyin…
Yeşil pasaporlarda vize yok. Vize masrafı, mor pasaportlarda kişi başı 200TL civarında. Bu kadar da değil, hesapta asgari altı bin liran olacak. O da yetmedi, tapu isteniyor. Nelerine lazımmış diye düşündük. Meğer insanları ülkelerine bağlayan zincirlermiş onlar. Yani kürkçü dükkanı. Dönüp dolaşıp geleceğimiz yer olmazsa onların başına dert olacakmışız… Dünyanın bir parçasını işgal edenler başka insanlara yaşam hakkı tanımıyor orada. Yeşil pasaportlar kalamaz mı? Neden onlara sorulmuyor bunlar? Doğal olarak akla gelen sorular? Memurlar doğal olarak devletin bir parçası gibi görülüyor anlaşılan… Devlet memurları gittikleri yerlerde kalırsa devleti ele geçirmiş olacaklar sanki, hiç değilse bir parçasını, onun için töleranslı davranıyorlar… Tabi burası şaka, anlam veremediğimiz için kişisel yorumlarda şaka hakkımızı kullanıyoruz.
Otobüsümüz yola devam ediyor, güneş ufuktan yükseliyor, yeşil topraklar üzerinden sis tabakası yavaş yavaş dağılıyor. Yeşillikler arasında siyah lekeler var, yaklaştıkça görüyoruz ki, güneş enerjisi elde edilen petekler. Düzlükte, yani tarım alanlarında yerleşim yeri yok. Yerleşim yerleri dağ eteklerinde… Dağlarda kayalık diye bir şeye raslamadık. Yemyeşil ağaçlarla kaplı her taraf… ‘Karadeniz Bölgesi’ni andırıyor. Üç katın üstünde bina yok. Ekili alanlar fıskıye ile sulanıyor… Ekili alan dışında bir bölgese davar sürüsü… Yani tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir bölgeden geçiyoruz. Biraz sonra bize katılacak olan rehberimizden öğreneceğiz daha fazlasını…
Video 25 eklenecek. 26 rehberin mazereti anlatması ve bizi karşılaması
İlk durağımız Kavala programa göre… Ancak rehberimiz anlatımına göre arabasında çıkan bir sorun nedeniyle gecikiyor ve biz onu beklemek üzere, rehberimizin memleketi olan İskece'ye uğradık. Kahvaltımızı orada yaptık. Hamurlu yiyeceklerin bol olduğu bir yer… Börek çeşitleri ve çay ile kahvaltımızı yaptık. Rehberimizle orada buluşup yola devam ettik. Rehberimizin anlatımına göre (Rehberimiz Türk ve Türkiyeyi gezip tanımış biri) Yunanistan’da deniz kenarlarında şejlonglar için ayrıca para ödenmezmiş, bir çay içip şejlonglardan yararlanılabiliyormuş…
..

Devamını Oku
Vildan Berber

Ay gümüş tellerini serdi mavi sulara.
karadeniz sitemli dalgalarda bu gece.
Özlemin pusu kurdu,koşuşan uykulara;
Yüreğim daralacak, anlaşılan bu gece.

Suskun, kırgın, sitemkar, dilsiz; dilbaz yüreğim,
Sevginin denizinde yol alır kalp küreğim.
..

Devamını Oku
Fatih Aksüt

Soylu dertlere dalmalıyım
Güneşin gözleri yüreğime değmeli
Bir lahza aşka durmalı gönül
Sisleri dağılmalı hülyalar yolunun
Canan-ı arzularken candan geçmeli

“Ben” olmalı gülün açtığı yerde
..

Devamını Oku
Seyfettin Avci

Hasretle yükselecek güneş
Birde poyraz esecek bu sabah
Arş-ı alaya yükselecek Vangölüm
Sahillerinde dolaşırsak eğer…
İliklerimize işlenecek güneş
Çifte yıldızı oluruz yeryüzünün
Kıskanacak Vangölü’yü; Akdeniz, Karadeniz…
..

Devamını Oku
Gali Baba İbek

Denizleri ben hep durgun bilirdim,
Akdeniz sessiz sahiller beni bekler sanırdım,
Ama deniz sen hep sahipsizdir,
Karadeniz dalgalı ama deniz sen çılgınmışsın.

Dostluk; arkadaşlık senlik birşey,
Ege bir ayrı bir şeydir,
..

Devamını Oku
Kudret Kırbıyık

sen gelince aklıma karadeniz gibi dalgalanır
ıssız sularda durulurum
aşkımdan su yanar,yer yarılır
sen bunu bilmezsin ya kahrolurum..


gök gürler aşkımdan,bulutlar duygularınır
..

Devamını Oku
Cemal Karsavran

gözlerini düşünüyorum;
Karadeniz gibi mavi
ve derin gözlerinde
uzak diyarlara uzanıyorum,
yüreğim şiir dolu, ruhum şiir dolu
yeşillere bürünüyorum,
al kırmızı mor düşlerimde
..

Devamını Oku
Banu Aka

Sana geldim
Yarimi uzak illerde bırakıp
Sana döndüm deli deniz
Rüzgarın beni alıp götürsün
Sahilinde
O bildik şarkıyı dinleyeyim diye
Mavi gecelerde parlayan sularını
..

Devamını Oku
Erdal Turan

İşte ben çernobildenim
Karanlıklar ülkesinden
Yitirenlerdenim sevdasını
Kazım’ım,Karadenizim
Ve sevdasızım mavi tadında


..

Devamını Oku
Turan Oflazoğlu

Koyu çepçevre kuşatan yamaçlardan, o yeşil, dik,
öküzler, mandalar inerken böğürtülerle kumsala,
sinsi çobanlar gözetlerse diye kaygılı, ürkek,
bir kayanın dibinde-gizler sandığımız- seviştik,
bu kaygıyla keskinleşir tat, için için bilerek.
Uzak bir aynada gülüşlerin pırıl pırıl hala.

..

Devamını Oku
Oropa Seni

İnsanlar hakkındaki kanılarım değişti
Onu tanımaya çalışınca
Onu tanımaya çalışınca anladım
İnsanların anlaşılmazlığını

Siz hiç kor gibi sıcak bir buzdağı gördünüz mü?
Kuş tüyünden yapılmış bir çelik
..

Devamını Oku
Esel Arslan

Sarı gülüm...
Şiir ısmarlamışsın
Bütün şiirlerim sanaydı,
Kimler için sandın.
Bakarken derinden gözlerine
Her bakışım bir başka anlamdı.
Dikkat gülüm,
..

Devamını Oku
Vahit Kemal Kısa

Mahrem gecelerde..
Utanır gözlerim...


Ay ışıyor...
Silinmez hayalin an ve an
Yaşayan her krizantem yaprağında
..

Devamını Oku
Ali Fikri Karadeniz

Karadeniz kıyısından bir şarkı söylerim,
Söylerim de isyanım dalgalanır ummanlara.
Avutulmak duygusu döver kalbimin kıyılarını,
Gözlerimde yine nisan yağmurları,
Şafak vakti güneşin doğmasını beklerim.

Sensizlik kasırgası savurur bedenimi,
..

Devamını Oku
Ali Fikri Karadeniz

Seni sevdim;
Seni taşıdım Karadeniz engin sularına
Dalgalardan dört duvar yaptım
Bir köşesine yıldızları,
Bir köşesine Bulutları,
Bir köşesine sevgimin güneşini,
Bir köşesine de gönül bahçemin çiçeklerini bıraktım.
..

Devamını Oku
Mehmet Varıcı

Yolların kıvrımında
Kaybolurken çizgiler
Akşamı yakalamak isteyen güneş
Vadi ufuklarında
Saklanmaç oynar
Gönüllerde sessiz bir
Ayrılık türküsü
..

Devamını Oku
Şenol Denizci

Bir intihar davetlisiydim. Kalktım geldim. Bu Haliç’tir her şeyin tanığı, odur... Bilir nelere vurgun olduğumu. Şarkı söyleyemeyen çocuklar dünyasında şarkılar bestelediğimi gözyaşlarından, sadece sağır ve dilsiz çocukların duyabildiği... Bilir bu dünyaya dargın olduğumu. Ne zaman yürüyecek olsam, mutlaka ayağıma bir taşı takılan, belki de sırf bu nedenle öğrenemediğim yürümelerimle yalnız kalmanın kahredici ağırlığını bana taşıtan dünyaya... Şüphesiz bütün denizler gibi bilir Haliç’te çocukluğumu. Ve neden durgun olduğumu... Bütün travmalarını bir çocukluğun, nasıl taşıdığımı hayatın devamına. Sonra hangi kemanın, hangi sazın teline dokunulsa tarifsiz bir çocukluk mutsuzluğuna dokunduğunu ucunun... Belki de bu yüzlerden sevme özürlüsü olduğumu da bilir. Bilir neden yeşermediğini dallarımın. Ve bu son ilkbaharında ömrümün, neleri fark ettiğimi. Su yollarının benim toprağıma uzak olduğunu... Yine bu nedenle tüm bayramların yetim çocuğu olduğumu bilir Haliç. Daveti bundandır.

Daha önce hiçbir yerde yazılmamış öyküler anlatır Haliç. Dul kadınları anlatır, yetim çocukları, genç ölenleri, bilmeden yaşayanları... Öyle tanıdıktır ki anlattıkları, bir anda bütün evlerde olurum. Her kapı eşiğinde yaşanmışlıklarım olur. Bütün adamları tanır olurum. Bütün kadınları ve çocukları bilir olurum. Bütün öykülerinde lirik bir yara izi vardır. Bütün öykülerde bir suçluluk payım. O anlatır, anlattıkça bütün kapı önlerinden geçer yalnızlığım, ışık hızıyla... Bir anda bütün evlerde ölürüm. Bilir Haliç ölüm sebeplerimi... Küsüp arkamı dönecek olsam bir bardak yeşil cehennem uzatır. Tutar içerim bir solukta. Boğazımı usulca ve yemyeşil okşayıp yüreğime sinsi bir yılan şefkatiyle çöreklenir. Gitsem, gidemem. Kalan yanlarımı bir takım çocuklar onarır. Biri yürekli sözleriyle yeşil bir cehennem çıkarır içimden, yakar düne dair ne varsa. Biri yeşil gözleriyle bana bakar gece gündüz, yeniler, yarına hazırlar. Haliç’ in ısrarlı daveti banadır, bütün bunları bilir. Nedendir bu kadar içimde duruşu bilmem... İçimde bir akşamın sıra dışı hikayeleri döllerken, bir sürü sabahı bitirir.

Diyemem bu akşam gelemeyeceğimi bir takım çocuklara... Kafaları karışır diye, akılları ermez, anlayamazlar diye, insanı yaşatan umuttur diye/diyemem... Oysa her an kalkabilecek gemiler büyüyor, sabırsızlanıyor içimde. Belki birazdan Karadeniz’e... Köstence limanda bir çingene bilmeden neler çalacak kavalıyla... (İstanbul’da çobanlar bilir mi kaval çalmayı? diye sorduğumda, onların yalın ve keskin ıslıkları var. demişti Haliç.) Neler çalacak bilmeden hayat çantamdan... Benim hiç keskin bir ıslığım olmadı. Ne de ıslığıma cevap verecek birilerim... Oysa ıslık olmaya bile razıydım, yalnızlığı daha saygın ve anlaşılır. (Haliç ile yakın durduğumuz bundandır.) Romanyalı bir çingeneyi Köstence’ siyle ve gemileriyle bırakır, demir alırım oradan... Kiev’ den Ukrayna sokaklarına götürür beni yelkenlerim. Yanağı gamzeli bir çocuk ararım. Yüreği örseli. Bir yanında varları, bir yanında yokları, yarım mutlulukları ile bir çocuk... Ukraynalı çocuklar İstanbul’dakilere benzemiyor. Oysa Karadeniz de bir içdeniz değil mi Haliç gibi? (Orada da yeşil cehennemli kadınlar var, daha soğuk cehennemleri) Şimdi buradan demir alacak olsam beyaz yüzlü polisleriyle ve yitik tanrılarıyla Novorovsky karşılar beni. Sonra uzun ve geniş yabancılaşan, büyük topraklar... Ben el kadar Haliç’te kaybolurken, cesaret edemem o topraklara girmeye. Haliç bunu da bilir...

Üç köprüsü vardı Haliç’ in. Sonra biri emekli oldu, yerine yenisini koydular. Bir oğul yitirmiştim. Haliç o zaman üç köprülü o eski Haliç’ti. Bir köprüsünün altında yürek eskitiyorduk. Kiraz zamanıydı, gençtim, çaresizlik içinde bir oğuldan geçtim. Haliç bilir... sonra yürek başka yitirmelerinde tanığı oldu. Bu kıyıları arşınlıyor örselenmiş adamlar. Ben de onlardan biriydim. Örselenmelerim yitirdiklerimdendi. Sıralı sırasız insanlar yitirdim. Zamanlı zamansız odalar, kapılar... Kalanlarla yetindim. Birtakım yüzlerle olurum sandım, birtakım seslerle... Oysa ne yitirdiklerimi unutturdu bana, ne de edindiklerimle kendime yetebildim. O kadar çok şeye tanık ki Haliç, koca şehir ikimize dar gelir.
..

Devamını Oku
İsa Şeker

Tarih bana seni hatırlatır günün her anında,
Zamanım hayâl kütüphânende geçer arşiv sayfalarında.
Coğrafyayla bulurum nerede olduğunu,elimde pusula
Haydi şu karadeniz ikliminle yanaklarımı bir sula

Derdimi sosyoloğa açamam öyle herkesin ortasında.
Psikoloji yer bulamaz ona hastalıklar haritasında.
..

Devamını Oku