Kahire’nin dar sokaklarından geçtim,
Toz yüzüme vurdu, gölge içime çöktü.
Bir lahit kapağı aralandı sanki—
O an dedim ki:
“Bre Kaygusuz, sen mi geldin yine bu çılgın şehre?”
Çünkü sen, ey Abdal Pîri,
Bulurdun Hak’ı bazen bir taşın altında,
Bazen bir dilencinin yarık avucunda.
Şimdi gel de bak Kahire’ye:
Her köşe bir taş, her taşın altında bir sır yatıyor.
Selam sana ey divane Kaygusuz!
Ben bu şehirde senin nefesini duydum.
Mezarlık Evleri’nin çatılarında,
Ekmeğini paylaşan çocukların gülüşünde,
Geceyi yaran ezan sesinde gizlenmişsin.
Nil kıyısında bir ihtiyar bana baktı,
Gözlerinde hem susuzluk hem hikmet vardı—
Dedim:
“Pîrim, Kaygusuz’u bilir misin?”
Gülümsedi:
“Bu şehirde hakikati arayan her garip
Kaygusuz’un torunudur oğul.”
Bre Abdal,
Sen Hakk’ı ararken düşürdün nefs kaleni,
Kahire de kendi nefsinin yıkıntıları içinde
Hâlâ bir ışık arıyor.
Senin gülüşün gibi çatlaktır bu şehrin duvarları,
Ama o çatlaklardan sızar hakikat.
Sarhoş ettin bizi sözünle yüzyıllar öteden,
Şimdi Kahire’nin çölleri, çarşıları,
Senin kalender adımlarını bekliyor.
Gel de yeniden yürüt bu şehri,
Belki bir taş daha konuşur sen gelince.
Selam olsun sana Kaygusuz,
Rüzgâra karşı saz çalan delişmen Abdal!
Kahire’de bir garip ozan
Sözünü taşıdı bugün:
Ne kahpe dünya bozar seni,
Ne Kahire’nin gölgesi siler izini…
Kayıt Tarihi : 5.12.2025 15:46:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!