1992 yılında epey ürkek lodosların arasından geçerek Bursada dünyaya vardım.. bir fen lisesi öğrencisi olarak ağır derslerden, gecenin sönükleştiği çalışma masası matemlerinden başımı kaldırıp,sanata ve şiire zaman ayırıyorum..
Bursa'da gün batısı esiyor alışılmamışlardan...
Duygusuzluk tüm atmosfer,ilham yok derinden gelen...
Ve ben,bir mağara adamı,
Vakitsiz,yine çalakalem....
Kalemsiz,kağıtsız tükettim koca Nisan'ı...
Arifesi yaşanmamış sağnakların,
Bir otobüs camını hüzünlendirdiğini görmüyorsun…
Bozkırı delip geçmiş bir karayolunun,aslında
Her yokuşta coğrafyaya boyun eğdiğini…
Gözleri silecek karantinasında,
Bir yolcu gelir birgün,
Hatırlı bir yolcu...
Kıramaz alırsın gemine,yol üzerindeki bir limanda bırakmak için...
Çıkarsınız yola...
Ne sen bırakabilirsin sessiz limanlarla başbaşa,
Ne de lliman kalabilir onunla
ağlayan gülümsemelere aşina aynalarda kendi kendime bile söylemeye cesaret edemediğim;
o öldürme yetkisi verilmiş sekiz kahrolası harf bu şehirde …
ve dahası ilk bakışta anlam ifade etmeyen her şey bu şehirde.
lirizm’inden kapitalizm’ine
bütün 'izm' ler bu şehirde....
özlemlere hasret kalmaya dua edilen ikonlarla,
Gözlerini kısmış jacques in ölmüş ve çıplak bedenine bakiyor kalabalık
karanlıklarda….aniden korkulu gözler çevriliyor yarım yamalak bir şiire…o
şiir söylüyor paravanin arkasındakinin sadece ucuz ve duygusuz aydınlıklar
olduğunu… hiç bitmeyecekmiş gibi görünen o anlar,aydınlıkların
karanlıklara üstünlüğüyle bitiyor…
ankaranın isli varoşlarında bir kent kızı....
yas tutuyor derdi bir kader çarkı....
her tarot falında asılan adamı oynuyor vatan caddesinin soldan ikinci çıkmazı…
bir adam döverler kimsesizlerin eski evinde…
bir bakış sanki,bilmem kaç rakım yüksekte, uzakta,galiba ankara yakınlarında
Düşlerimde sağnak yağış var
Kulaklarımda betona çarpan yağmur damlalarının sesleri
Gözlerimde çarpışan iki dalganın bileşkesi…
Fırtına çıkmış olsa gerek bir küçük soluktan…
İlk defa tabu olmuş en güzel iki kelimenin hazinliğinden…
Kendi adını işitirken tırmalanmış iki kulaktan
Penceremde ışık vermeyen bir Ay,
Onun suçu değil...
Öylesine yıpratmış ki onu bu hayat..
Öylesine yalnız ki orada..
Karanlık bir bulut parçası bile önüne geçip,
Alay ediyor onunla..
Daha önce hiç görmediğim kaldırım taşlarını kıskandığım bir geceydi...
Çin yapımı aşkların kenarında,iki üstadın emeğiyle yapılmış bir aşka,kefilsiz tebessüm ediyordum...
Bir kimyasal nova zamanı...göz bebeklerinde....
Bir siyah bant bile fark edilmezdi beyaz teninde,
en tan vakitsiz bir ahize kaldırımı
ne kadar eski sevgili varsa hepsi vites değiştiriyor yalnızlıklarıma….
ama bir rüzgar esmiş ki dallarımda,
kan dolaşımımın ana halterinden…
yetimhaneler dahil her yerde süresiz elektrikler kesilmiş…..
trafolarda isim yazacak yer yok…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!