unutulmuş bir akşamdı
dalgakıranın ucunda bir adam
taşlar ıslak
adam kendi yalnızlığına tutsak
biraz dökük üstü başı
bir ufak ‘yeni rakı’ yoldaşı
şehrin uğultusundan uzak
arada ağzına sarı leblebi atarak
akşamdan kiraladığı sessizliğe bulanmış
güneşin henüz küstüğü mahcup mehtaba dalmış
kimbilir hangi zamandan rüyalarla aldanıp
dumanlar içindeki yenikapı sahiline bakıp bakıp
köpüklerin raksını izliyor
düşünüyordu
kendi yalnızlığının tutsağıydı adam
denizle konuşuyordu hiç konuşmadan
o akşamı birileri biryerlerde unutmuşlardı
açıkta sıra sıra gemiler vardı
gidecek limanları olmayan yorgun gemiler
koşuşuyordu gidecek evleri olmayan bebeler
tıknefes olmuş arabaların peşinde
kirli paçavralar vardı minik ellerinde
ve müşteri bekliyordu ondörtlük fahişeler
sokak lambalarının ölgün ışıkları altında
halkalı – sirkeci treninin tıkırtıları ardında
kan kırmızı düşünceler aklında
hani vardı ya
‘bir gün mutlaka’
boğazında yarım arzular düğüm düğüm
dili lal yüreği kördüğüm
lacivert tülünü çekiyorken üstüne akşam
martılara söylüyordu ezberindeki tek şiiri kendi yalnızlığına tutsak adam
'...acıyorsam sana anam avradım olsun
ama aşk olsun sana çocuk aşk olsun'
unutulmuş bir akşamdı
kan uykulardan uyanan unutulmuş yıllardı
kumrular sevişiyordu hala asırlık çınarın dallarında
tıbbiyeliler usturayı koyultmuş yine kahve-i çınaraltında
küllük’te tavla şıkırtıları
bitirim delikanlılar iniyor azak yokuşu’ndan dudaklarında arsız ıslıkları
pencerelerde salkım salkım ermeni dilberleri
delikanlıları selamlar gibi dalgalanıyor memeleri
silme hanımeli kokuyor kumkapı
kör agop’un dükkanında ıstakoz çığlıkları
buzda sapsarı dersim’li haydar’ın bademleri
akşamı unutanlar unutmuş olmalı haydar’ın ali’sini
kırlangıç çorbasını koymuş ocağa minas misisyan
neler gördü öyle ya şu emektar şadırvan
yalnız kitaplar mıydı yakılan
ya yarınlar
ya sizi kimler vurdu çocuklar
kimler astı kimler astı sizi kimler astı
kim anımsar şimdi unutulmuş yılları
zillet olmuş hanidir birilerinin boyunbağı
ya bu milyon kerre milyonlarca ton ölü toprağı
adeta herkes kendi yalnızlığının tutsağı
yürü be adam geç şu kahrolası tren yolunu
bırak şimdi dilberleri memeleri hanımeli kokusunu
çıkar kafandan o mülevves çuvalı yırt at üstündeki iğreti çulu
işte aynı sokaklar aynı sahilyolu
bigünah kaldırım taşları kupkuru
adamı bir tek kaldırım taşları anlıyordu
akşamı unutmuşlardı bilinmez neden
kiralık sessizliği delen
sarhoş kahkahalar yükseliyordu kalyon oteli'nden
sirkeci garı'nda hamallar inliyordu
sultanahmet’te ezanlar keşleri namaza çağırıyordu
onu hiç kimse hiçbir yere çağırmıyordu
zaten o da hiçbir yere gitmiyordu
memnundu yerinden
ve inadına inanıyordu
'bir gün mutlaka' mutlaka bir gün diyordu
istanbul hiç değişmemiş gibi duruyordu
deniz aynı deniz gökyüzü aynı gökyüzü
hep aynı sevgilinin yanakları gamzeli yüzü
sırtında unutulmuş yılların gam yükü
ağzında bir yarım türkü
‘başın öne eğilmesin / aldırma gönül aldırma’
gel de aldırma
başı da hafiften eğikti ya
yürüyordu kendi yalnızlığına adam
geceden kaçıyordu unutulmuş akşam
akşamı nasıl da unutmuşlardı
kuşlar yeni cami’nin saçaklarına sığınmışlardı
adam akşamın alacasında bir garip karaltı
sonbaharın kızıla buladığı yapraklar
köprüden sallanmış misinaların ucunda memurlar
balıklardan da çaresizdiler
sağ yanında griye çalan mahzun deniz
dudaklarında bir gülümseme belli belirsiz
kiremit rengi bir elbise etekleri uzun beli dar
boynunda upuzun bembeyaz kollar mı var
beyninde kıvrım kıvrım umutlar
tophane fındıklı dolmabahçe derken
beşiktaş’ı geçip akaretler’den
anılar topladı maçka’dan taş kışla’dan
durup seyre daldı şehri tepebaşı’ndan
ar damarı çatlamış milyonbin heyula sırıtıyordu camlardan
bir yanı haliç bir yanı güzelim boğaziçi
bir de canının taa içinin içi
sızlıyordu
adam ‘güneşli güzel günleri’
bir de rakının yanında barbunya pilakiyi özlüyordu
unutulmuş bir akşamdı
yarım asrı devirmiş koskoca adamdı
yüreği hala çocuk
ve inadına aşık
iyi ki aşk vardı
bir avuç sessizlik kiralamıştı unutulmuş akşamdan
bir de gönül kendi gençliğinden
hep o şiir dilinin ucunda
üç benli bir yanak avucunda
içinde hiç dinmeyen isyanı
gecenin karanlığına boğdurmayacaktı akşamı
vazgeçmeyecekti yarınlardan
‘güneşli güzel günler’ doğacaktı unutulmuş akşamdan
şen şakrak bir şarkı iliştirdi yüreğine
yürüdü elleri cebinde
gecenin üstüne üstüne...
iyi ki aşk vardı
Kayıt Tarihi : 18.3.2005 16:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hüsnü Bozkurt](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/03/18/iyi-ki-ask-vardi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!