Yeni parayla yirmi milyar. Eski parayla yirmi tirilyon, karşı yaka iskelesine yaklaştıkça cami minarelerinden çıkan ezan sesi gibi bağırıyor elektrikli cihazlar. Sen ol da aldanma… İnsan, hiç
şansı olmadığı halde namaza bile gidiyor. Olmaz, olmaz ama! ... ya bi de olursa… ne kaybederim ki
nasıl olsa işim gücüm de yok… Eeee! Sakla samanı gelir zamanı bakarsın faydası olur. İşte çoğu insanın kafasındaki düşünce… ve bu düşünceyle gider camiye. Cenneti ne olur ne olmaz diye atar bi köşeye zulaya. Milli piyangoya gelince, ben de dedim ki, milyonda bir de olsa kazanma şansı var. Hani her kötü olayda haline şükret diye daha kötü bir olay gösterilir ya! .
Camiye gidenden şanslıyım. İşte ben de kendime o örneği gösterip, savunmayı hazırladım. Tabi bu savunma yakalanırsam gerekecekti. Hiç kimseye çaktırmadan, ben de kendime iki piyango bileti aldım. Bilet paralarını da karımın verdiği harçlıklardan, tam üç ayda biriktirdim. Duyarsa mafvolurum. Çıkarsa o parayı ne yapacaktın ha! . Bu yaşta sana kim bakar be… Her şey parayı yiyene kadar… Neden benden sakladın ha! ... Herkesin başından geçeni daha fazla anlatmayacağım…
Eh bu yaşa geldik her halde tek parça savunma ile böyle bir riskli işe girilmez. Bu savunmanın bir de, B planı var.
Televizyonlardaki Şov programlarında çekilişler yapılıyor. Paralar dağıtılıyor. Yarışmalar cazip hale geliyor. Yüzde sekseni açlıktan kırılan nüfusumuzun tek umudu olan bu yarışmalarda, kazanma şansını garantilemek için, kazandıklarını Mehmetçik vakfına bağışlama yarışları da, yarışmaların B planı oluyor tabi. Yarışmacıların çoğu, para için değil de sırf yarışmak için katılıyormuş programlara… İşte
buna derler gönül zenginliği diye… Yarışı kaybedince akan gözyaşları da sevinç gözyaşları tabi…
İşte B planıma da bunu örnek aldım… Yani sizin anlıyacağınız… Ben biletime para çıkarsa kendim
için beş kuruş harcamıyacaktım. Sözüm yalansa namerdim.
Ayıp be beni doğru dürüs tanımadan hepiniz başladınız homurdanmaya… Çok duyduk bu lafları…
Karnımız tok bu laflara… Yemezler oğlum, boşuna çeneni yorma… Bunları duydukça alındım doğrusu. Bak haberiniz olsun sözünü geri almayanları antolojimden silerim haaa..
Ama haklısınız, nereye kullanacağımı söylemedim ki… Suç bende… Milli piyangodan büyük ikramiye bana çıktığında, şöyle pay edecektim.
Çok muhterem Turgut Özal bey efendinin kurduğu Fak-Fuk-Fon bu gün ülkenin her köşesinde
Milyonlarca insanımızı, açlıktan ve yoksulluktan kurtarmaktadır. Samimiyetimi anlayın ve bana inanın ki… Bileti alır almaz İzmir ilinin ve ilçelerinin özel idarelerini bir bir dolaştım. Ay başlarında, (kansız
aybaşlarında yanlış anlaşılmasın) , oralarda para için sıra bekleyenleri inceledim. Bilmem hangi müteahhidin üretimini artırması ve konut sorunun kökten çözümüne katkıda bulunması için, moral hocası olarak, cansiperane çalışan, ama evdeki karısından korkusuna (ki böyle vatan haini karılar derhal boşanmalı) sigortalı bile yapamadığı metreslerini gördüm.
Şimdi hepinizin de içi burkuldu biliyorum. Zavallıların, bileklerinden dirseklerine kadar altınlar,
bilmem kimin referans için verdiği kartını uzatırken şıngır mıngır ediyordu… Otuz metre ilerde ise,
kolunda iki çocuk ve eşim askerde şehit oldu, bu çocuklar aç diye, boynu bükük rol yapan kadının çocukları ve kendi hep bir ağızdan ve de midelerinden çıkardıkları zil gibi seslerle, altın şıngırtılarını bastırmaya çalışıyorlardı. Hepiniz haksızlığı anladınız demi… ihtiyaç fazlası, ikinci, üçüncü sınıf fason üretim yapan bu tür insanlara yardım etme akılsızlığını kim yapar. Para getirmeyecek işlere kim yatırım yapar? Yüce liderlerimiz, bize en doğru yolu göstermediler mi? Şimdi biz bunları besleyelim mi? Asmadığımıza dua etsinler. Dua işte böyle günler için…
Bu durumu görünce, hemen kağıda ve kaleme sarılıp, sayın devlet bakanımız Nimet Çubukçu hanımefendiye durumu açıklayan ve ülkemizin en büyük sorunu olan konut sorununun çözülmesi için
Cansiperane çalışan ve koluna boynuz sayısı kadar bilezik takmış olan hanımefendilerin haklarının korunması için devletimizin gerekli hassasiyeti göstereceğine inandığımı belirttim.
Bu kadar mı? İşte vatandaş olarak kendi üzerime düşen görevi şimdi açıklayacağım. Nimet hanımdan önce bunu benden duyun ki altında bir kurt yeniği aramayın. Büyük ikramiye bana çıkarsa
ilk önce konut sorununun çözümüne cansiperane katkıda bulunan ve her tarafı yağ bağlamış, külçe gibi oturduğu yere yayılan hanımefendilerin boyunlarına, yirmi kiloluk külçe altınlar döktürecektim.
Nimet Hanım da bu külçelerin takılması töreninde bana bronz plaket vererek onurlandıracaktı.
Büyük ikramiyenin büyük kısmını bu yüce emeller için harcadıktan sonra, komşuda bişer bize de düşer misali… İkinci planda da olsa, marka giyen insanlarımızı düşündüm… (kadınları dersem hanım hemen huylanır, onun için burası aramızda kalsın) Evet marka giymeyi sevenleri en lüks mağazaların
vitrinlerine, en marka ve son moda kıyafetleri giydirip dikecektim.
Üçüncü madde olarak, hükümetin iktidarını desteklemek için Tonlarca Viegra alacaktım. IMF’ ye
ve AB’ye karşı güç kazanabilsin ve dirayetli durabilsin diye.
Muhalefete halk desteği kalmadığı için üzgünüm. İşte burada biraz kendime yontmuş olacağım…
Muhalefetin halk-asına koymak şerefi küçümsenmemeli… Denizden ne çıkarsa yenir dediler. Yedik.
Her ne kadar müteahhit olamadık ise de müteahhitler partisi için bizim de, farenin sidiği, denize katılır
sözünü hatırla yarak, kalbimiz temiz olduğu için temiz su borusu döşemek görevini üzerime alacaktım.
Bu kadarla da kalmayıp, önümüzdeki dönem mecliste gurup kurabilmesi için, yeteri kadar vekil kafesleyebilsin diye zürafa sokaktan 10 ev alabilmesine yetecek kadar para verecektim.
Böylece muhalefete yaptığım katkı ile üzüntümü hafifletmiş olacağım.
Görüyorsunuz ya sevgili okurlar, bu vatanın kaymağını yiyen TÜSİAD bile şimdiye kadar böylesine cömert davranmadı.
Şimdi bunları okuyan Milli Piyango idaresi kafasını hangi duvara çarpacaksa çarpsın.
Paralar döne dolaşa hayır işlere gidecekken, kim bilir hangi mafyanın kasasına gitti?
Neee? Kim söyledi onu… ‘’Mafyadan çıktı mafyaya girer’’ diyen kim? Töbe haşa…
Ah işte benim talihsizliğim bu… Şimdi rahmetli Turgut Özal bey sağ olsaydı. Bu büyük ikramiyeden sağlanacak katma değerden payıma düşeni bana peşin peşin öderdi.
Artık her şeyi bu kadar açık seçik yazdıktan sonra, hiçbir kanaldan hiçbir medyatör gelip, ağzıma o şey başını dayayıp, efendim falanca, hanımla parayı alıp kanarya adalarına gidecekmişsiniz doğrumu? diye pis pis sırıtarak soramaz. Siz de şahidimsiniz sayın okurlar.
Kefal olmak: Salakça yakalanmak, oyuna gelmek
Kayıt Tarihi : 13.1.2007 00:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)