İTAAT KÜLTÜRÜ VE SİVİL İSYAN (İTEATSİZLİK)
Toplumlar düzenlerini devam ettirmek ve adaleti sağlamak üzere yazılı veya şifa-i bir takım kurallar oluştururlar bazen da bu kurallar orijinini ilahi yasalardan alır. bu kurallar uyulduğu zaman bir düzen oluşturur. kurallara uyma biçimi ve alışkanlığı itaat kültürü olarak tanımlanabilir bu kuralların muhafazası da aynı tanım çerçevesinde değerlendirilmelidir.Bu kurallara uymak ile karşı çıkmak ya belli kural ve biçimlere bağlanmış(demokratik tepki,müşavere) yada bu konuda yönetenlerle yönetilenlerin arasındaki güç dengesine bırakılmıştır her tür toplumda kurallara usulsüz uymamak anarşi kapsamında değerlendirilir,ancak kurallara uymama işi totaliter toplumlarda mutlak itaat bağlamında her halükarda anarşi olarak nitelendirilirken demokratik ve özgürlükçü toplumlarda bu meşruiyetine göre ve biçimine göre nitelik kazanır. bu meşruiyet ise değerlendirildiğinde kuralların uygulayıcılar tarafından yanlış uygulanması yahut uygulama biçiminin toplumun elde etmek istediği temel değerleri ve menfaatleri gerçekleştirmekten yoksun olması yahut yetersiz kalması ile ölçülür.neticesinde toplumun verdiği meşru tepkinin tanımı sivil isyan yahut sivil itaatsizlik olarak nitelendirilir bu toplumun kendi bütünsel menfaatini sağlama noktasındaki duyarlılık ve tepkisinin niteliğini ve toplumsal iradesini de tanımlayan bir kavramdır. Kapalı ve totaliter toplumlarda bu irade toplum ile yönetenler arasındaki iktidar ve kuvvet mücadelesi şeklinde devam edip durur bu toplumlarda değişim çoğu zaman kanlı ve zorba yöntemlerle gerçekleşir ve toplum bu değişim ve direniş kültürünü ya mutlak itaat yada anarşi üzerine bina etmiştir. bazen bu zorbalığı ortadan kaldıranların temel mantaliteleri ve kültür kodları el vermediğinden gelen gideni aratır,toplum bir nevi mazoşist bir karaktere bürünmüştür toplumun söz sahipleri ve onlara iktidar gücü sağlayanlar halkı değil statükoyu ayakta tutma çabası içerisindedirler halk ise zulümlerden zülüm beğenir fakat asla baş kaldırmayı düşünmez.Potansiyel olarak bunu düşünme eğiliminde olanlar ise beşinci kol faaliyetleri ve derin devlet organizasyonlarıyla bertaraf edilir güya güvenlik amaçlı örgütler ve çeteler oluşturulur ve bu çeteler çoğu zaman kuranların haberi dahi olmayan ek faaliyetlere girişir türlü cürümler ve faili meçhul cinayetler işlenir bu tip rejimlerde en geçer faaliyet vatan kurtarma adı altında işlenen cürümlerdir. Bu tip rejimlerde devlet suni hizipler ve bir birine düşman örgütler üreterek toplumsal çatışmalar var eder sonra kavga eden tarafları güya cezalandırarak kurtarıcı rolüne bürünür ve bu kavgalardan kendi meşruiyetini ve itibarını temin eder bu rejimleri toplumu tek tip yapmaya çalışan topum mühendisleri şekillendirir.Asker,bürokrasi,sermaye, basın yayın ve diğer resmi gayri resmi kurumlar hep bu fasit yapıyı korumaya çalışır güç hep bu taife arasında paylaşılır halka ise hep şüpheyle yaklaşılır.Halkın kaderi bu çabalar içerisinde kullanılmak ve ezilmektir. Ezilenler bir şekilde statü değiştirdiği zaman aynı zulmü kendileri de tatbik eder artık bu toplumda adalet değil zulüm geçer akçe olmuştur.Bu tip toplumlarda önemli ve baki olan rejim ve statükodur onun uğruna her türlü kurban meşrudur ve bu statüko kendine karşı itaatsizlik yapacaklara karşı anarşi uygular yasalar rejimi ve güvenliği sağlama üzerine bina edilmiştir.Her tür nimet rejim yanlıları içindir.Şahsa ve ırka dayalı bazen bir soy ve aşirete dayalı ilkel yönetim biçimleri bu tip rejimlerin yönetim biçimidir ve rejimin kendi özel muhafızları ve kendini koruyan özel yasaları vardır halk ise bu rejimleri korumak ve kollamak için vardır. açık ve özgür rejimlerde ise esas olan toplumun mutluluk ve huzuru olduğundan değişim toplum- yöneten uyumu ve ahengi çerçevesinde ve verilen tepki de sivil itaatsizlik şeklinde cereyan eder yani toplum tepkisini verir yönetenler bu tepkiye uygun düzeltmeleri yapar genelde çağdaş batı toplumlarında rastladığımız bu model uzun ve kanlı mücadeleler sonucunda varılmış toplumsal bir alışkanlık ve itaat isyan kültürüyle ilgili oluşmuş bir bilinç biçimidir.Demokrasi ve insan hakları batıda bedeli milyonlarca insanı kanı ve etiyle beslenmiş ve karşılığı fazlasıyla ödenmiş kavramlardır ve henüz tam anlamda kendi içerisinde mutlak olgunluğa ulaşabilmiş değildir,daha düne kadar hakir görülen zenci ırkı ve diğer ayrımcı unsurlar bunun somut kanıtlarıdır batı diğer toplumlara ise kendi hizmetinde olan köleler olarak bakmaya devam etmektedir yani batının sağladığı hürriyet ve eşitlik kendi içinde çifte standartlıdır.Buna rağmen batı kendi içerisinde uzun ve kanlı sınıfsal mücadelesini vermiş ve İnsan merkezli toplum anlayışını ve nısfi özgürlüğünü sağlamıştır.bu toplumlarda birey devlet ilişkisi karşılıklı denetim ve ortak yönetim kültürü ve sivil itaat üzerine bina edilmiştir toplum sivil kurumları yoluyla devletten her tür hakkını alabilmekte tepkisini de aynı kurumlar vasıtasıyla sivil isyan şeklinde verebilmektedir bu şekilde sivil kurumlar vasıtasıyla birey yönetime bizzat ortak olabilmektedir.Bu batının Yüzyıllardır etkisinden olduğu totaliter Aristokrasi,kilise ve diğer sınıfsal hegomanyaya karşı verdiği toplu ve kanlı mücadelenin bir sonucudur batının aydınlanma ve Renösansla elde ettiği ve Fransız devrimiyle perçinlediği bu değerler haçlı seferleri sırasında İslam coğrafyasından elde ettiği değerleri ve bilgiyi yorumlaması neticesinde kendi aydınlanmasını ve toplumsal bilgilenmesini bunun neticesinde toplumsal ve yönetsel dönüşümün gerçekleştirmesiyle mümkün olmuştur.İslam dünyası ise kendinde var olan bu dinamikleri henüz hayata ve topluma tatbik edebilmiş değildir bu İslam dünyasının temel değerlerini algılayamayıp bölgesel olumsuz geleneklerini koyu bir muhafazakarlık içerisinde skolastik bir vazgeçilmezlik ve inanç haline getirmesi ve halen aşiret ve soy sop mantığının toplum, insan mantığının üstündeki hegomanyasının devam etmesi ve toplumsal aydınlanma ve inancında var olan değerlere ulaşamayışından kaynaklanmaktadır.Hz. peygamberle gelen nurun sınıf ve kula kulluğu ortadan kaldıran, bir köleyle efendiyi bir kralla dilenciyi eşit ve kardeş yapan değerleri cahiliyye zulmeti içerisindeki Arapları çok kısa sürede dünyanın en medeni ve en özgür toplumu yaparken bir kölenin oğlunu da bu toplumda önder,komutan konumuna taşıyabilmiştir.Toplumun işlerini müşavere(istişare ve danışma) ve ehliyet liyakat ölçüleri üzerine oturtturan ve bütün bireyleri iyiliği emretme ve kötülüğe karşı çıkma(sivil itaatsizlik) konusunda eşit düzeyde vazifeli kılan bu inanç ve toplum düzeninin sağladığı itaat ve isyan kültürü kendinden sonraki bütün toplumlara model teşkil etmişken maalesef İslam dünyasına Emevilerle birlikte hakim olan saltanat alışkanlığı toplumda olmasa da yönetim düzeyinde bu dengeyi bozmuştur İmamlar ve evladı-ı Resülle sürdürülmeye çalışılan sivil itaatsizliğin Kerbela da kanlı bir biçimde bastırılması ve değişik hile ve katliamlarla toplumun inancından kaynaklanan kötülüğü ve adaletsizliği def etme ve eşitliği sağlama kültürü yok edilmeye çalışılmıştır daha sonraki kitap ve eserlere(siyaset nameler ve kelam kitapları) ve de ilim adamlarına hakim olan maslahatçı ve devleti her ne pahasına olursa olsun ayakta tutma(ehveni şer) mantığı ve zalimde olsa imama itaat ve bu itaatin ortadan kalkmasının fitne ve anarşi olarak telakki edilmesi ve maalesef bunun itikad-i bir mezhep haline getirilişi bu anlayış ve felsefenin resmi medrese kuruluşları ve mezhepsel görüş olarak halkada kabul ettirilmesi neticesinde sivil isyan kültürü İslam dünyasında yok edilmiştir.Artık din zalim sultanın elinde bir kılıç ve onun meşruiyetine alet ettiği bir emniyet sıbabıdır.İslam’ın kaldırmaya çalıştığı kölelik ve ırkçılık ve erkekle eşitlemeye çalıştığı kadının cariyeliği artık din adına yeniden geri getirilmiştir İslam’ın bütün bireyleriyle yönetime dahil ve müdahil ettiği halka ise her halükarda düşen ise devletin bekasını sağlamak ve bu uğurda ölmektir.artık sembolize edilen zülüm formülüyle Allah adına devleti yönetenlere itaatsizlik Allah’a itaatsizlik sayılacaktır Raşit halifeye ‘sen hata yaparsan seni kılıcımla düzeltirim’ ‘Nil de bir kurt kapsa koyunu Adli İlahi Ömer den sorar onu’ mantığı ortadan kalkmıştır. Artık iyi Müslüman kayıtsız itaat eden ve yöneticisin zulmüne sabredip devletin bekası için dua edendir.İtaatsizliği ve sivil isyanı önerenlerin adı artık ya Harici ya Şii yada Mutezili olacaktır haktan ve adaletten yana olmak artık İslam’ın emri olmaktan çıkacak fitne olarak isimlendirilecektir.Müslümanların Kuranla gelen kendi yöneticilerini seçebilme(Beyat) ve kendi lehindeki koşullara dair fikir serdetme (Meşveret ve İstişare) haklarının ellerinden zorba saltanat rejimleri tarafından alınmasıyla başlayan ve kanla dolu bu tarihi süreç İslam dünyasında bünyesine uymayan ve yine yönetici elit tarafından ona dayatılan ithal seküler rejimler ve batılı ülkelere uydu ve manda olma zilleti içerisindeki kutsal rejim serüveni ve kurtarıcı rejim önderleri ve bekçileri kültürü çerçevesinde devam etmektedir.Artı kralların unvanları değişmiş fakat zihniyet değişmemiştir ulus kavramına dayalı diktatörya rejimler kendi bekaları uğruna kurban almaya devam etmektedir aslında mesele rejim meselesinden çok itaat ve isyan kültürüyle alakalıdır çünkü her millet laik olduğu ve bedelini ödeyebildiği hayatı yaşayabilmektedir özgürlük ve hürriyet ise uğruna feda edecek değerleri olanlar içindir. Bu değerleri gerçekleştirecek olanlar maalesef Kerbelada yenilmiş ve ümmet hedeflerini ve özgürlüğünü gerçekleştirememiştir.Oysa İslam bu değerleri ve özgürlüğü bünyesinde en mükemmel ilkeleriyle barındıran ve bütün dünyayı hem batının sadece kendi insanına özgürlük ve refah sağlayan çifte standartçı anlayışından uzak hem de zulmü kendi halkına reva gören doğu toplumlarının totaliter ve baskıcı rejimlerinde kurtaracak evrensek değerlere sahiptir,İslam canın,malın,aklın,neslin ve fikrin(inancın ve ideolojinin) kutsal sayılıp güvence ve teminat altına alındığı bir inanç ve hayat nizamı olarak asrı saadette sağladığı ve dünyanın karanlıkta olduğu orta çağda kendisine tabi olan toplumları taşıdığı medeni ve adil atmosfere bütün insanlığı taşımak için beklemektedir.İnsanı ve onun huzurunun her şeyin önüne ve merkezine koyan bu din bu saadeti sağlayacak dinamiklere dün sahip olduğu kadar bu gün de sahiptir mesele onu temsil edenlerin sivil itaatsizlik ve isyan çerçevesinde bu alternatifi yeniden insanlığa sunabilmeleriyle alakalı ve orantılıdır.bu bir terör hareketi değil bütün kurumlarıyla küfre ve zulme karşı hakkı ve adaleti arama çabasıdır bu çaba tamamen sivil ve merhamet hareketidir,bir medeniyet ve özgürlük mücadelesidir,kaynağında barış,sevgi,merhamet,ilim ve hikmet vardır ve başarıya ulaşması uğruna fedakarlık yapacak özgürlük ve hürriyet aşıklarının çalışmalarına bağlıdır.
Son olarak bu husustaki Kuranın evrensel hükümlerini içeren ayetleri sunmayı yeterli görmekteyiz bunlar sadece birkaç dikkat çekici örnek olması için sunulmuştur,Kuran her alanda bu evrensel kaidelerle doludur.Veda hutbesi ise İslam’ın bütün insanlığa manifestosudur İnsan hakları evrensel beyannamesi kaynağını veda hutbesinden almaktadır.Bizde ise bu değerler Batıda aranmakta kendi değerlerimize ise saldırılmaktadır.
Şura: Ali İmran 159,Şura:36-38,Duhan:38 bu ayetler danışma ve demokratik toplumun en ideal numuneleridir.
Adaleti sağlama: Sad:26,Nahl:126,Mümtehine: 8,Nisa: 58,105,135, Maide:8
Görevi Ehline Verme:Nisa:58
İyiliği Ayakta Tutmak Ve kötülüğü Engellemek:Bakara 143,Ali İmran104,110,Hac:41
İnanç Ve düşünce Özgürlüğü:Yunus:99,Gaşiye::21, Bakara:256
Yaşama Hakkı:İsra:31,33,Nisa:92,Maide:32
Aklın ve İnsan Onurunun Korunması: Maide:90,91,Hücürat:11
Neslin Ve İffetin Korunması:İsra:32,Nur:19,33
Mülkiyet Hakkı:Bakara:188,Maide:29,32,Nahl:71
Barışın sağlanması:Bakara:208,Maide:77,94,Mümtehine:7,Hücürat:9,Casiye:14,Enfal:61.bu açıklamalardan ve ayet meallerinden sonra Aşağıya veda hutbesini bir hatırlatma olarak aldık..
Bismillahirrahmanirrahim
'Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi, ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür. '
Ey Nâs!
Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha berâber olamayacağım.
İnsanlar!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmus ve şerefiniz de öylece mukaddestir; her türlü tecâvüzden masûndur.
Ashâbım!
Yarın rabbınıza kavuşacaksınız. Bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak hıfzetmiş olur.
Ashâbım!
Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin. Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat aldığınız borcun aslını ödemek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle bundan böyle fâizcilik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın fâiz alacağıdır.
Ashâbım!
Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib'in torunu (amcalarımdan Hâris'in oğlu) Rabîanın kan davasıdır.
Ey Nâs!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emâneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, âile nâmusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer onlar sizden izinsiz râzı olmadığınız kimseleri âile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe göre her türlü (meşru ihtiyaçlarını) , yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
Mü'minler!
Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin sünnetidir.
Ey Nâs!
Devâmlı dönmekte olan zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü duruma dönmüştür. Bir yıl, l2 aydır. bunlardan 4'ü Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep hürmetli aylardır.
Ashâbım!
Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfûz ve saltanatını kurma gücünü ebedî olarak kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım bu şeyler dışında, küçük gördüğünüz şeylerde ona uyarsanız, bu da onu sevindirir. ona cesâret verir. Dininizi korumak için bunlardan da uzak kalınız.
Mü'minler!
Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlarımı burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.
Ey Nâs!
Cenâb-ı Hak Kur'an da her hak sahibine hakkını vermiştir. Mirâsçı için ayrıca vasiyyet etmeye gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zina eden için ise mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına soy (neseb) iddiâsına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisâba yeltenen nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak böylesi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şâhitliklerini kabûl eder.
Ashabım!
Allah'tan korkun, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, malınızın zekatını verin, âmirlerinize itaat edin. Böylece Rabbınızın Cennetine girersiniz.
Ey Nâs!
Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz? Ashâbı kiram:
Allah'ın dinini teblîg ettin, vazîfeni hakkıyla yaptın, bize nasihat ve vasiyette bulundun, diye şehadet ederiz, dediler.
Rasûlüllah (s.a.s.) mübarek şehâdet parmağını göğe doğru kaldırdı, cemâat üzerine çevirip indirdikten sonra üç defa:
Şâhid ol Yâ Rab!
Şâhid ol Yâ Rab!
Şâhid ol Yâ Rab!
YUSUF AYGÜN/ İLAHİYATÇI
Yusuf AygunKayıt Tarihi : 26.3.2008 20:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!